Duygusal Bitkiler

Konu : Tarım

Yazının başlığı sanki bazı bitkiler duygusalmış da diğerleri duygu yoksunuymuş gibi oldu ama tabii bunun sebebi ilgi çekici bir başlık atıp, yazının okunmasını sağlamak.

Yazının başlığı sanki bazı bitkiler duygusalmış da diğerleri duygu yoksunuymuş gibi oldu ama tabii bunun sebebi ilgi çekici bir başlık atıp, yazının okunmasını sağlamak. 

Şu anda okuyor olduğunuza göre demek ki ilginizi çekmeyi başardım. Yazının konusunun “sizinle birlikte oturup, dertlerinize ortak olan, hatta sizin için gözyaşı döken bitkiler” olmadığını anlamışsınızdır artık büyük ihtimalle ama emin olun, eğer siz bir bitki olsaydınız bunu anlamanız çok daha hızlı gerçekleşecekti! Çünkü bu konuda artık kesin bir gerçek var ki bitkiler hissetme ve algılama konularında bize göre çok daha hızlılar. Hızlılar çünkü hareket edemiyorlar!

Bitkiler için “hareket edemiyorlar” denmesi bile yanlış aslında. Hayvanlar gibi hareket edemiyorlar demek daha doğru çünkü bizdeki “hareket etme” anlayışı biraz farklı. Mesela çimlerin üzerinde koşup, zıplayamıyorlar kuzular gibi neşeyle ya da herhangi bir saldırıya uğradıklarında kaçamıyorlar; dans edemiyorlar; yaprakları kaşındığında kaşıyamıyorlar ama hareket ediyorlar. En basit olan konuyu önce yazalım; mesela sürgünleri uzuyor, çiçek açıyorlar, yapraklanıyorlar ki bu bir harekettir ve sabırla uzun süre beklersek, ne kadar çok hareket ettiklerini görebiliyoruz ama bitkilerde olan sabır da bizde yok maalesef. Mesela; tütün gibi birçok bitki, gelişmek için çok uzun süre ormanın yanmasını bekleyebiliyor ya da tarih öncesi devir dediğimiz dönemden kalma tohumların tekrar canlanabileceği de biliniyor, özellikle reçine ve benzeri ortamlarda korunarak kalmışlarsa. 

Küresel değişim sonucunda buzullarda erime arttıkça, artık yok olduğu düşünülen ve sadece fosillerden tanınan bazı bitkiler tekrar ortaya çıkmadılar mı? Kanada’da yılda 3-4 m. erime gösteren buzullar, bazı karayosunlarının 400 yıllık mini buzul çağı sonrasında tekrar ortaya çıktığını göstermiştir. Demek ki bizde olmayan en önemli özelliklerden biri olan sabır konusunda bitkiler çok önde.

Az önce dans edemiyorlar demiştim ama onu yapan bitki de varmış! Telgraf çiçeği olarak bilinen Desmodiom gyrans bitkisinin yanına gidip değişik sesler çıkardığınızda ya da müzik çaldığınızda dans figürleri sergilemeye başlıyormuş. Oryantal ya da flamenko yapamıyor olabilir ama kendi çapında dans edebildiği de bir gerçek.

 

Hadi diyelim ki telgraf çiçeğinin dansı bize yeterli gelmedi ama sinekkapan olarak bilinen Dionaea muscipula nın hareket yeteneğini herhalde hiç kimse göz ardı edemez! Biz kaçımız sinek yakalayabiliriz avucumuzla? Sinekkapan; üzerine konan böceğin ilk hareketini algıladıktan sonra, 20 saniye bekliyor ve bu süreç içindeki ilk harekette sineği yakalayabiliyor. Demek ki saatleri de var bu bitkilerin. İlk hareket yeterli gelmiyor! “Eğer böcekse, bir daha hareket eder nasıl olsa, önce emin olayım” gibi bir zeka da var. Emin olmadan hiçbir bitki harekete asla geçmez! Çünkü şu da bir gerçek ki, bitkilerin harekete geçmeleri yüksek bir enerji gerektirir. “Eğer böcek değilse algıladığım, boşuna enerji harcamayayım” tembelliği kaçımızda var?

 

Hareket konusunda aslında ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduğumuzu gösteren birçok olaya sürekli şahit oluyoruz ama üzerinde pek de düşünmüyoruz çoğu zaman. Küstüm çiçeğini (Mimosa pudica) bilmeyen var mıdır? Birçoğumuz yarım saat boyunca “dokunma bana” olarak da bilinen küstümotuna dokunarak baygınlık geçirtmedik mi zavallı bitkiye? Şunu hemen ekleyelim; çok fazla enerji harcatıyoruz bitkimize eğlence uğruna ve sonunda bize gerçekten bir daha barışmamak üzere küsüyor.

 

Bitkiler görüldüğü gibi çok hızlı hareketler bile yapabiliyorlar. Bunun yanında; eğer 300 yıl ya da daha fazla yaşayabilseydik eğer, zeytin ağaçlarının da çok yavaş da olsa yer değiştirdiğine tanık olabilirdik. O kadar uzun yaşamaya gerek kalmadan, muzun hızla yer değiştirdiğini bilen muz üreticilerine resmen birçok sorun yaratmaktadır muz bitkisi!

Bitkiler bizim algıladığımız anlamda hareket edemiyorlar ve bu hareketten yoksun yaşamları hem bizim onları birer canlı olarak görmemizi engellemekte, hem de kendilerine olağan üstü denebilecek savunma mekanizmaları geliştirme olanağı sağlamakta. Köpekten kaçan kedilerin hızla kaçıp kurtulmalarına karşılık; bitkiler yaprak bitlerinden kaçamamaktadır. Kaçamadıkları için çareyi yaprak biti gibi zararlıları kaçırtmayı sağlayacak savunma mekanizmalarında bulmuşlardır. Ninelerimiz naftalin ortaya çıkıp, mertlik bozuluncaya kadar neden lavanta kullanıyorlardı biliyor muyuz? Ya da; lavanta, fesleğen ve benzeri diğer bitkiler biz koklayıp beğenelim diye mi koku yayıyorlar? O kadar da düşünceli ve duygusal olacaklarını zannetmiyorum ama o bile olabilir, bilmiyorum.

Bitkiler kaçamıyor dedik ama baltayı yine taşa vurduk! Hem de çok ciddi vurduk bu sefer! Bazı bitkiler, hatta tamamı kaçabiliyor! 

Bunun örneği o kadar çok ve basit ki! Sadece “Neden acaba?” sorusunu pek sormuyoruz. Bu sorgulamadan uzak olmamızın sebebi ise eğitim sistemimizin torna misali çalışıyor olması. Bildiğimiz ama üzerinde düşünmediğimiz o kadar çok konu var ki! Tek yıllık bitkiler neden yazlık ve kışlık olarak ayrılıyorlar? Badem, erik, kiraz, kayısı, elma gibi ılıman iklim bitkileri kışa hazırlık olarak neden yapraklarını döküp, dinlenmeye giriyorlar? Bazı bitkiler neden köklerini suyun bulunduğu toprak derinliklerine gönderiyorlar? Daha önce örneğini verdiğimiz tütün bitkisi neden onlarca yıl ormanın yanmasını bekliyor? Cevabı çok basit; “tehlikeyi görüp kaçıyorlar”, çünkü sadece tek bir şansları var!

Şu bir gerçek ki, sonuçta bitkiler bizim istediğimiz şekilde hareket edemiyorlar. Örneğin akdeniz meyve sineği gelince kaçamıyorlar ama aslında çok da etkili birçok mekanizmaları var, o da bir gerçek. Etkiye aklımızın yetemeyeceği bir hızla tepki verebiliyorlar mesela. Bir bitkinin küçücük bir kök parçasına tuzlu su dökersek bitkinin büyüklüğüne göre birkaç saniye ile birkaç dakika içerisinde yapraklarda ABA miktarının arttığını görürüz. Üstelik bu süreç içinde bitkiler iç içe geçmiş binlerce zincirleme mekanizma yürütürek, etkinin ne olduğunu çözmüşler ve etki eğer bilinen bir tehlike ise, ne yapacaklarına karar verip, ilgili savunma mekanizmalarını başlatıp, bitkinin tamamını hatta komşu bitkileri bile haberdar etmişlerdir! 112’yi çevirip, ambulansın gelmesini uzun süre beklemek zorunda olan bizler için manidar değil mi?

Aslında çok üstün bir zekâ ve değişik yetenekler var bitkilerde. Her türlü tehlikeye karşı verebilecekleri çok etkili ve çok hızlı cevapları mutlaka var ancak ne yazık ki bu mekanizmalarını sadece doğal ortamlarında ya da doğala yakın ortamlarında sergileyebiliyorlar! Doğal ortamındayken üzerine konan böceği öldürebilecek kadar kuvvetli olan tütün bitkisini kültüre alıp, yetiştiridiğimizde çok ilginçtir ki, birçok hastalık ve zararlı ile uğraşmak zorunda kalıyoruz. Bu da zannedersem bitkilerin intikamı oluyor!

Bitkilerde; düşündüğümüz, düşünmediğimiz, bildiğimiz, bilmediğimiz, özellikle farkına varamadığımız birçok yetenek söz konusu. Bir sonraki yazıya kadar ben bağcılıkla uğraşan üreticilere şunu sorayım ve bitireyim: “Asma bitkisinin sülükleri sarılıp, tutunacakları yeri nasıl görüyorlar? Tek tek siz mi sarıyorsunuz o sülükleri?” Hadi bir soru da çiçeklere düşkün hanımefendilere gelsin: “Çiçeğinizle konuştuğunuzda yumuşak yumuşak, daha mı iyi gelişiyorlar? Yoksa annenizin eli daha mı iyiydi çiçek dikme konusunda ve toprağa kazık soksa bile, yapraklanır mıydı?”