MEĞER İZMİR'DEN YÜZ YILLAR EVVEL BİR YILDIZ KAYMIŞ
.jpg)
Filippo Mazzei derseniz o da ayrı bir alem. Jefferson ile siyasi yakınlığı olan bu adam asıl olarak Toscana’lı entelektüel bir doktor, ziraatçı, tüccar, şarap uzmanı ve diplomat. Chianti’nin isim babası olan Ser Lapo Mazzei’nin soyundan gelen Filippo’nun yolu bir ara 1754’de Türkiye’ye, İzmir’e de düşüyor. Filippo 2,5 yıl İzmir’de yaşıyor. Bağcılık yapmıyor, doktorluk yapıyor. Sonra sıkılıp Londra’ya taşınıyor. Mazzei Londra’da Türk mallarının yanı sıra şarap, pamuk, zeytin, parmesan gibi İngilizlerin o dönemde kolay bulamayacağı şeyleri satan bir dükkan açarak hayatını sürdürüyor. Londra’da çalışırken tanıştığı Benjamin Franklin ve Thomas Adams onu Amerika’ya davet ediyor. Mazzei 1773 yılında Livorno’dan bir gemiyle yanına bitkiler, tohumlar, ipek böcekleri, on tane Lucca’lı çiftçi, bir adet Piemonte’li terzi alarak Virginia’ya doğru yola çıkıyor. Amerikalılara oralarda henüz bilinmeyen bağcılık, zeytincilik gibi Akdeniz’e özgü tarım konularında öncülük ediyor. Thomas Jefferson ile olan tanışıklığı ve yakın dostluğu sonrası birlikte bağcılığa başlamalarının yanı sıra Mazzei Amerikan devriminin gönüllü neferi haline de geliyor. Yeni Amerikan bayrağının tasarımında da katkıları var. Kimi kaynaklar onu Amerika’nın kurucu babaları arasında sayıyor. Tarihçiler Thomas Jefferson’ın 1776’da Bağımsızlık Bildirgesi’ne yazdığı “Bütün insanlar doğa tarafından eşit ve özgür olarak yaratılmışlardır.” cümlesinin aslında Mazzei’nin 1773 yılında Virginia’da bir gazeteye yazdığı yazıdan alıntı olduğunu söylüyorlar. Mazzei orada olanları Avrupa’ya anlatmayı üstlenerek Avrupa’ya dönüyor ve Amerikan Devrimi’nin tarihini yazıyor. Jefferson ile sürekli mektuplaşarak ömrünün son yıllarını Pisa’da geçiriyor. Bu arada üyesi olduğu Mazzei ailesinin kuşaklar boyu varlığını sürdürerek günümüzde ülkemizde de bilinen Fonterutoli şaraplarının sahibi olduğunu belirtmek gerek.

Filippo Mazzei İzmir’de ve İstanbul’da kaldığı 2.5 yıl boyunca doktorluk yerine bağcılık yapsaydı, yapabilseydi belki canı sıkılmaz İngiltere’ye gitmezdi. Belki o zaman Benjamin Franklin ile de tanışmazdı. Bunun Amerikan devrimine ve Amerikan şarapçılığına etkisi ne olurdu bilinemez, ama İzmir şarapçılığına çok büyük katkısı olacağı kuşkusuzdu. İzmir’in son yıllarda yapmış olduğu atılım iki yüz elli yıl kadar önceye alınırdı belki de… Kim bilir? Aslında Kaliforniya şarapçılığını Thomas Jefferson’dan yıllar sonra 1930’lu yılların sonunda yeniden ayağa kaldıran Maestro-André Tchelistcheff’in şaraba giden yolu da bir ara sürgün olarak geldiği Gelibolu’dan geçmişti. Şarabın ana yurtlarından biri olan bu topraklar sanki büyük şarapçıları da hep yanına çağırıyor, ama engeller var. Hep engeller, engel olanlar var.
YORUMLAR
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan apelasyon.com sorumlu tutulamaz.