Kahve Sanatı ve Üçüncü Dalga/Nesil Kahve

Konu : Gastronomi

Son yıllarda kahvenin üçüncü boyuta geçmesiyle dört bir yandan kahve kokuları hızlı bir şekilde yükselmeye başladı.

Son yıllarda kahvenin üçüncü boyuta geçmesiyle dört bir yandan kahve kokuları hızlı bir şekilde yükselmeye başladı. 

İyi kahveyi eskiden Türkiye’de sınırlı yerlerde, yurtdışında sıklıkla bulabiliyorken artan trend sonrasında ülkemizde de iyi kahve bilinci yavaş yavaş oturmaya başladı. Tabii bunda üçüncü nesil kahve akımının etkisi çok büyük. Nasıl her akım bir öncekine tepki olarak doğuyorsa, üçüncü nesil kahve de iyi kahve örneklerini sergileyerek adeta önceki nesillere meydan okuyarak ortaya çıktı ve benim tanımımla üçüncü nesil kahve sanatı yaratıldı. Bol lezzet, bol keyif ve tabii ki bol emek sadece bir fincan kahvenin içinde size sunulan. 

Son dönemde popülaritesi artan, sosyal medyanın kahve adına en fotojenik hali olan bu üçüncü nesil kahve akımını anlatmadan önce birinci ve ikinci nesilden başlayalım. 

Birinci nesil kahvede, kahve ne yazık ki hakettiği değeri bulamamış. Bu nesilde önemli olan kahvenin kalitesi değil, kahveyi tüketmek ve ticari amaçlı olarak kullanmak. Yani burada kahveden aldığınız tadın pek de bir önemi yok. Kahvenin bir nevi karanlık çağı olarak tanımlasak da bu süreci, ikinci neslin varolmasıyla beraber kahveye verilen değerde artış başlıyor. 

İkinci nesil kahve deyince ise granül olarak tüketilen markalaşmış kahveler ve Starbucks, Cafe Nero, Gloria Jeans gibi franchise şeklinde kurulan zincir kahve dükkanları bu akımda yer alıyor. Aslında granül kahvenin bırakılması bakımından zincir dükkanların açılması olumlu bir sonuç yaratıyor. İnsanlarda kahve bilincinin oluşması adına ikinci nesil kahvenin önemi yadsınamaz. Kahveye dair farkındalık yaratan bu akım hala popülerliğini korusa da, iyi kahvenin tadını alanlar için artık sonlanmış bir akımdan öteye geçemiyor.

Gelelim kahvenin bu zamana kadarki nirvanası üçüncü nesile… Önce yüksek kalitede kahve çekirdeği üretmek ve ithal etmekle başlayıp, uygun tat profiline göre çekirdeği kavurmak, son aşamada uygun yöntemle demlemek ve bu akımı tüketiciye anlatmakla son buluyor. Sonuç; yalnızca uykunuzun açılmasını istemekten çok öte, tam bir keyif ve lezzet harmanlaması. 

Üçüncü nesilden önce aslında kahvenin tadını çok önemsemediğimi fark ettim. İçine bolca süt, şeker koyarak kahvenin tadını almamı imkansızlaştıracak şekilde kahve tüketiyordum. En nihayetinde arkadaşlarımızla bir sohbet aracıydı kahve ve gündüz buluşmalarının vazgeçilmeziydi. İyi kahve- kötü kahve ayrımı yok, nasılsa damağınızda kalan bolca süt ve şeker tadıydı. Son iki yıldır ani bir şekilde hayatımıza girdi üçüncü nesil ve nitelikli kahve tanımı. Son teknoloji, bolca paralar döktüğümüz kahve makinaları raflara kalktı. Yerini ilkel diyebileceğimiz Chemex, V60, Syphon gibi kahve demleme düzenekleri aldı. Neden mi? Kahvenin ruhuna girelim diye…  

Çekirdeğin topraktan aldığı tüm aromalar bir bir ortaya çıktı. İçerken damağınızda kalan tatlar ise sürpriz! Karadut, çikolata, vanilya, limon... Her yudumda ne içtiğinizi anlamak ve keşfetmekse bir o kadar keyifli. 

Bu akıma kendini kaptıranlar çoktan kahve tutkunu oldu bile. Olmayanlar için akımın öncüleri bol bol bilgilendirme yapıyor, eğitimler düzenleniyor, festivaller organize ediyor. İstanbul’da kahve festivalinin üçüncüsü düzenlenecek çok yakında, İzmir’de ise ilki. Diğer şehirlerde de çok kısa zamanda hareketlenmeler başlayacağı ise şüphesiz. 

Biz çoktan kendimizi bu akıma kaptırdık ve artık istesek de ikinci ve birinci nesile dönemiyoruz. Eğer hala bu akıma yabancıysanız romanınızı yanınıza alın, fona en sevdiğiniz şarkıyı koyun ve size en yakın üçüncü nesil kahve dükkanına gidin. Küçücük kahve çekirdeğinin size sunacağı sürprizler karşısında siz de bu akıma yenik düşeceksiniz, benden söylemesi!