Permakültür

Permakültür 70’li yıllarda Avusturalyalı ekolojist ve Tazmanya Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Bill Mollison ve öğrencisi David Holmgren tarafından hayat buluyor.

Permakültür 70’li yıllarda Avusturalyalı ekolojist ve Tazmanya Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Bill Mollison ve öğrencisi David Holmgren tarafından hayat buluyor. 

 

Bill Mollison 1928 Tazmanya doğumlu ve ömrünün büyük bir kısmını bizzat doğanın içerisinde icra ettiği mesleklerle geçiriyor. Bu sırada insanın doğayı nasıl günden güne tahrip ettiğini gözlemlediği için bu duruma kızgınlık duyuyor ve dur demenin zamanı geldiğini düşünüyor ancak kızmanın, söylenmenin ya da eline pankart alıp yürümenin de bir çözüm olmadığını net bir biçimde biliyor. O yüzden de çözümün, doğanın içerisinde var olduğunu gözlemlediği örüntülerde olduğuna karar veriyor. Ormanlar, sulak alanlar gibi yerleri gözlemlediğinde bunların sürdürülebilir olduğunu farkediyor. Bu yerlerin kendi ihtiyacı olan enerjiyi ürettiğine ve kendi çöpünü dönüştürdüğüne şahit oluyor. Ayrıca bir ekosistemin bir diğeri ile işbirliği yaptığını görüyor. Arıların çiçekleri tozladığını, kuşların böcek kontrol memurluğu yaptığını, bazı bitkilerin azotu havadan alıp, diğer bitkilerin kullanabileceği bir forma dönüştürdüğünü, her bir varlığın o sistem içerisindeki rolünü en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştığını farkediyor ve tüm bunları içeren bir tasarım sisteminin hayalini kurmaya başlıyor. Fermantasyon üzerine bir kitap yayınlıyor.

 

Ekoloji üzerinden düşüncelerini, öğrencisi, 1955 doğumlu, aktivist bir anne babanın çocuğu olan, David Holmgren ile konuşurken, neden hayata geçirmeyelim diyorlar ve ortak kitap yazmaya başlıyorlar. Böylece Permaculture 1(Permakültür 1) doğuyor. 

 

1988 yılında Bill Mollison, A Designer’s Manual‘ı (Bir Tasarımcının El Kitabı) kendi kurduğu Tagari yayınevi üzerinden yayımlıyor ve kurslar vermeye başlıyor. Kurslar Avusturalya ile sınırlı kalmayarak tüm dünyaya yayılıyor. 

 

Holmgren de çiftliği Melliodora’nın temellerini oluşturuyor.

 

Bu iki adamın kişiliklerine baktığınızda, Holmgren titiz, detaycı, her işi usulünce ince ince yapmaya çalışan biri. Tek başına yazmış olduğu kitapları okumak istediğinizde tez canlıysanız, sıkılmanız mümkün. Mollison ise yaş farkı ve deneyimin de etkisi ile prosedürlerden sıkılmış, işi bir an önce yapıp bitirmeye çalışan, tezcanlı, lafı evirip çevirmeden pat diye söyleyen, sözlerini yere ve zamana göre esirgemeyen biri. Aralarındaki bu fark, aynı bütünü, kendi yollarında giderek ayrı ayrı yaymalarına sebep oluyor. Bir grup Holmgren ekolünü izliyor, bir grup Mollison ekolünü. Şu anda ağırlıklı olarak Türkiye’de Bill Mollison’ın ekolü izleniyor.

 

Bill Mollison, etik olmayan dünyadaki atık üretimi ve topraksızlaşmanın, savaşlardan ya da doğrudan adam öldürmekten daha fazla insanı öldürebileceğini, ancak doğa dostu sistemler kuran bir ordunun, savaşan bir ordudan daha güzel işler başarabileceğini söylüyor ve hepimizi göreve çağırıyor. 1981 yılında Avusturalya’da Nobel ödülü eşdeğeri gibi görülen Right Livelihood Award aldığında, ‘’Bütün hayatım boyunca, doğa ile savaştık, şükrediyorum ki, bu savaşı kaybettik. Bu savaşta kazanan yok.’’ diyor.

 

Yavaş yavaş permakültür felsefesini benimseyen insanlar artıyor. İlk defa Max Lindegger, permakültür tasarımını kullanarak Crystal Waters Ekoköyünü kuruyor.

 

Robyn Francis, Max Lindegger, Rosemary Morrow felsefenin ve tasarımın ilk uygulayıcılarından. Fiona Campbell ilk defa 110 saatlik Şehirde Permakültür kursunu hazırlıyor.

 

David Holmgren 2002’de, Permaculture Principles & Pathways Beyond Sustainability adını verdiği kitabı yazıyor.

 

Permakültür, tasarım biliminin adı.

 

Etik temelli, sürdürülebilir, insan yerleşimleri tasarım bilimi.

 

Permakültür, insanların maddi olmayan ihtiyaçlarını, doğal ekosistemlerin işleyişini örnek alarak, parçası oldukları doğaya ve üzerinde yaşadıkları dünyaya, zarar vererek değil, yarar sağlayarak, karşılamalarını olanaklı kılan bir tasarım bilimidir.

 

Permakültür soruna değil çözüme, istemediklerimize değil, istediklerimize,

olumsuza değil, olumluya baktığımız ve odaklandığımız bir yaklaşımdır.

 

Permakültür:

 

- Kendi ihtiyacını karşılayan

- Çevresini sömürmeyen

- Ekonomik olarak uygulanabilir

- Ekolojik olarak sağlıklı

- Uzun vadede sürdürülebilir

bir sistemdir.

 

Üç etik temel üzerine kurulmuştur:

 

- Dünyayı gözet

- İnsanı gözet

- İhtiyaçtan fazlasının paylaşımı (Nüfus ve tüketime sınır getirmek)

 

Tasarımlarda her ne yapılırsa yapılsın, dönüp bu üç etik ilke ile çelişen bir durum var mı kontrol edilir.

 

Eğer 72 saatlik permakültür tasarım sertifikası kursuna katılmışsanız ve permakültür tasarımcısı olmuşsanız, bir süre sonra bu gözle bakmak, yaşam tarzına dönüşüyor ve yaşamın içerisinde hep bu üç etik ilke ile olaylara bakmaya başlıyorsunuz.

 

Bir yerleşkeye, permakültür tasarımı diyebilmek için, oranın bir permakültür tasarımcısı tarafından tasarlanmış olması gerekiyor. ‘’Permakültür’’ kelimesinin kullanım hakkını Bill Mollison, kendi öğretisinden geçmiş 72 saatlik permakültür tasarım sertifikası kursunu tamamlamış kişilere veriyor. Onun dışındakilerin bu kelimeyi kullanması anlamlı ve yetkin değil. Sahte diploma ile doktorluk yapmak gibi bir durum olur kullanılıyorsa.

 

Tasarım yapılırken David Holmgren’in olmazsa olmazlarından saydığı 12 temel prensip var:

 

1 – Gözlemle ve Harekete Geç

 

2 – Enerjiyi Yakala ve Depola

 

3 – Semere Elde Et

 

4 – Kendi Düzenini Kur ve Eleştiriye Açık Ol

 

5 – Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Kullan

 

6 – Atık Üretme

 

7 – Örüntülerden Detaya Doğru Tasarla

 

8 – Ayırma, İlişkilendir ve Birleştir

 

9 – Küçük ve Yavaş Adımlar At

 

10 – Çeşitliliği Kullan ve Değer Ver

 

11 – Sınır Bölgelerini Kullan ve Marjinale Değer Ver

 

12 – Yaratıcı Ol Değişime Karşılık Ver

 

 

Bill Mollison’ın tutum ilkeleri:

 

1 – Karşısında durmaktansa doğa ile birlikte çalışmak

 

2 – Sorun Çözümdür, herşey iki yönde çalışır

 

3 – Maksimum etki için minimum çaba harcanıyor

 

4 – Sistemin semeresi teorik olarak limitsizdir

5 – Herşey bahçedir ( ve/ve ya çevresi üzerinde etkisi vardır)

 

Şu anda dünyanın her yanında permakültür tasarım sertifikası kursuna katılmış uygulama yapan ya da eğitim veren kişiler mevcut. Bill Mollison kendisi bizzat dünyanın her bir köşesinde kurslar vermiş. Permakültüre Giriş kitabı bazı ülkelerin tarım bakanlıklarınca bastırılıp çiftçilere dağıtılmış. Hatta böyle bir anektodu var Bill Mollison’ın. Vietnam’da kitap 140 bin adet bastırılmış ve çiftçilere ücretsiz dağıtılmış. Bakan ile birlikte tarım alanlarında dolaşırlarken, çiftçiler el sallamaya başlamış. Bill Bill diye seslenenler olmuş. Tarım bakanı önce kendisine el sallıyorlar zannetmiş, sonra Bill’in adını duyunca şaşırmış, seni nereden biliyorlar diye. Sonra birisi gösterince farketmişler ki, kitabın arkasında Bill Mollison’ın fotoğrafı var. Çiftçiler oradan görüp tanımış. Kendisi anılarını anlatırken bir yazıda, Vietnamlı çiftçiler gelip, karnımı okşayıp bol şans dediler, eşim gözleri ile görene kadar bana inanmadı diyor. 

 

Dünyanın kıtlıkla mücadele eden ülkelerinde, mülteci kamplarında, üst toprağın neredeyse hiç kalmadığı yerlerde çalışan permakültür tasarımcısı arkadaşlarımız var. Harika işler başarıyorlar ve açlıkla mücadele ederken, toprağı onarıyorlar.

 

Tüm kıtalarda, hemen hemen tüm ülkelerde permakültür tasarımcıları ve çiftlikler var. Permakültür tasarımı yapmak için bir çiftliğe ihtiyacınız yok. Şehirde de mümkün. Okullarda, mahallelerde... Mıntıka ve dilim analizi ile başlayıp bir tasarım oluşturmak mümkün. Bill Mollison, herşeyin başı ‘Sosyal Permakültür’ diyor. Tasarımın bel kemiği, olmazsa olmazı sosyal permakültür. Eğer sosyal ağlarda bir sorun çıkarsa, tasarım işe yaramaz hale dönüşüyor. Eğer yan komşunuzla sorununuz varsa, bir sarmalın içine giriyorsunuz. Zaman ve enerji kaybediyorsunuz, dönüp ilkelere bakıyorsunuz, tıkandığınız noktayı çözmeye çalışıyorsunuz. Sorun çözümdür diyorsunuz...

Türkiye’de ilk Permakültür çalıştayını Max Lindegger veriyor. Onun ardından Steve Read, Penny Livingston Stark gibi deneyimli permakültür tasarımcıları da kurslar veriyor. Ama 72 saatlik ilk Permakültür Tasarım Sertifikası kursunu 2010 Yılında Bill Mollison ve Geoff Lawton veriyor. Buradan mezun olan tasarımcılar ve açılan kurslarla her geçen gün permakültür tasarımcısı sayısı artıyor. En son yapılan bir toplantıda Türkiye’de ya da farklı ülkelerdeki kurslara ya da online kurslara katılmış 800+ tasarımcı katılım gösterdi. Tasarımcılarla birlikte proje ve tasarımların da sayısı artıyor.

 

Eko Harita üzerinden kayıtlı permakültür çiftliklerini ya da tasarımcıları görebilmeniz mümkün. Bunun yanında Küresel Permakültür Ağı var. Oraya kayıtlı ve bölgenize en yakın permakültür tasarımcılarına ulaşabilmeniz, tasarımcıların hangi hocalardan hangi eğitimleri aldıklarını, hazırladıkları projeleri, hangi alanlarda çalıştıklarını görebilmeniz mümkün.

 

Permakültür tasarımında veriler toplanırken, yerele bakılır. Yerel halk ile konuşulur. Arazinin, alanın, mekanın tasarım yapılacak yer her neresi ise, oranın yaşlılarına danışılır. Soyağacı çıkartılır gibi tarihine, yağış miktarına, daha önce yaşanmış olaylara bakılarak tespit edilir. Yerel bitkiler, tohumlar, fidanlar kullanılmaya çalışılır, çünkü yıllardan beri o topraklarda gelişen tohumların genetik hafızası vardır. Yerel bitki örtüsünün uyumu vardır. Taşıma su ile değirmen dönmez misali atalarımızın söylediği güzel sözler vardır. Tüm bunlardan alan okuması yapılır. Bazen bu çalışmalar yanlış söylemlere sebep oluyor. Biz zaten yıllardır permakültür yapıyoruz, yeni icatmış gibi getirdiler başımıza diyenler oluyor. O noktada atladıkları şey, tasarımcının bu bilgileri harmanlayarak yepyeni bir doku, yapı oluşturmasıdır. Nihayetinde tasarımcı da hata yapabilir ama nasıl geri dönmesi gerektiğini de bilir. Atladığı nokta varsa tasarımında bunu düzeltebilir. Bir kıyafet gibi düşünün. Şu anda yapılan tarım konfeksiyon gibi. Üzerinize uysun uymasın, gerekli olsun olmasın, yakışmayanı giymek gibi sizi birşeyler yapmaya zorluyor. Oysa permakültür özel tasarım gibi. Kumaşını tanıyorsunuz, terzisini biliyorsunuz, o kumaş sizin bedeninizin ölçüsüne, kolunuzu rahat kaldırabilmenize, adımınızı rahat atabilmenize göre dikiliyor. İçerisinde hem rahat hareket edebiliyorsunuz, hem de üzerinizde en doğru biçimde duruyor. Eğreti durmuyor.

 

Şu anda Türkiye’de tarımda çok büyük sorunlar var. En büyük problem erozyon. Toprakta canlılığın kalmaması, organik madde eksikliği. Böyle bir toprakta yetişenin ne bedeninize yararı var, ne de topraklara. O yüzden kanserli hastayı beslermiş gibi devamlı zorla suni gübreleme yapılıyor. İlaçlar veriliyor. Ama bunlar hastayı daha da kötü duruma sokuyor. Suni gübreleme yaptıkça, toprakta bu azot tuzunu bitkiye iletecek mantar ve bakteriler olmayınca, bitki besini yeterli düzeyde alamıyor. Suni gübre bu durumda yeraltı sularına karışıyor, alg patlamalarına yol açıyor, bu da küresel ısınmayı beraberinde getiriyor. Aynı zamanda toprak yüzeyinde de tuzlanmaya, oradan da çölleşmeye yol açıyor. Eğer toprakta gerekli mikroorganizmalar olursa, aralarında mükemmel bir uyumla çalışırlar. Hem bitki beslenir, hem de onu yiyen hayvan ve insanlar.

 

Permakültür adı üzerinde çoklu kültürleri destekler, hem insanlar arasındaki ağlar anlamında, hem de bitkiler arası birlikler anlamında. Kocaman monokültürel tarım çölleri oluşturmaz. Kocaman makinalara ve onları üretenlere hizmet etmez. Çünkü o makinaların çalışması için kullanılacak fosil yakıtların sonlanabilir kaynak olduğunu bilir ve bugünden önlemini alır.

 

Bizim İstanbul Permakültür Kolektifi olarak, şehirde düzenlediğimiz minicik atölyeler bile kendi kendine yetebilmek anlamında şu anda pek çok evi rahatlatmış durumda. Corona günlerinde o evlerde olabildiğince kendi kendine yetebilen, balkonundan, camının önünde küçük ölçekte de olsa taze yeşilini yiyebilen, kendi ekmeğini yapabilen, kendi sabununu üretebilen bireyler var. Bu süreçte bize çok güzel geri dönüşler oldu, iyi ki eğitimlerinize katılabilmişiz diyerek.

 

Bu bağlamda, İstanbul Permakültür Kolektifi ne yapar? 2013 yılından beri, İstanbul gibi kocaman bir metropolde, ekoloji ile permakültür ile kendini dönüştürmek ya da kendi kendine yetebilmek isteyenlerin arasında ağlar ve bağlar kurar. Gerekli olan eğitim, atölye, seminer, film gösterimlerini düzenler, işbirlikleri yapar, projeler yapar, uygulamalar yapar. Kent bostanları oluşturur. Okullarda Doğa ve Çocuk ile Yemek Atölyesi dersleri verir, çocuklarla bahçeler kurar, bahçelerde yetişen ürünleri mutfakta çocuklarla birlikte çalşarak dönüştürür. Permakültür prensiplerini anlatarak, tasarımlar yaparak, okulları dönüştürür, değiştirir. Okullarla projeler yapar ve proje yarışmalarına katılır. Velilerin arasından eğitim almak isteyenlerle birlikte, okul veli işbirlikleri sağlar. Kısaca şehirde permakültür tasarımı yapar ve eğitim verir.

 

 

Kaynaklar:

 

- Permakültüre Giriş – Bill Mollison’In

- Permakültür Bahçeleri – Toby Hemenway

- Şehirde Permakültür – Toby Hemenway

- Bir Tasarımcının El Kitabı – Bill Mollison

- Permaculture Principles & Pathways Beyond Sustainability – David Holmgren

- https://pacific-edge.info/2007/07/a-short-and-incomplete-history-of-permaculture/

-http://permakulturplatformu.org/wp-content/uploads/Max_Lindegger_Permakultur_Calistayi_Notlari.pdf

- http://permacultureturkey.org/permakultur-kisiden-baslar-ozgur-turan/

- http://www.ecologybasedeconomy.org/bill-mollison-interview-part-ii.html

- https://permacultureglobal.org/projects

- https://permacultureglobal.org/users

- https://www.ekoharita.org/