Dostlar Fidanlığı
Bahçemiz dostlarımıza ve dostluÄŸa adanmış bir mekân. Her sonbahar bizi ziyarete gelen dostumuzu yol üstündeki fidancıya götürür, beÄŸendiÄŸi bir aÄŸaç fidanını seçmesini isteriz. Sonra da fidanı alır gider bahçemize dikeriz. Artık o fidan o kiÅŸinin olur; istediÄŸi zaman gelip fidanını ziyaret edebilir. Gelemezse de biz fidanın geliÅŸimini ona fotoÄŸraflarla belgeler, yıllık raporlar yollarız. Bu gelenek çok uzaklarda yaÅŸayan sevgili yeÄŸenimiz AlpdoÄŸan için diktiÄŸimiz Avustralya dutuyla baÅŸladı, sonra da birçok dostumuzun anısını bahçemizde konuk ettik.

Trevor'un diktiÄŸi golden elma inanılmaz bir hızla büyüdü. Daha dikildiÄŸi yıl birçok minik elma verdi. Ancak kuÅŸlar ve arılar üründen öÅŸür aldıkları için Trevor'a yalnızca bir tek elma verebildik. Emine'nin karadut fidanı gayet iyi gidiyordu; muhtemelen sahibi gelip iki tatlı söz söylemediÄŸi için küstü ve kurudu. Tabii ilk fırsatta yerine yenisini diktik. Umarım geldiÄŸinde fidanın deÄŸiÅŸtiÄŸini fark etmez.
Ruth ziyarete geldiÄŸinde bahar yarılanmış, ekim dikim iÅŸleri çoktan bitmiÅŸti. Yine de bu fırsatı kaçırmak istemedik ve fidancıya uÄŸradık. Ruth, üstü bembeyaz çiçek dolu bir armut fidanı beÄŸendi. O kadar beÄŸendi ki, "Yahu, bunu götürene kadar örselenir, hayır etmez " diyemedik. Tamam dedik, attık fidanı arabanın arkasına. Çiçekleri uçuÅŸa uçuÅŸa, Hansel ve Gretel gibi peÅŸimizde bembeyaz çiçek izi bıraka bıraka ovayı boydan boya geçtik. İçimizden "Bu fidan tutmaz artık, iyice paçavraya dönmüÅŸtür" diyerek geldik bahçeye. Alelacele diktik, can suyunu verdik. "İnÅŸallah Ruth gidene kadar dayanır da sonra ne olacaksa olur" falan derken fidancık bir heves, bir ÅŸevk, aslan gibi büyüdü. Üstelik de bir ay sonra birçok armut verdi. Ufak, yeÅŸil, erkenci ve ÅŸeker oranı çok yüksek armutçuklar. Sahibine fotoÄŸraflarını gönderdik, armutları da afiyetle yedik.

Topraktan kendi kendine çıkan ceviz fidanını annem evlat edinmiÅŸti birkaç yıl önce. "Kargalar dikerse tutar" denir halk arasında. Bu ceviz fidanı da geliÅŸti, geliÅŸti, sonra bahçe traktörle sürülürken dikkatsizce yok edildi. Onun yerine annemiz için bir ayva fidanı diktik geçen yıl. Çünkü annemizin ayva reçeli çok güzel olur. Üstelik ayva aÄŸacının çiçekleri öyle biçimli ve estetik olur ki, "Ayva çiçek açmış, yaz mı gelecek?" türküsünün hikmetini anlarsınız. Üstelik erik, kiraz, ÅŸeftali falan çiçek açıp geçer, ayva herkesin arkasından nazlı nazlı açar. Ama annemin esas aÄŸacı kendiliÄŸinden çıkmış bir zeytin aÄŸacı. Fırının yanında, iki taşın arasından çıktı; "Dursun, aşı yaptırırız." falan derken dünya güzeli bir aÄŸaç oldu. Üstelik yabani zeytin gibi deÄŸil; bildiÄŸin kocaman zeytin meyvesi veriyor. Hatay'ın daÄŸlarında bulunan hudayinabit "hılhalli" zeytinine benziyor ama meyvesi daha büyük. İşte böyle... Yukarıdaki 'Büyük Bahçıvan' dikince daha dayanıklı, daha lezzetli oluyor her ÅŸey.
Evin önünde ve arkasındaki iki ıhlamur aÄŸacını Ken Rose için dikmiÅŸtik. Yedi yaşında büyük fidanlar olmalarına raÄŸmen uzun yıllar hiç büyümeden öyle oturdular. Ihlamurla ilgili folklor da bize böyle söyler zaten; kökler dip suyunu buluncaya kadar ıhlamur aÄŸacı büyümez. Ama sonra dev gibi boy attılar. Özünde kuzey ikliminin aÄŸacı olmalarına raÄŸmen KemalpaÅŸa Ovası'nda kocaman iki aÄŸaç oldular. Mayısta çiçek açtıklarında bütün ova misler gibi kokuyor. Konu komÅŸu gelip topluyor. Biz de toplayıp kurutup dostlara da dağıtıyoruz. Ken Rose Hoca dev gibi bir adamdı, birkaç sene önce ameliyat masasında kaldı. Ama ÅŸimdi kocaman ıhlamurları birçok kiÅŸiye ÅŸifa veriyor.

Bu bahar da hiç hesapta olmayan bir dikim yaptık. Chicago'da yaÅŸayan bir dostumuz evde beÅŸ kiÅŸilik bir aileyi konuk ettiklerini yazdı. Karşı komÅŸularının evinde yangın çıkmış ve anne, baba ve üç kız yalnızca üstlerindeki giysileriyle yangından kurtulmuÅŸlar. Tanımadığımız bu ailenin canlarını kurtarmalarına ÅŸükretmek için onlara bir dut aÄŸacı diktik. Ayrıca "Gidip aÄŸacımızı ziyaret edelim" diyen en küçük kız Maddie için de bir turunç aÄŸacı diktik. KomÅŸuları bu aile için ev eÅŸyası ve para toplamış ve evleri yeniden inÅŸa edilene kadar kiralık bir evde oturacaklar. Ama en azından "Dikili bir aÄŸacımız bile yok" demeyecekler. Gerçi bu deyimi kendilerine tercüme etmeyi denemedik bile; Sophia Coppola'nın Lost in Translation filminden bunun riskli bir çaba olduÄŸunu biliyoruz. Üstelik Chicago'nun azgın kışında yaÅŸayanlara Akdeniz’in mis kokulu turuncunun ne olduÄŸunu anlatmak bile zor. Ama olsun varsın. Turunç aÄŸacını bilerek seçtim. Maddie'nin hiç bilmediÄŸi bir meyve olsun istedim. Merak etsin de gelip görsün diye. Turunç çiçeklerinin parfümünü, turunç reçelinin kıvrım kıvrım sarmalını bilmeden dünyadan geçip gitmesin diye.
Bahçemiz dostlarımızı anmak için bir araç aynı zamanda. Bu açıdan “anılar bahçesi” de denilebilir. Hep söylerim ya, bahçesi olanın öyküsü çok olur.
GÖRSELLER:
1. http://bit.ly/1Mv1Npw
2. http://bit.ly/1I3w8bD
3. http://bit.ly/1ODx0W9
YORUMLAR
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan apelasyon.com sorumlu tutulamaz.