Baklaya Saygı

Konu : Gastronomi

Yıllar önce, hayat arkadaşımla Foça Bağarası’na bahçeli bir ev yapmıştık.

Yıllar önce, hayat arkadaşımla Foça Bağarası’na bahçeli bir ev yapmıştık. 

Biz şehirli faniler evimizi Bağarası’nın en sert, en verimsiz arazisine yaptığımız için,  zaten yetersiz olan bağ bahçe bilgimizle epey bir meşakkat çekmiştik. Komşularımızdan çiftçilik destekleri alsak da kerpiç sertliğindeki arazimizden doğru düzgün bir verim alamıyorduk. Tek bir istisnası vardı ki o da baklaydı. Bakla tohumlarımızı Kasım ayında ekmemiz gerektiğini söylemişti konu komşu, biz de öyle yaptık. Sonra bazı meyve ağaçları da alıp dikerek, gübre denilen hayvansal atıkla tanışmıştık ve çok kıymetli olduğunu anlayıp bahçemizi bolca gübrelemiştik. 

Neyse, geçmiş zaman bakla ektiğimizi unuttuğumuz yeni yılın ilk günleri bir de gördük ki bizim bakla tohumları yeşillenip topraktan başlarını uzatmışlar. Sevindik tabi. Kış ortası bahçe sevinci! 

Etrafta bakla tarlası pek çok, komşu zeytinliklerin dipleri hep bakla… O zaman öğrenmiştim bakladaki azotun zeytinliklere şifa olduğunu. Zeytinlik sahiplerinin zeytin diplerine niçin bakla ektiğini biliyorduk artık! 

Ve daha başka şeyler de öğrenmiştik tabii. Annesi yarı felçli olan bir komşumuz vardı Semra, yaşı ilerlemiş olmasına rağmen hiç evlenmemişti, anneciğiyle yaşıyordu. Bakla fideleri Mart ayında büyümeye başladığında uçlarındaki körpe filiz ve yapraklarından bakla yaprağı salatası yapmayı Semra’dan öğrenmiştim. Meğer Foça Mutfağı’nın vazgeçilmezlerindenmiş. Sonraları bakla yaprağından cacık bile yapmışlığım vakidir…  

Zaten “Yaşça Hoşça Aşçı Fok’ça Foça Mutfağı” kitabımın oluşumunda Bağarası’nda yaşadığım dönemin katkısı büyüktür. Bir ayakları Foça’da olan Bağarası’nın eski yerlileri çiftçilik ve hayvancılık ile uğraşmayı seçtiklerinden, hep Foça’dan içlere doğru yerleşmişler. Deniz ile bağlantısını koparmak istemeyen balıkçı aileler ve esnaf kesimi de Foça merkezde ikamet etmeye devam etmişler. Özellikle mübadil olanlar… Semra’nın ailesi Foça’nın yerlilerinden, babası celeplik ve kasaplık yaparmış vaktiyle. Samimiyetimiz ilerledikçe rahmetli babasının kasaplık hayvan alıp sattığını, kasap dükkânları nedeniyle evlerinden etin eksik olmadığını ama otu sebzeyi de sofralarının baş tacı ettiklerini anlatırdı hep.  

Semra, baklayı çok severdi. Tek katlı evlerinin tüm etrafı tarlaydı ve bu tarlaların büyükçe bir bölümü her bahar bakla ekili olurdu. Semra’yı bakla tarlasının içinde çiğ bakla yerken, toplarken ya da ayıklarken görmek olağan işlerdi. Kıştan itibaren yaza kadar uzanan bir bakla sevdası içindeydiler ana kız. 

“Foça Mutfağı” kitabımdaki bazı Foça yemeklerini birlikte yapmıştık Semra ile.  Bolca da fotoğrafladığımı hatırlıyorum. Tarifleri birinci ağızdan annesiyle birlikte anlatmışlardı hep. Hele o kuru bakladan yaptıkları yaz yemeğinin tadını hiç unutamam, ana kız yemek tariflerini pek iştahlı anlatırlardı; “Biz bu baklaları kış için kuruturuz ama Temmuz Ağustos aylarında yerli tarla domatesiyle ve arpacık soğanla güveçte gayet ağır ateşte yemeğini pişiririz. Yerlilerin yemeğidir bu. Öğle yemeğinde pişirir yeriz ki akşama kadar hazmedelim, bir de yanına illa ki karpuz keseriz. Karpuzun şekeri baklanın o mavrumsu tadı ile ağızda hoş bir lezzet bırakır, dene bak” diyerek Sabire Teyze ve Semra beni de özendirirlerdi. 

Aradan yıllar geçti bizim Bağarası sevdamız ilk göz ağrımız Foça merkeze yöneldi, sonraları da Kazdağları’na odaklanınca Semra ve Sabire Teyze ile sık görüşemez olduk. Yılda bir iki kez anca, o da biz uğrarsak… Onlar Foça dışında bir yere gidemiyorlardı. 

Geçtiğimiz yaz uğradığımızda bir baktık ki kapı duvar kimseler yok. Hemen etraftaki diğer komşulara sorduk. Sormamızla hüzne gark olmamız bir oldu. Meğer yaşlı Sabire Teyze geçen bahar vefat etmiş. Semra yapayalnız kalmış. Annesinin ölümü üzerinden iki ay bile geçmeden, ondan da birkaç gündür haber alamayan akraba ve komşuları kapıyı açıp eve girdiklerinde onu topladığı bakla öbeğinin başında otururken bulmuşlar ama nafile, canını çoktan teslim etmiş! Kalp kriziymiş.  

Muhtemelen dişleri arasında çiğ bakla varmış.  

Allak bullak oldum duyduğumda. Onu hep bakla ile ilişkilendirmişken git sen topladığın taze bakla yığınının ortasında son nefesini ver! 

Ölüm haberini ilk duyduğum andan itibaren rahmetli Semra’nın bakla ile olan bizim anlamlandıramadığımız ilişkisi beni epeyce meşgul etti. Hatta geçen yıl hazırlamış olduğum baklaya dair çalışmamda hurafe ve halüsinasyon yanının eksik kaldığını da düşünmedim desem yalan olur!  

Şimdi, “ Efsunlu baklanın gizemi” üzerine de yazsam mı diye geçirdim içimden. Yoksa, bakla ile ilişkilendirilmiş ölümleri Favizm ile açıklamak baklanın gizemini örtmek için yeterli midir? Neden olmasın! En iyisi Antik dönemlerden bu yana bakla hazretleri yazıma bir kez daha göz atayım. 

Sabire Teyze ve Semra’nın ruhları şimdi bakla tarlalarında geziniyorsa eminim huzur içindedirler. Onlar Bağarası Köyü’nde yaşamış kendi dünyalarının bilgesi iki cefakâr kadın, anlattıkları yaşamsal deneyimleriyle bu dünyaya iz bıraktılar, pek çok yürekte hep yaşayacaklar. 

Onların nezdinde baklaya saygıyı bir borç bilirim. Işıkları bol olsun…   

Görseller:

Yazara aittir.