Eski Tamirhane Binası’nda Kadın Emeği’ ne Yerel Pazar .

Yazar : Müge GÖKSOY

Bir zamanlar birileri bana '' Yaptığınız işi hikaye sattırır Müge hanım. Geçmişinizde dikkat çekici bir hikaye varsa bunu dile getirin. ''' demişti.

Bir zamanlar birileri bana '' Yaptığınız işi hikaye sattırır Müge hanım. Geçmişinizde dikkat çekici bir hikaye varsa bunu dile getirin. ''' demişti. Tabi ki bir dolu  hikayem var. Okuduğum okullar, yaşadığım yerler, iş hayatım... Hayatın bana getirdikleri sayesinde yığınla hikaye. Ama adı üzerinde zaten: Geçmiş. Yaşanmış, geçmiş ve gitmiş. Ben şu anı yaşıyorum. Şimdi sadece ve sadece ekmek yapıyorum. Kıynaşık Fırın' ımda, hiç bir katkı maddesi içermeyen gerçeğin ta kendisi ekmekler. Ekşi mayalarımda öyle bilmem kaç yıllık filan değil, sadece üç yaşındalar. Sanıyorum Urla' nın havası suyu iyi geliyor. Coştukça coşuyorlar...

 

%100 tam çavdar ve %100 tam buğday ekşi mayalı ekmeklerime yeni bir kardeş geldi. Siyez unlu ekmek. Daha önceki yazılarımı okuduysanız ekşi mayalarıma isimler verdiğimi bilirsiniz. Siyez ekşi mayama da '' Mükerrer '' adını verdim. Bana tekrar tekrar güzel ekmekler verebilsin diye. 

 

Bu kadar ekmeği yapıp yapıp yalnızca ailece tüketmiyoruz tabi ki. İlk önce yakın çevrem bize de yap demeye başladı. Arkasından kargo ile İzmir dışına göndermeye başladım. Ama kargo ücreti gerçekten çok yüksek. Ne ben bunun altına girmek isterim, ne de karşı tarafa yüklemek. Dolayısıyla yerel olarak kalmaya karar verdim. Ama oturduğum yerden ne sesimi duyan olacaktı ne de ekmeğimi tadan. 

 

Bir kaç hafta düşündükten sonra Urla Üretici Kadın Pazarı' nda stant açmaya karar verdim. Urla Belediyesi' ne müracaatımı yaptım, İkametgâh belgesi, nüfus fotokopisi, iki adet fotoğraf. '' Ee, stant ücreti ne kadar '' diye sorduğumda ise hiçbir bedel ödemeyeceğimi öğrenmek beni çok şaşırttı. Urla Belediyesi' nin kadına pozitif ayrımcılık yapması alkışlanacak bir davranış.

 

Eski Tamirhane Binası' nda kurulan,  sadece kadın satıcılardan oluşan bir Pazar bu.  Erkekler ancak müşteriyse girebiliyorlar. Aksi olursa zabıta iş başında :)

 

Çok renkli mozaik gibi satıcı profili. Urla' nın köylüsünden tutun da emekli bankacısına kadar türlü türlü kadın var. Bol miktarda ot, süt, peynir, börek çeşitleri, ekmek, yaprak sarma (pazar payı yüksek ), el örgüleri, takı, keçe işleri ve daha sayamadığım yığınla ürün...

 

Pazar, cumartesi günleri sabah 9.00 da müşteriye açılıyor, akşam 18.00 de kapanıyor. Saat 8.00 de bizler giriyoruz ve tezgâhlarımızı hazırlamaya başlıyoruz. 

 

Cıvıl cıvıl herkes. Hepsi yorgunlar aslında. Bir gün önceden ya da o gün sabahın köründe uğraşıp didinmişler tezgâhlarına koyacakları mallar için. Ama itiraf etmeliyim ki kadının elinin değdiği her yer ışıldıyor. Özene bezene tezgâhlar kurulduktan sonra, bazıları çantalarından küçücük aynalarını çıkarıp rujunu sürüyor. Bazıları tuvaletteki aynalar karşısına geçip saçını başını, yemenisini, tülbentini düzenliyor. Çay ocağından ( Urla Kadın Kooperatifi işletiyor ) çayını ya da kahvesini alıp, yerine yerleşip müşteri gelmesini bekliyor, yorgun ama umutlu halde.

 

Nadir de olsa bazen tartışmalar çıkıyor. Tezgâhlar sınırları aşarsa, yan komşunun hakları ihlal olursa filan. Sevmiyorum gerginliği. O anlarda kafamı, yanımda götürdüğüm ama bir türlü de adapte olamadığım kitabıma gömüyorum. Duymayayım, görmeyeyim diye.

 

Ekmeklerim ses getirmeye, hatta kemik bir müşteri kitlem oluşmaya başladı. Pazardaki arkadaşlarımdan özendim tezgâhlarındaki çeşitliliğe. Ben de yan ürün olarak ev yapımı çikolata ve yine ev yapımı hardal ilave ettim ekmeklerimin yanına... 

 

Tek bir konuda eleştirildim şu ana kadar. O da ambalaj. Ekmeklerimi neden doğal bez ya da kraft kâğıtla paketlemediğim ve kağıt torbalarda sunmadığım sorgulandı bazıları tarafından. Söyleyeyim; bu işlemlerin hepsi artı maliyet bindiriyor ekmeğe. Ben de biliyorum onlarla daha şık bir sunum olacağını. İlk yaptığım ekmekleri, Amerikan bezine sarıp, doğal iplerle bağlayıp, kağıt torbada müşteriyle buluşturuyordum. Ekmek başına nereden baksanız  üç dört lira artı maliyet. Biraz da Üretici Kadın Pazarı' nda bulunmam beni bu ambalaj biçiminden uzaklaştırdı. Çok sayıda müşteriyle bire bir muhatap olunca, gerçekleri de anında görüyorsunuz. O zaman da şunu düşünüyorsunuz. Neden doğal olana, gerçek olana, sağlıklı olana yalnızca belli bir gelir seviyesindeki insanlar ulaşsın ki? Diğerlerinin hakkı yok mu? Ürününün başına organik ya da doğal kelimesini koyan çılgın rakamlarla satış yapıyor. Şöyle bir bakın internet ortamındaki fiyatlara. Ulaşılabilir olmaktan son derece uzak. 

 

Şu anda ekmeklerimi streç filmle sarıyorum, arkalarına iliştirdiğim kâğıtta da  nasıl yapıldığı, nasıl tüketileceği ve nasıl saklanması gerektiğiyle ilgili bir yazı var. Hepsi bu kadar. Anlayacağınız hayatın ta içinde olmak, gerçeklerle yüzleşmenizi ve ayaklarınızın yere basmasını sağlıyor. 

 

Ne diyeyim; herkesin en iyisine, en makul biçimde ulaşması dileğiyle. Teşekkürler Urla Belediyesi, kadını kayırdığın ve gerçek üreticiyle tüketiciyi buluşturduğun için.