Keyfimin Kâhyası

Yazar : Toprak Cadısı

Bu yıl zeytin ağaçlarımız hiç meyve vermedi. Ama hiç. Yahu, tek bir tane olsa da süs diye yakama taksam.

Bu yıl zeytin ağaçlarımız hiç meyve vermedi. Ama hiç. Yahu, tek bir tane olsa da süs diye yakama taksam. Yok. Geçen yıl ne kadar zeytin almıştık? Hiç. İki yıl sıfır zeytinle yılı kapamak moral bozucu oluyor. Güzelim zeytinyağımızdan hediye ettiğimiz dostlar inanmıyorlar zeytin olmadığına. Hele aynı bahçeden iki buçuk ton yağ almaya alışmışsanız insan sarsılıyor. Güceniyor. Neyi eksik yaptık? Neyi yanlış yaptık? Komşuların ağaçlarında da pek az meyve var ama bu denli kısır bir bahçe yok çevremizde. Yöredeki folklora kulak kabartıyoruz: Çiçek sırasında yağan yağmur tozlaşmayı engellemiş olabilir mi? Yoksa gece yarıları kara pardösülü karanlık adamlardan gizlice satın alınan ve kiraz ağaçlarına atılan lanetli hormondan mı etkilendiler de meyve vermediler? Ne uzmanlar biliyor, ne konu komşu diğer zeytinciler.

Çiftçiliğin en zor yanı işte böyle zamanlardır. Tarım doğayı her yönüyle kontrol edebileceğinizi varsayarak giriştiğiniz bir kumardır. Pek çok etmen genelde kontrolünüz altındadır: kuraklığı sulamayla, dallanmayı budamayla engellersiniz de kendinizi pek becerikli, pek deneyimli sanmaya başlarsınız. İşte ağaçlar tam da böyle zamanlarda size ders vermeye kalkar. Mesela gelecek sene aşı almak için kurdele bağlayıp işaretlediğiniz bir dal kuruyuverir. Parıltılı kurdele kuru daldan yalazlanır yaz boyu, sizinle alay edercesine. Koskoca ağaç yemyeşil göverir; kurdeleyle işaretlediğiniz dal kurur. Niçin?

 

Yahut sekiz senedir büyüsün diye gözüne baktığınız böğürtlen fidanlarını söküp atmaya kalktığınızda. Bir hafta içinde başparmak kalınlığında filiz sürüp üç santim uzunluğunda kara mor böğürtlenler vermeye başlar. Yıllar önce fidancılık yöremizde gelişmemişken, çaresizlikten süpermarketten satın alıp diktiğiniz ve bunca yıl yerinde sayan erik ağacı yumruk gibi erikler verir. Şunun üstüne baltayla yürüyeyim de korkup meyve versin dediğiniz Korkuteli kayısı sonunda kırmızı, bal gibi meyveler verir.

 

Her zaman böyle olumlu sürprizler olmaz tabii. Bazen de büyük hevesle yetiştirmeye çabaladığınız bir ağaç ya kurur, ya meyve vermez. Hava koşullarını dikkate almadan veya soğuğa meydan okuyabileceğinizi sanarak diktiğiniz limon ağacı her kış bir kez daha tokat yer. Veya kimsede olmayan bende olsun diye diktiğiniz kaymak ağacı (Feijoa sellowiana) inanılmaz çiçekler açsa da meyve tutacak kadar gelişemez. Ovaya espri kaynağı olur sizin kaymak ağaçları. Gelen sorar, geçen sorar, “Hani sizin bir kaymak ağaçları vardı; n’oldu onlara?” diye dokundururlar. “Çiçek açmıştı ama…” diye bir şeyler geveler, çektiğiniz fotoğrafları kanıt olarak gösterirsiniz ama heyhat. Bilirsiniz ki komşular arkanızdan eğlenir sizle. Tevazu da böyle öğrenilir. Ama umut da hep diri kalır.

 

Bu sürpriz ağaçlarımızın içinde bir grup vardır ki onlara "keyfimin kâhyası" ismini verdik. Iğdır kayısı diye diktiğimiz fidan dört sene mıymıntı mıymıntı oturdu, gözüne baktıkça sarardı soldu. Sonunda kurudu. İyi, tamam, sökelim şu kuru dalı da yerine başka bir şey dikelim derken, dibinden yemyeşil, capcanlı bir şeftali fidanı fışkırdı. Soğuğa sele aldırmadan dipdiri bir ağaç oldu ve "et şeftalisi" denen yabani şeftaliler verdi. Hem de bolca. Nektarin olsun diye diktiğimiz fidan da aynı şekilde kurudu ve yanından delisi büyüdü. O da şeftali oldu. Sanki bize "eskiden nektarin mi vardı, şeftali neyinize yetmez" dercesine canlarının istediği gibi büyüdüler.  Kökün özüne dönmesi olmalı bu dedik; saygı gösterdik. Keyfimin kâhyası mısın dediler yani. Sen istediğin kadar dalıma aşı yap, ben keyfimin istediği gibi büyüyeceğim.

Zeytinler de bu nedenle mi sıfır meyve verdi bu sene? Canları meyve vermek istemedi belki? Yoksa yılsonunda bakkaldan şişe içinde zeytinyağı almak zorunda bile kalacak mıyız? Bu da mı gelecek başımıza? En iyisi salataya, yemeğe konan yağı biraz kısmalı. Zeytin ağacının keyfinin kâhyası mısın? Canı isterse verir; canı istemezse vermez.

 

 

Görseller yazara aittir.