Mutfak Ütopyaları, Ütopyaların Mutfağı

Yazar : Ahmet UHRİ

Gerçekleştirilmesi olanaksız bir mutfak kültürü ile ideal bir yönetim biçiminin ideolojik anlamdaki ideal mutfağı olabilir mi?

Gerçekleştirilmesi olanaksız tasarı veya düşünce ya da ideal bir yönetim biçiminin hayali kavramı; gibi iki ayrı tanımı yapılan ütopya sözcüğünün mutfak kavramı ile biraraya gelebilirliliği her ne kadar şaşırtıcı olsa da olasıdır. Yazının başlığı bu nedenle ‘mutfak ütopyaları ve ütopyanın mutfağı’ olarak seçilmiştir. Gerçekleştirilmesi olanaksız bir mutfak kültürü ile ideal bir yönetim biçiminin ideolojik anlamdaki ideal mutfağı olabilir mi? Sorularına yanıt aramaya çalışmak bu yazının konusunu oluşturacak.

Mutfak ütopyası gibi bir kavram, ütopyanın tanımı gereği olanaksız yemekler ve bunları içeren bir mutfak kültürü üzerine kurulu olmalı gibi geliyor bana. Thomas More’un Utopia’sında söz edilen yerde yenilen içilenler gerçek anlamıyla ‘Utopia’nın Mutfağı’ olabilir mi? Kitaba baktığımızda yenilen içilenlerden söz edilmese de bir bolluk ve refah adacığı gibi görünmekte Utopia. Ancak Ütopya’nın Mutfağı’na geçmeden önce, mutfak ütopyalarını sınıflasak nasıl olur?

Birinci grupta az rastlanan tatlar başlığı altında; Devekuşu Haşlama, Ballı Fındık Faresi, Fil Şnitzel gibi garip tatları diğer gruptan ayıralım.

İkinci grubu ise klasik olarak börtü böcek yemek başlığı altında sınıflayalım. Bu grupları anlamaya çalışmadan önce de Ütopya’nın Mutfağı için bir başlık arayalım. Ben bu başlığı Peter Pan’a izafeten Neverland Mutfağı olarak isimlendirmek istiyorum. Ancak bu Neverland, ‘Olmayan Ülke’ anlamına gelmiyor benim dilimde. Dilek, istek, özlem ve arzuların gerçekleştiği, yaşayanların cennetle kıyaslayabileceği bir yer olarak kabul ediyorum Neverland’i.

Şimdi bu durumda mutfak ütopyalarını daha anlaşılır kılmaya geçebiliriz. Madem olanaksız tasarı veya düşünce ütopyanın tanımı, öyleyse olanaksız ya da en azından kendine uygar diyen dünya için itici veya olanaksız bir mutfak oluşturmak mutfak ütopyalarının temelini oluşturmalı.

Aslında bu yapılmış, bugün bize yenemez gelen bir çok şey insanlar tarafından tüketilmiş ve tüketilmekte. Bu nedenle her ne kadar ütopya olarak görsek de aslında bu ütopya sadece günümüz dünyasının bir yanılsaması, bir başka deyişle omnivor bir yaratık olan insanoğlu için yenemeyecek şey yok bu dünyada.

Ütopik olan aslında sadece kültürden kültüre değişen yeme-içme anlayışındaki farklılıkları kabul edilebilir bulmak. Yani ötekini, kendinden farklı olanı benimsemek, kabul etmek, farklılıkları bir zenginlik olarak görüp, farklı olana tahammül edip, onun yaşam biçimine bazı istisnalar dışında saygı göstermek. Nedir bu istisnalar diye soracak olursanız, onu da söyleyeyim. Örneğin yamyamlık, yani insanın insanı yemesi. Dr.Hanibal Lecter rolünde Anthony Hopkins’i anımsayın lütfen. Neredeyse bütün kültürlerde yasak olanı iştahla yapıyordu, “Kuzuların Sessizliği” isimli filmde. En olanaksız yemekleri pişiren ve herkesin nefretini kazanan Dr.Lecter ne kadar uygar bir kişilikti aslında, dinlediği klasik müzikle, giyim ve yaşam biçimiyle, seçtiği şarapla, sanat tarihi uzmanlığıyla gusto kavramının ete kemiğe bürünmüş haliydi. Belki de simgesel olarak, bugün geri kalmış ya da ilkel olarak adlandırılan kültürleri tüketen, onları yok eden gelişmiş dünyanın bir yansıması Dr.Lecter. Kaybolan tatlar, eski yemekler ve yeme biçimleri artık birer ütopyaya dönüşmekte.

Yine de bize bugün olanaksızmış gibi gelen bazı tatlardan söz ederek bu bölümü kapatalım. Olanaksız yemek diye bir şeyin olmayacağını bilerek. Devekuşu Haşlama, Ballı Fındık Faresi, Fil Şinitzel yapmak isteyecekler için tarifler aşağıya çıkarılmıştır.

Yazının devamı