BAKİ ve ŞEYHÜLİSLAM YAHYA

Klâsik Türk edebiyatı yüzyıllardan beri kullanıla kullanıla, billurlaÅŸmış kelime ve kavramlarla meydana getirilmiÅŸ eserlerden oluÅŸmaktadır. Bu eserler, içlerinde barındıkları binlerce kelime ve bu kelimelerin etkileÅŸim içinde oldukları kelime kadrosu sayesinde çok zengin anlamlar tabakaları meydana getirmiÅŸlerdir. Sözü edilen bu kelime ve kavramlar, ÅŸairler tarafından klâsik edebiyat içinde var olan edebî gelenekler dâhilinde kullanılmıştır. “Åžarap” kavramı da edebiyata yön veren bu kelime kadrosu ve gelenek içinde kendine ilk sıralarda yer bulmaktadır. Åžarap, İslamiyet öncesi taşıdığı ve İslamiyet sonrası yüklendiÄŸi anlamlar ve bu anlamların oluÅŸturduÄŸu zengin anlam tabakaları neticesinde klâsik edebiyatın vazgeçilmez bir parçası olmuÅŸtur.
Klâsik İslam-Åžark edebiyatında ÅŸarap ve ÅŸarap eÄŸlencelerinin (meclis) anlatıldığı eserler genel olarak “Hamriyyat” baÅŸlığı altında deÄŸerlendirilmektedir. Bu edebî türün oluÅŸumu miladî beÅŸinci yüzyılın baÅŸlarına kadar uzanmaktadır. Hatta İran Edebiyatı incelenecek olursa Sasaniler döneminde bile “aÅŸk ve ÅŸarap”ın lezzetini anlatan ÅŸiirlerin varlığından bahsedilebilir.
 
Klâsik Türk Edebiyatı’na “ÅŸarap” kavramının giriÅŸi klasik Arap, Emevi, Fars ve İran edebiyatı, İslam öncesi sözlü Türk edebiyatı aÅŸamalarından geçerek ve esinlenerek gerçekleÅŸmiÅŸtir. Klâsik Türk Edebiyatı “ÅŸarap” kavramını Arap ve Fars kaynaklarından, İslamî motiflere uygun bir ÅŸekilde, hicrî ikinci-üçüncü yüzyılda baÅŸlayan dinî-felsefî bir oluÅŸum olan tasavvuf görüÅŸüyle iÅŸlenmiÅŸ bir ÅŸekle büründükten sonra almıştır. Åžarap, Türk Edebiyatında Arap ve Fars edebiyatlarında olduÄŸu gibi bazen tasavvufî, bazen de gerçek anlamında kullanılmıştır. İslam ile yorumlanan gerçek ÅŸarap, edebiyatta kendini yavaÅŸ yavaÅŸ tasavvufî bir karaktere oturtmuÅŸ, geleneksel olarak ÅŸiirlerde var olmayı devam ettirerek farklı anlam daireleri yaratmış ve edebiyatın vazgeçilmez konularından biri haline gelmiÅŸtir. Dolayısıyla klasik edebiyatımızda “ÅŸarap” konusu deÄŸerlendirilirken tasavvufî düÅŸünceler ışığında irdelenmelidir. Åžairin ÅŸiirde kullandığı kelime ve bu kelimelerin oluÅŸturdukları anlam tabakalarını yorumlayarak ÅŸairin anlatmaya çalıştığı düÅŸünceye ulaÅŸmaya çalışmak hedef olmalıdır.
Baki ve Åžeyhülislam Yahya özelinde ÅŸairlerin gazellerine baktığımızda, yaÅŸadıkları hayatlarında da özgür düÅŸünce, neÅŸe, baÄŸnazlığa karşı duruÅŸ yani “rind” bir hayat tarzını görmekteyiz.
 
Her iki ÅŸairimizin hayatlarında da bazı ortak taraflar bulunmaktadır. 16. yüzyılda yaÅŸamış Baki (1526 – 1600) ve 16. ve 17. yüzyıllarda yaÅŸamış Åžeyhülislam Yahya Efendi (1561 – 1644) hemen hemen aynı dönemlerde mevki ve ÅŸöhret sahibi oldular. Aslı ortak tarafları her ikisi de din konusunda ilim sahibi müderristiler. Müderrislik dışında kadılık, kazaskerlik yaptılar. Baki çok istemesine raÄŸmen Åžeyhülislam olamadı ama Yahya Efendi bu görevde bulundu. 
 
“Kadrini sengi musallada bilip ey Baki

Durup el baÄŸlayanlar karÅŸusuna yaran saf saf”

- Baki

Yukarıdaki dizelerde Baki’nin bu göreve gelememesinde yerine getiremediÄŸi vecibelerin belki de bir göstergesidir?
 
Baki; 'Üç PadiÅŸah' dönemini görmüÅŸtür. Babası, “Kargazâde” lakaplı müezzindir. Ömrü boyunca ÅŸeyhülislamlık makamını elde etmeye çalışmışsa da baÅŸarılı olamamıştır. Åžiir sahasında “ÅŸairlerin sultanı” olarak tanınmıştır. Åžiirlerinde la-dini (din dışı) konulara yer vermiÅŸ ve dini konulara girmemeye çalışmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü üzerine kaleme aldığı “Kanunî Mersiyesi” adlı eseri meÅŸhurdur.
 
Ferman-ı aÅŸka can iledür inkiyadumuz
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadumuz

BaÅŸ eÄŸmezüz edaniye dünya-yı dun içün
Allah'adur tevekülümüz i'timadumuz

Biz mükteka-yı zerkeÅŸ-i caha dayanmazuz
Hakk'un kemali lütfunadır istinadumuz

Zühd ü salaha eylemezüz iltica hele
Tutdı egerçi alem-i kevn-i fesadumuz

Meyden safa-yı batın-ı humdur garaz heman
Erbab-ı zahir anlayamazlar muradumuz

Minnet Huda'ya devlet-i dünya fena bulur
Baki kalur sahife-i alemde adumuz
 
                                                                Baki
 
Güncel Türkçe Uyarlama
 
AÅŸkın fermanına boyun eÄŸmekliÄŸimiz ta candan ve yürektendir. Bu uÄŸurda alın yazımıza karış zerre inadımız ve karşı koymamız söz konusu deÄŸildir.


Åžu alçak dünyanın birtakım geçici menfaatleri uÄŸruna aÅŸağılık kimselere boyun eÄŸmeyiz. Bu yolda bütün tevvekülümüz, bütün güvencimiz Allah'adır. O'nun hükmüne rıza gösteririz.

Biz geçip gidici mevkii ve makam ile makam ile edinilmiÅŸ altın iÅŸlemeli yastıklara sırtımızı verip dayanmayız. Bütün dayanağız Cenabıhakk'ın noksansız ve sınırsız lütfunadır.


Hele sofuluk ve gözü kapalı dindarlığa asla sığınmayız. Velev fesadımız bütün mevcudat âlemini tutmuÅŸ bile olsa.

Bizim içkiden anladığımız küpün içindeki safadadır. Her ÅŸeyi, gördükleri dış yüzüyle deÄŸerlendirip hüküm verenler, bizim meramımızı asla anlayamazlar.
 
Dünya devleti geçip gider ve yok olur ama Allah'a binlerce ÅŸükürler olsun ki, bizim adımız âlemin sayfasında Baki 

 
kalır.
 
Åžeyhülislam Yahya; İstanbul'da 1552 yılında doÄŸmuÅŸtur. Babası III. Murat devrinde ÅŸeyhülislamlık yapmış olan Bayramzade Zekeriya Efendidir. Mükemmel ve baÅŸarılı bir medrese eÄŸitiminden sonra, devlet görevinde üstün zekası ve derin bilgisi sayesinde hızla yükselmiÅŸtir. Müderrislik ve Kazaskerlikler yapmıştır. Siyasetin içinde olmuÅŸtur. Üç defa ÅŸeyhülislamlık yapmış ve İstanbul'da 1644 de ölmüÅŸtür. ÇaÄŸdaÅŸları tarafından hoÅŸ sobhet, nüktedan, mütevazı, kerim bir zat olarak tanınmıştır. Özellikle Sultan IV. Murad tarafından son derece sevgi ve saygıya layık görülmüÅŸ; hatta padiÅŸah Åžeyhülislam Yahya Efendi'nin elini bile öpmüÅŸtür. Bu Sultan döneminde alışılmış geleneklerin aksine Åžeyhülislam Yahyâ Efendi, uÄŸur getirir inancı ile, IV. Murad'ın Revan Seferi ve Irak Seferi katılmıştır.
 
Sun sâgarı sâkî bana mestane desinler,
Uslanmadı gitti gör o divane desinler.


Peymanesini her kiÅŸi toldurmada bunda,
Simden gerü bu mescide meyhane desinler.

Dil hanesini yık, koma taÅŸ üstüne taşın.
Sen yap anı eller ana virane desinler,

Gönlünde senin gayr ü siva sureti neyler
Lâyık mı bu kim Kabe'ye büthane desinler

Yahya'nın olup sözleri hep sırr-ı muhabbet,
Yârân iÅŸidip söyleme yâbâna desinler.

                                                                     Åžeyhülislam Yahya

Güncel Türkçe Uyarlama
 
Sakî, içki kadehini sun bana sarhoÅŸ desinler
Uslanmadı gitti, gör o divane desinler.


Bardağını her kişi doldurmada burada
Bundan sonra bu mescide meyhane desinler

Gönül evini yık, taÅŸ üstünde taÅŸ koma,
Sen yap onu, eller ona virane desinler.

Senin gönlünde ondan baÅŸkasının sureti ne arar?
Lâyık mi bu Kabe'ye puthane desinler!

Yahya'nın sözleri hep muhabbet sırrına dairdir
Dostlar iÅŸitip 'yabana söyleme' desinler.

Åžiirlerde yazılan her ÅŸeyin gerçek hayatla bire bir örtüÅŸmesinin o ÅŸiiri okuyanlar tarafından beklenmemektedir. Åžarap içen, içki âleminde olan ÅŸairlerimiz olduÄŸu gibi, dini bir makamda bulunan ÅŸeyhülislâmların, müderrislerin İslamî gereklerin mubah görmeyip reddettiÄŸi ÅŸarap; meyhane, içki meclisi gibi kavramları ÅŸiirlerinde sürekli ve ısrarlı bir ÅŸekilde söz konusu etmelerinde günümüzden bakıldığında bir çeliÅŸki ve tutarsızlık yaratabilir. Ancak bunun nedeni ÅŸarap, içki, mey, meyhane kavramların gerçek manalarının ötesinde birer sembol olarak baÅŸka ÅŸeyleri ifade etmek için kullanılmalarına dayanır.
Dîvan ÅŸiirinin önemli bir özelliÄŸi ÅŸiirde, çok anlamlılığın ve anlam çeÅŸitliliÄŸinin aranmasıdır. Zira bu gibi anlam çaÄŸrışımları eski ÅŸiirin can damarını ve asıl hedefini oluÅŸturan en önemli besleyici kaynaklarıdır. Divan ÅŸairleri iÅŸte bu gelenek içinde bu tür anlam çeÅŸitliliÄŸi kazanmış kavramları kullanmaktan çekinmemiÅŸlerdir. Çünkü kelimelerin gerçek, mecazi ve tasavvufî anlamlarını kullanarak ÅŸiirin anlam katmanlarını çoÄŸaltmak da bir tür hüner gösterisiydi. Dîvan ÅŸairlerinin ÅŸiirlerinde özellikle sofu, ikiyüzlü kiÅŸilerle uÄŸraşıp, bu kiÅŸileri kızdırmak için ÅŸiirlerinde birkaç anlama gelen kelimeleri tercih etmektedirler.
 
Divanlara bakıldığında neredeyse her gazelde bir ya da birkaç beyit ÅŸaraptan veya ÅŸarapla iliÅŸkili kelimelerden bahsetmektedir. Klâsik edebiyatta eser veren ÅŸairler bu edebiyat geleneÄŸi çerçevesinde ÅŸiirlerini iÅŸlemeye çalışmışlardır. Bunun sonucunda ortaya karışık, anlaşılması zor, yanlış anlaşılması olası beyitler ve gazeller çıkmıştır. Unutulmamalıdır ki ÅŸiirler, yazıldıkları ve üretildikleri toplumla beraber o dönemin o yüzyılın ürünleridir. Bu nedenle özelikle klâsik ÅŸiirleri incelerken ÅŸairlerin mevcut gelenek çerçevesinde kullandığı kelimeler ve oluÅŸturdukları anlam tabakaları göz önüne alınmalı, düÅŸünülmeli ve deÄŸerlendirilmelidir. 

YORUMLAR

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan apelasyon.com sorumlu tutulamaz.

Kudret KARAN - 08.06.2017 08:49
cok güzel adete zamanda yolculuk yaparak Şeyhülislam Yahyanın şiirlerin tadına doyamadım.....