Trakya Günlükleri IV

Artık 4. Gündeyim ve kendimi yeniden yollara vuruyorum ve yönüm artık Chamlija! Şanslıyım ki Mustafa Bey de burada, bağlarda.

Artık 4. Gündeyim ve kendimi yeniden yollara vuruyorum ve yönüm artık Chamlija! Şanslıyım ki Mustafa Bey de burada, bağlarda. Fakat saatler farkında olmadan akmış gitmiş ve şansıma Mustafa Bey'in bir Amerikalı misafiri varmış. Bu yüzden kendileriyle Büyükkarıştıran'da bir restoranda buluşuyoruz. Özet olarak Chamlıja'nın o güzelim bağlarını göremiyorum fakat güzelim Chamlıja'lardan yeniden tadabiliyorum yemek esnasında. Mesela bir Viognier diyeyim, enfes diyeyim siz anlayın! Mustafa Bey'i gördüğüme sevinerek fakat buruk bir şekilde akşama doğru bugünlük turum da bitmek zorunda kalıyor. Turumun ilk firesini veriyorum; ve tabii Trakya'ya yeniden gelmem için de bahanelerim sıralanmaya başlıyor ;)

Marmara kıyısına geceden iniyorum ve gecemi Marmaraereğlisi'nde geçiriyorum. Trakya turumda 4. gün ve bugün koşuşturma günüm (hatta bundan sonraki tüm günlerim öyle olmak zorunda). Olacak şey değil ama Chateau Nuzun, Barel, Barbare ve Umurbey'i ziyaret etmem lazım yoksa listeden bazı üreticileri çıkarmak zorunda kalacağım. Bu da yapmak isteyeceğim son şey. Kaldı ki Gülor'u atlayıp hiç programa dahi almamışım meğer ve bildiğiniz gibi Chamlija'yı da gördüm sayılamaz ve bir de pek tanışmak istediğim Uluca'yı da bir sonraki ziyarete bırakmak durumunda kaldım.


Sabah saatin 10:30'unda çalıyorum Chateau Nuzun'un kapısını. İlk önce her bağda olduğu gibi Kangal'lar karşılıyor beni. Sonrasında Necdet Bey'le de bahçede karşılaşıyoruz; kendisi telefonda. Şarabın derdi az ya, yetmezmiş gibi bir de şişeci size problem çıkartırsa tam da hasat öncesi!? Tanklar, fıçılar şarap dolu; yeni hasattan gelecek üzümlere yer açmak, dolayısıyla tanklardaki şarabı şişeye koymak lazım... Nasıl bir his olduğunu Necdet Bey'e sorun da anlatsın.

 

Hazır bahçede karşılaşmışken bağlara dalıyoruz hemen. Chateau Nuzun'un bağları da bir tepeciğe konumlandırılmış. Böylece her yönden gelen havaya açık durumda… Zaten rüzgârlı olan bu bölgede her tarafa açık bir konumda bağlar... Rüzgâr öyle kuvvetli ki zaman zaman, Uzun ailesi bağların ortasında zirveye iki tane rüzgârgülü dikmeyi akıl etmiş; güneş panellerini de yanına konumlandırmış ve kendi ek enerjisini üretir noktaya gelmiş. Ne kadar akıllıca  bir şarap üreticisinin enerji bağımlılığını da terroir'ından gidermeye girişmesi. Harika fikir; bu yüzden de paylaşayım istedim sizlerle.

Arazilerini aldıkları zamanı anlatıyor Necdet Bey. Bana ilginç gelen (sanki her işimi internetten halletmiyor muşum gibi!) bu araziyi internetten bulmuş olmaları. Tabii internetten bulunup, tek bir ziyaret, toprak analizi, tetkik yapmadan alınmış da değil, bakmayın siz öyle dediğime. Eskiden buğday ve ayçiçeği tarlası durumundaymış, genelde tüm Trakya'da olduğu gibi. Bom boşluğun ortasında bir arazi imiş. Şimdi ise eskisi gibi boş olmasa da yakın çevresine göre tepede olan konumuyla bir vaha gibi burası. Burada da aynı Arcadia'da olduğu gibi toprağın çok yakın mesafelerde değişim gösteren yapısından ve ayrıca farklı yönlere olan açıklığı ve eğimi nedeniyle oluşan mikro klimalardan bahsediyor Necdet Bey. Tüm bu faktörler şaraplara da direk etki ediyor şüphesiz.

Bir de bağlarının ortasında da yarattıkları "şato"ları var tabii. Çok yıl sonrasına göre planlanmış ve kendi zevklerine göre de dekore edilmiş; odukça gösterişli bir tarzı var. Giriş katı ofisler ve tadım salonlarını (tadım salonları dediysem kocaman bir alandan bahsediyorum), alt kat üretim tesisi ve mahzeni barındırıyor. Bu tesis de yamaca inşa edilmiş ve iki yönü (hatta her yönü) arasında kot farkı bulunmakta. Bu sayede; şaraphanenin de en alt seviyede olmasından kaynaklı; üzümler tanklara rahatlıkla, ekstra bir müdahale gerektirmeden aktarılabiliyor. Üst katta da her ne kadar şu an aktif olarak kullanılmasa da hazır bir butik otel var. Uzun ailesi yaptıkları ve girişecekleri her işte mükemmeli arayan bir aile belli ki... Misafir ağırlama işine de işi hakkıyla yapabileceklerine kadar vermeden girişme niyetinde değiller ama onun da sırası gelecek tabii ki. Tahmin edebileceğiniz gibi manzara da yine görülmeye değer. Bu tesisin hemen bağlarla arasında bir de havuz yapmışlar; havuzun başında mangallar, şenlikler... Pek hoş!

Mahzen de aynı şekilde görülmeye değer. Bu tesisteki her detay Necdet Bey'in de ifade ettiği şekliyle bilinçli yapılmış. Dairesel duvarları içerisinde onlarca fıçı içerisinde Chateau Nuzun'lar beklemekte. Ortada da camla ayrılmış ve kendi özel havalandırması olan bir tadım odası bulunmakta. Böyle bir detaya sanırım daha önce denk gelmemiştim. Fıçıların ortasında o güzelim Chateau Nuzun'ların tadına bakmak gayet keyifli olabiliyor(dur her halde), mesela yepyeni bir Chateau Nuz, bir kıpkırmızı Roze...

Ayrılma vaktim geliyor. Sırada Barel'e uğramak var. Neyse ki mesafeler pek kısa buralarda, tam da "şarap turizmi"lik ;) Veda ediyorum Necdet Bey'e, güzelim karabaşlara ve rüzgârlı şatoya.