Zümrüd-ü Anka (Simurg), Ruhun Yücelmesi ve Yaşarken Yeniden Doğuş
Yazar: Berk Yüksel
"Her ne istiyorsan kendinde ara. Senin içinde bir can var, o canı ara
Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara
EÄŸer yürüyen derviÅŸi arıyorsan; Onu senden dışarıda deÄŸil
Kendi nefsinde ara!"
Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara
EÄŸer yürüyen derviÅŸi arıyorsan; Onu senden dışarıda deÄŸil
Kendi nefsinde ara!"
Mevlana
“Gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.”
Anka; gücü, saf olmayı, kendini yaÅŸarken yaratmayı, tekâmülü, erdemliliÄŸi, sadakati, zerafeti, hakkaniyeti temsil eder. O, eriÅŸilmezlik, yücelik ve olaÄŸanüstülük gibi özellikleri simgeler. Anka, birçok kültürde yer alan evrensel nitelikli mitolojik kuÅŸtur. Her kültürde Anka’ya yüklenen anlam, bunlarla ilgili inanç ve efsaneler ufak farklılıklar gösterse de, öz aynıdır.
Bütün milletlerin mitolojisinde olaÄŸanüstü ve büyük bir kuÅŸ bulunmaktadır. O, ulaşılması güç bir idealdir. “Anka, birçok gelenekte yer alan efsanevi, ölümsüz kuÅŸun adıdır. Eski Yunan mitolojisinde "Phoenix", Arap tradisyonunda "Anka", İran tradisyonunda Simurg (Simorgh), Çin'de "Tanniao" ve kimi tradisyonlarda "Homa" ya da "Rokh" adını alır.” “Simurg veya bir diÄŸer ismiyle Zümrüd-ü Anka efsanevi bir kuÅŸtur. Sênmurw ve Sîna-Mrû diÄŸer isimlerindendir. İsim Avesta'daki "Saêna kuÅŸu"ndan türemiÅŸtir. Farklı isimlerle neredeyse tüm inanç sistemlerinde, efsanelerde ve mitolojide mevcuttur. ÇoÄŸunlukla “Anka” olarak anılmıştır. Türk mitolojisinde karşılığı TuÄŸrul kuÅŸu'dur.” “Bu kuÅŸ, efsanevi Kaf Dağı'nın üzerindedir; Yunan mitolojisine göre öldükten sonra küllerinden doÄŸan harika bir kuÅŸtur; Taoizm'de ise ölümsüzlüÄŸün spiritüel aydınlanmanın ve reenkarnasyonun sembolüdür.”

Muazzez İlmiye Çığ ÅŸöyle diyor: “Simurg, Fars (İran) mitolojisine iliÅŸkindir. Osmanlılar döneminde veya günümüzde Türkler “Anka” veya “Zümrüd-ü Anka” ya da kimi görüÅŸe göre bir de “ToÄŸrul” derlerken bunun Batı’daki ismi “Phoenix”dir. Sîna-Mrà (Pâzand) SÃanmurw gibi isimleri de olduÄŸu söylenmektedir. Farsça’da “si” 30, “murg” ise “kuÅŸ” anlamındadır. Böylece si+murg=30 kuÅŸ anlamına gelse de, mitolojide 30 ayrı kuÅŸtan bahsedilmiyor. Yanılgı burada. Mitolojide bahsedilen (hedefe ulaÅŸan) “Simurg”’un 30 kuÅŸ büyüklüÄŸünde tek bir kuÅŸ olmasından söz ediliyor.”
“Zümrüd-ü Anka, çeÅŸitli dinsel ve büyüsel etkileri bulunduÄŸuna da inanılan bir kuÅŸtur. Kaynağı eski Mısır inançlarında bulunmakla beraber Çin’den İran mitolojisine ve Müslümanlıktan Hıristiyanlığa kadar geniÅŸ bir inanç alanında yer alan bu kuÅŸ altın renkli uzun tüylü, kocaman, güzel sesli bir kuÅŸmuÅŸ. ErkekmiÅŸ. ÖleceÄŸi zaman yuvasını ateÅŸe verip kendisini yakarmış, o yanarken yeni ve genç bir Anka kuÅŸu meydana gelirmiÅŸ. Genç kuÅŸ babasının küllerini Heliopolis’te güneÅŸ tapınağına götürüp bırakırmış. Kimin başına konarsa ona büyük zenginlik ve mevki getirirmiÅŸ. Yüzü insana benzermiÅŸ, vücudu her hayvandan bir parça alınarak yapılmış, boynu çok uzun ve ak bir halkayla sarılıymış, Kaf dağında yaÅŸarmış. ÇeÅŸitli adlarla anılır: Anka, Semender, Devlet kuÅŸu, Phoenix, TuÄŸrul, Hüma, Simurg, Anka-yi Mugrib, Sireng, Zümrüt ve Zümrüd-ü Anka. Hiristiyanlar Phoenix adını verdikleri bu kuÅŸ mitinin yorumunu yapmışlar ve onu öldükten sonra tekrar dirilmenin simgesi saymışlardır. Temmuz, Osiris ve Adonis efsanelerinin kuÅŸsal bir yinelenmesidir.”
“Anka; uzun boyunlu, ismi olup cismi olmayan büyük bir kuÅŸtur. ÇeÅŸitli efsanelere göre Anka, insanlar gibi düÅŸünür ve konuÅŸurmuÅŸ. Çok geniÅŸ bilgi ve hünerlere sahipmiÅŸ, kendisine baÅŸvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yaparmış. Tüyleriyle sıvazlayıp yaraları iyi eder, gözyaşı ÅŸifa verirmiÅŸ. Kaf dağını aÅŸabilmek ve göÄŸe yükselebilmek için Anka'ya binmek gerekirmiÅŸ. Dünyada her dönemde yalnız bir tane Anka kuÅŸu olduÄŸuna inanılırmış. Anka'nın ünlü Arap masallarından “Bin Bir Gece Masalları”'nda da sözü edilmiÅŸ, Anka ortaçaÄŸ Arap ve Fars bilim kitaplarına da girmiÅŸtir.”
“Anka, ölümüne yakın kendisine ottan çalıdan çırpıdan çok yüksek bir yuva yaparmış. Sonra bunu en dipten tutuÅŸturur, en tepesine tüner ve en güzel ÅŸarkısını söylermiÅŸ. Buna Zümrüd-ü Anka'nın son ÅŸarkısı derlermiÅŸ.” Bir rivayete göre; yaÅŸadığı müddetçe yere konmayan, ayağı topraÄŸa deÄŸmeyen kuÅŸtur. “Anka bilgeliÄŸi temsil eder. Sadece bilgeliÄŸinin doruÄŸuna ulaÅŸan kiÅŸi Anka kuÅŸunu görebilirmiÅŸ.” denir. Kimi görüÅŸe göre ölülere mezara kadar eÅŸlik ettiÄŸine inanılan kuÅŸtur.
İslam tasavvufçusu Feridüddin Attar “Mantık’ut- Tayr” adlı yapıtında Anka’nın hikâyesini anlatır. Anka kuÅŸu ile ilgili bir hikâye ÅŸöyledir:
“Rivayet olunur ki, kuÅŸların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix ), Bilgi AÄŸacı'nın dallarında yaÅŸar ve her ÅŸeyi bilirmiÅŸ. Bu kuÅŸun özelliÄŸi gözyaÅŸlarının ÅŸifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.
KuÅŸlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düÅŸünürmüÅŸ. KuÅŸlar dünyasında her ÅŸey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuÅŸkulanır olmuÅŸlar ve sonunda umudu kesmiÅŸler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuÅŸ sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuÅŸ. Simurg'un var olduÄŸunu anlayan dünyadaki tüm kuÅŸlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermiÅŸler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiÅŸ. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aÅŸmak gerekirmiÅŸ, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aÅŸk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...
KuÅŸlar, hep birlikte göÄŸe doÄŸru uçmaya baÅŸlamışlar. İsteÄŸi ve sebatı az olanlar, dünyevi ÅŸeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüÅŸler. Yorulanlar ve düÅŸenler olmuÅŸ... "AÅŸk Denizi"nden geçmiÅŸler önce...". "Ayrılık Vadisi"nden uçmuÅŸlar...". "Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne sapmışlar... KuÅŸların kimi "AÅŸk Denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık Vadisi"nde kopmuÅŸ sürüden... Kimi hırslanıp düÅŸmüÅŸ ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...
Önce Bülbül geri dönmüÅŸ, güle olan aÅŸkını hatırlayıp. PapaÄŸan o güzelim tüylerini bahane etmiÅŸ. Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. BaykuÅŸ yıkıntılarını özlemiÅŸ. Balıkçıl kuÅŸu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beÅŸ vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "ÅžaÅŸkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "YokoluÅŸ"ta bütün kuÅŸlar umutlarını yitirmiÅŸ... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuÅŸ kalmış.
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüÅŸ: Farsça "si", "otuz" demektir... murg" ise "kuÅŸ"... Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmiÅŸler ki; "Simurg - otuz kuÅŸ" demekmiÅŸ. Onların hepsi Simurg'muÅŸ. Her biri de Simurg'muÅŸ. 30 kuÅŸ anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur…”

Hikâyenin bir baÅŸka anlatımı ise ÅŸöyledir:
"… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuÅŸlar bir araya gelirler. Toplanan kuÅŸların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, ÅŸahin ve diÄŸerleri vardır. Amaçları, padiÅŸahsız hiç bir ülke olmadığı düÅŸüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padiÅŸah seçmektir.
Hüthüt söze baÅŸlar ve Hz. Süleyman’ın postacısı olduÄŸunu belirttikten sonra; kuÅŸların Sîmurg adında bir padiÅŸahları olduÄŸunu söyler. Ama hiç bir kuÅŸun haberlerinin olmadığını, herkesin padiÅŸahının daima Sîmurg olduÄŸunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduÄŸu için bilinmediÄŸini ve onun "bize bizden yakın, bizimse uzak" olduÄŸumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceÄŸini ilave edince; kuÅŸların hepsi de hüthütün peÅŸine takılıp onu aramak için yollara düÅŸerler. KuÅŸların hepsi de Sîmurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama yol çok uzun ve menzil uzak olduÄŸundan; kuÅŸlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine raÄŸmen, hüthütün yanına varınca "kendilerince geçerli çeÅŸitli mazeretler söylemeye" baÅŸlarlar. Çünkü kuÅŸların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir. Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doÄŸru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. Sîmurg’un olaÄŸanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
Hüthüt söz alır ve ÅŸunları söyler: Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir: Sîmurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu? Sîmurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu? Burada gölgesi görünen her ÅŸey, önce orada meydana çıkar görünür. Simurg’u görecek gözün yoksa gönlün ayna gibi aydın deÄŸil demektir. Kimsede o güzelliÄŸi görecek göz yok; güzelliÄŸinden sabrımız, takatimiz kalmadı. Onun güzelliÄŸiyle aÅŸk oyununa giriÅŸmek mümkün deÄŸil. O, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti. O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör. Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuÅŸlar, yine onun rehberliÄŸinde Simurg’u aramak için yola koyulurlar.
Ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır. Yolda hastalanan veya bitkin düÅŸen kuÅŸlar çeÅŸitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aÅŸmaları gereken “yedi vadi” bulunduÄŸunu söyler. Ancak, bu "yedi vadi"yi aÅŸtıktan sonra Sîmurg’a ulaÅŸabileceklerdir.
Ama pek çoÄŸu, ya yem isteÄŸi ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boÄŸulur, ya yüce daÄŸların tepesinde can verir, ya güneÅŸten kavrulur, ya vahÅŸi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eÄŸlenceye kaptırıp kafileden ayrılır. Bu sayılan engellerin hepsi de Hakikat yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. Bu hicaplardan sadece otuz kuÅŸ geçer. Bütün vadileri aÅŸarak menzil-i maksutlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuÅŸlar, rastladıkları kiÅŸiye kendilerine padiÅŸah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar. Sîmurg tarafından bir görevli gelir… Görevli, otuz kuÅŸun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuÅŸun yolculuk sırasında birer birer baÅŸlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır.
Tam bu sırada, Sîmurg tecelli eder… Fakat otuz kuÅŸ, tecelli edenin bizzat kendileri olduÄŸunu; yani, Sîmurg’un mana bakımından otuz kuÅŸtan ibaret olduklarını görüp ÅŸaşırırlar. Çünkü kendilerini Sîmurg olarak görmüÅŸlerdir. KuÅŸlar Sîmurg, Sîmurg da kuÅŸlardır. Sîmurg’dan ses gelir: "Siz buraya otuz kuÅŸ geldiniz, otuz kuÅŸ göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü burası bir aynadır!"
“Anka, insan dili bilen, mesajcı, akıl ve hikmet sahibi, mükemmel bir kuÅŸtur. Kahramanları taşır, uzak mesafelere yolculuk yaptırır ve yakıp kendisini tekrar çağırabilsinler diye onlara kendi tüylerinden birkaç tane bırakır.” “Mısır efsanesine göre üzerinde otuz çeÅŸit kuÅŸun rengi bulunur. Gözle görülmeyecek kadar yükseklerde uçar.”
“Bir antik İran tanımında Simurg'un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaÅŸadığı, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduÄŸu ve Bilgi AÄŸacı'nda bir yuvası olduÄŸundan bahsedilmiÅŸtir. İran efsanesine göre, bu kuÅŸ o kadar yaÅŸlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuÅŸtur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öÄŸrenmiÅŸtir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuÅŸtur. Sasani Persler Simurg'un yere bereket bahÅŸedeceÄŸine ve dünya ile göÄŸün arasındaki birliÄŸi saÄŸlayacağına inanırlardı. YaÅŸam aÄŸacında tünediÄŸine ve her türlü ÅŸeytani ÅŸeyi tedavi eden, düzelten kutsal Haoma bitkisinin yöresinde yaÅŸadığına inanılırdı. Daha sonraki İran geleneklerinde Simurg ilahiliÄŸin bir sembolü haline gelmiÅŸtir.”
“Anka uçuÅŸa kalktığında, bilgi aÄŸacının yaprakları titrer, her bitkinin tohumlarının dökülmesine neden olurdu. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır gelmiÅŸ geçmiÅŸ her bitki çeÅŸidinin kök almasını saÄŸlar ve böylece de (bu bitkiler yoluyla) insanoÄŸlunun tüm hastalıklarını tedavi ederdi. Kanatlarının bir dokunuÅŸunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceÄŸine inanılırdı.” Anka, bilgi aÄŸacının tohumlarını insanlığa dökerek insanoÄŸlunun geliÅŸimi için rehberlik eden bir semboldür.
“Anka, tasavvufla ilgili mitsel özelliklerin sezildiÄŸi hikâyelerde de sıkça karşımıza çıkar. Cesaretin, gücün, kudretin, egemenliÄŸin, bahtın, bolluÄŸun, bereketin, güvenin, mutluluÄŸun ve huzurun sembolüdür. Kül Tigin'e ait heykel başında da bu sembol vardır.”
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi” adlı eserinde konuya dair ÅŸunları söylüyor: "Önasya mitolojisinde baÅŸlıca iki önemil efsanevi kuÅŸ vardır. Bunlardan birincisi Arapların "Anka" dedikleri kuÅŸtur ki, biz Türkler bu kuÅŸun Farsça ve Arapça adlarını birleÅŸtirerek Zümrüd-ü-Anka deriz. Aynı kuÅŸa İran mitolojisi ise Simurg veya Sireng adını verirdi. Yine bu kuÅŸun Kaf veya Elburz daÄŸlarında yaÅŸadığı söylenirdi. Bu kuÅŸun tüyünü ele geçirenlerin en büyük sırra ve ölümsüzlüÄŸe erecekleri iddia ediliyor ve efsanelerde böyle yazılıyordu. Bu kuÅŸun Kaf dağında bulunduÄŸunu daha ziyade İslami gelenek içerisinde Arap mitolojisi söylüyordu. İranlıların kutsal dağı ise Elburz dağı idi. Bu sebeple de onlar Simurg kuÅŸunun Elburz daÄŸlarında bulunduÄŸuna inanıyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki Türk mitolojisi, OrtaçaÄŸdaki İran mitolojisinden deÄŸil de, daha eski iran mitolojisinden tesirlerini almıştı. BilindiÄŸi üzere; İran mitolojisinin en eski kaynaklarından biri de Zend-Avesta'dır. Her ÅŸeyin üstünde bulunan bir aÄŸaç ve bu aÄŸacın üzerinde de bir kuÅŸ vardı...”
“Er TöÅŸtük’ü alarak yeryüzüne çıkaran kuÅŸ, Anadolu masallarındaki Zümrüd-ü Anka kuÅŸundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Er-TöÅŸtük masalında, bu kuÅŸa “Kara-KuÅŸ” yani kartal denmektedir. TünediÄŸi aÄŸaç ise Hayat-aÄŸacıdır. Yine Orta Asya inanışlarına göre, aÄŸacın altında bekçi olarak bir yılan bulunurdu. Buryatlar bu yılana “AbırÄŸa” derler. Bu yılan hayat aÄŸacını beklerdi.”
“Feridüddin Attar’ın, 1187’de yazmış olduÄŸu Tuyûrnâme (Mantıku't-tayr) veya “KuÅŸlar Meclisi” 4931 beyitten oluÅŸan bir eserdir. Attar, KuÅŸdili olarak da bilinen bu mesnevî tarzı eserinde, tasavvufun Vahdet-i Vücûd anlayışını anlatır. Eserde sembolik dil kullanılmış; Hakikat’i arayanlar, yani Hakikat Yolunun Yolcuları kuÅŸlarla simgelenmiÅŸtir. Sîmurg (Zümrüt-ü Anka) adlı efsanevî kuÅŸ, Allah’ın zuhur ve taayyünüdür. Ancak, Vahdet-i Vücut’a, yani Varlık BirliÄŸi’ne ulaÅŸanlar, derin anlamları idrak edebilirler.” Anka sonsuzluktur.
“Sufi Ferîdüddîn-i Attâr bu kuÅŸtan kendini aramanın sembolü olarak söz eder. Önmeli bir özelliÄŸi ölümsüzlüktür. Ayrıca bu kuÅŸlarla ile ilgili anlatımlarda bir yanma motifi bulunur. Bu efsanevi kuÅŸ sembolizmlerinde simgelenen baÅŸlıca anlamlar, spiritüel aydınlanma ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Phoneix sembolizminde kuÅŸun yanması cehenneme iniÅŸ deneyimini, yeniden doÄŸması ise arınılarak saf ÅŸuur halinin elde ediliÅŸini simgelemektedir.” “Yer altına inme veya yer altında bulunma bir nevi olgunlaÅŸma sembolü veya gizli sırlara vakıf olma ile eÅŸitlenmiÅŸ olarak kullanılmaktadır. Anka’nın arayışı Bir’in arayışıdır. Zümrüd-ü Anka kuÅŸunun Firdevsi’nin Åžehname’sinde ve Mevlana’nın Mesnevi’sinde de ilginç öyküleri vardır. Hemen bütün inançlarda insan ruhunun ölüm sırasında bir kuÅŸ biçiminde vücuttan ayrıldığı ve uçup gittiÄŸi sanılmıştır. Kahramların yer altına inmeleri, onların miracı olarak yorumlanmalıdır. Bu kahramanların yer altına inmeleri de olgunlaÅŸmaları, kâmil olmaları ile doÄŸrudan ilgilidir.”
“Eski Mısır'da efsaneye göre bu kuÅŸ çok parlak bir dönemi bildirmek ve yeni bir dönemi açmak için öbür dünyadan geliyordu. Yine bir rivayete göre Ramses’in firavunluÄŸunun ilk dönemlerinde birgün bu kuÅŸ Memfis halkının gözü önünde belirdi ve efsanede belirtilen hedefi olan dikilitaÅŸa kondu. Bu olaydan sonra halkın Ramses’e olan sevgisi, saygısı, baÄŸlılığı büyüdü. Çünkü kuÅŸ o dönemin insanlarına göre öbür dünyadan gelen muhteÅŸem bir iÅŸaretti.”
Alev içinde Anka kuÅŸu önemli Gül-Haç ezoterik cemiyeti sembollerinden de biridir. GüneÅŸ ya da ateÅŸi sembolize ettiÄŸi de söylenmektedir. Kendini yaÅŸarken öldürüp küllerinden tekrar doÄŸan bu çok güçlü kuÅŸ deÄŸiÅŸim ve geliÅŸimin sembolüdür. Kimi görüÅŸlere göre geçilen yedi vadi, vücutta bulunduÄŸu söylenen yedi enerji merkezini aÅŸağıdan yukarı doÄŸru sırası ile temsil etmektedir.
“Gizem okullarında inisiyelerden Zümrüd-ü Anka veya dirilmiÅŸ insan diye bahsetmek yaygın bir adettir. Fiziksel doÄŸum insana fiziksel dünyada nasıl bilinç veriyorsa, neofit, gizem okullarının rahminde geçtiÄŸi 9 mertebeden sonra, spiritüel dünyanın bilincine doÄŸar. Bu Hz. İsa’nın “İnsan yeniden doÄŸmadıkça, Tanrı’nın Krallığını göremez” dediÄŸi zaman bahsettiÄŸi inisiyasyon gizemidir. Zümrüd-ü Anka bu spritüel hakikati en iyi temsil eden semboldür.” Anka spiritüel zaferin ve baÅŸarının sembolüdür. Bütün inisiyeler ve filozoflar için kıymetli bir semboldür. “O, yaratıcı enerjinin dönüÅŸüm ve yenilenmesinin, büyük çalışmanın tamamlanmasının sembolüdür.”
“Gnostisizme göre GüneÅŸ, Mesih yani Tanrı’nın oÄŸludur. Tasavvufta, gözle görülmediÄŸi için Anka kuÅŸu, vücut ve dünyanın maddî ağırlığın¬dan kurtulmuÅŸ ruhu ifade eder.” İsmi olup cismi olmayan nesnedir. (Anka-yı lâ-mekân: Yeri ol¬mayan Anka; Tanrı.)
Can Dündar ÅŸöyle diyor: “Simurg olabilmek ve Simurg’a varmak zordur. Zordur aÅŸk, bencillik, inkâr, yılgınlık, kıskançlık, ÅŸaÅŸkınlık ve yokluk vadilerinden geçmek… Uzun, zorlu engelleri aÅŸarak Simurg’a varmak çok zordur. Beklenen, istenen, gereksinim duyulan Simurg’un kendisi olduÄŸunun farkına varmak daha zordur… Kendi küllerinden yeniden dirilmek her kesin harcı deÄŸildir. Ve her birimiz birer Simurg, hepimiz Simurg olmayı göze almadıkça, özgürlükten, güzel yarınlardan bahsetmek. Kolay deÄŸil, inançla-bilinçle-dirençle uzun ve zorlu mücadele maratonunda yalpalamadan, yılmadan yola devam etmek. İnsanlık tarihi bize göstermiÅŸtir ki, bu yolculuk çok uzundur ve çok zorlu bir yolculuktur. Simurg’a varmak için Simurg olmak gerekir.”
“Anka’da ruh geliÅŸim sürecini tamamlar. Zümrüd-ü Anka aynı zamanda kendi mezarı olan yuvasını yapar ve onu yakarak kendini küle çevirir. Fakat yenilenerek küllerinden dirilir. O kendi varlığını öyle bütünselleÅŸtirmiÅŸtir ki artık varlığının temeli olarak fiziksel bedenine baÄŸlı deÄŸildir. O artık ruhani olanın eminliÄŸindedir, bu anlamda o Ruhani Benlik’e, Felsefe Taşı’na ulaÅŸmıştır.”
Tamer Ayan ÅŸöyle diyor: “KuÅŸlar, "Hakikât Yolunun Yolcuları”; Simurg, "Hakikât" olarak tanımlanır. İnsan ömrünün engebelerine eÅŸdeÄŸer merdiven basamaklarını çıkabilmek ve sonunda ancak çok az kiÅŸinin hedefine ulaÅŸabilmesi ÅŸeklinde düÅŸünülebilir. Bunlar, tekamül merdiveninin, istek'ten Fenâ'ya doÄŸru çıkan basamaklarıdır. KuÅŸların bazıları, Fenâ'dan daha ileri gide¬rek Fenânın da Fenâsını, yani Bekâ'yı idrak eder. Sîmurg (otuz kuÅŸ), yani Anka ise, Allah'ın zuhûr ve taayyünü¬dür. Tûyurname, bir vadiden öteki vadiye sırayla geçilerek olgunlaÅŸmak ÅŸeklinde kuÅŸlarla temsil edilen ilginç bir örnektir. Simurg kuÅŸu, bir tekamül hedefinin sembolüdür ki, bu hedef ezoterik bilgilerde nefsaniyetini tümüyle alt etme ve Dünya gezegeni okulundan mezun olacak düzeye gelme olarak ifade edilir.”

“Hayranlıkla bakılmamak bir Anka kuÅŸu için büyük zulümdür” denmiÅŸtir. Anka “karar ver” der. Yeni bir insanlık, uygarlık, yeni bir ben için baÅŸtan baÅŸlamak yeniden doÄŸmaktır. Bireyin deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸüm sürecidir. Kendini aramak için yola düÅŸmek, sembolik daÄŸa tırmanmaktır. DaÄŸ gökle yerin karşılaÅŸması yani Kaf Dağı’dır. Anka, felsefe taşının kalbinde yer alır. Tinsel deÄŸiÅŸimin simgesidir. “Ruhun bilinç düzeyine yükselme sürecini anlatmak için İran simgeciliÄŸi Kaf Dağı simgesini kullanır. Dağın doruÄŸu insan ruhunun en yüce merkezi olarak kabul edilir. Kaf dağının doruÄŸunda gökleri yeÅŸile dönüÅŸtüren zümrütten bir kaya bulunur. Kutsal ruh burada oturur. Zümrüt evrensel tinin simgesidir.”
İnsan yetkin doÄŸası ile yani içsel önderi ile bilgelik yolunda yaÅŸarken ölüp yeniden dirilerek karşılaşır.
“YaÅŸarken yenilenmek demek kimilerine göre sembolik anlamda ışık insan olmadır. Mezar dönüÅŸüm ve deÄŸiÅŸim ortamıdır, baÅŸka bir dünyaya baÅŸka bir bene geçiÅŸ yeridir.” Jung’a göre Anka’nın hikâyesi “Kendi” nin keÅŸfine giden yoldur. “"Simyacı" adlı eserde "kendinin efendisi olmak" bilincini anlatır. Simyacı ÅŸöyle der: "Yolculuk bir öÄŸrenme yöntemidir. Bilmemiz gerekenleri bize o öÄŸretir." Saklı hazineyi arayan gezgin, büyük sınavlardan geçip engeller aÅŸarak kendi benliÄŸine ulaşır, ÅŸuuruna kavuÅŸur ve sonunda "kendi hazinesi"ni bulur. Anlar ki, keÅŸfedilecek ülke, insanın kendisidir.”
Anka emsalsiz bir kuÅŸtur. Yuvası akasya dallarından yapılmıştır. Hermesçilere göre Zümrüd-ü Anka, insanın yenilenme sürecine tekabül eden simyasal dönüÅŸümün baÅŸarılmasının sembolüdür. “Bir görüÅŸe göre Anka aklı temsil etmektedir, Kaf Dağında Anka’nın kendini küllerinden yeniden yaratması, insanın dünyaya bakış açısını deÄŸiÅŸtirmesidir.” “Akıl yolu keÅŸfederken kalp ise anahtarı bulmak için akla yardım eder” denir. Ezoterizmde kullanılan iki araç vardır: Akıl ve kalp.
“Anka tekâmül merdivenlerinin her birini çıkmış bire ulaÅŸmak için gerekli çabayı göstermiÅŸ yetkin insan gibi insanın sembolüdür. Otuz kuÅŸ, Simurg’un kendileri olduÄŸunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz çünkü hepsi BİR’dir!” “Dışarıda görünen içerinin yansımasıdır. Gelinen yer Bir’dir ve Bir’e dönmek kaderdir.” Ferîdüddîn-i Attar “Tanrıyı arayan kendisini bulur” der. Masallardaki kahraman, sonunda, uzaklarda aradığı ÅŸeyin aslında çok yakınında olduÄŸunu, yani kendisinde veya kendi içinde olduÄŸunu idrak eder. Bu, "kendini bilme" sembolizmi, inisiyatik ifadelerle, inisiyatik ölüm ve baÅŸkalaşım geçirerek yeniden doÄŸuÅŸ, mistisizmdeki ifadelerle, "uyanma, aydınlanma, kurtulma" olarak ifade edilir. İnisiyatik yolculuklar önemlidir. Kahramanın sonsuz yolculuÄŸu her daim sürer. İnsanın görünmeyen doÄŸasının keÅŸfidir.
Muazzez İlmiye Çığ ÅŸöyle diyor: “Bizim de bilge ve yol gösteren Simurg'larımız var. Onların varlığını biliyoruz. Onların yaÅŸamlarından dersler çıkararak uçuyoruz gökyüzünde. “Yedi Dipsiz Vadiyi” aÅŸmak için. GerçeÄŸe, bilgiye ve aydınlığa ulaÅŸmak için. Bizlerden de Simurglar olacak. ÅžaÅŸkınlık ve YokoluÅŸ Vadileri çoktan aşıldı. Bırakınız vazgeçenler ve geride kalanlar, bilgiye aç, özgürlüÄŸe muhtaç, tüneklerinde tünesinler, bataklıklarında ve de kafeslerinde yaÅŸasınlar. Onlar da ileride tekrar Simurg tüylerinden bulurlar ve Otuz'u daha katılır Simurglara. İleriye, daima ileriye ve daha yükseÄŸe. Gün ola harman ola. Gelecek umut dolu. Kaf DaÄŸi'nın tepesine ne kaldı ki?”
Her birey birer Anka olmayı göze almadıkça insan insan gibi yaÅŸayamayacak, kendi sıradan yaÅŸamında aptalca rutinine hapis olacaktır. Kendi gökyüzüne, kendi arzının merkezine uçup kendini ve evreni tanıma yolculuÄŸuna baÅŸlamayanları bir Anka gelip kurtarmayacaktır. Yolda olan yolcuyu seÄŸireyleyen avamdan farklıdır. O; dönüÅŸür, deÄŸiÅŸir, okur, geliÅŸir, felsefe ile ilgilenir, aklını kullanır, sezgisine de danışır. Yığın; yer, içer, ürer ve sadece kendi yakın çevresi ve ailesi ile mutlu mesut ahmak sürü hayatı sürerek bir solucan kadar insanlığa hizmet etmez ve bedeni çürür gider. Okadar haybeye yaÅŸamıştır ki bir kuÅŸak sonra hatırlanmaz ve asıl olarak o zaman tamamen ölür gider. Yolda olan yaÅŸamda olup bitenleri anlamak için bir hasret çeker. Sokrates’in “kendini tanı” formülü bu yolculuÄŸun özüdür. Kendini keÅŸfeden insan, insan gibi insandır.
Mikro ve makro kozmos arasında yer tutan insanın yolculuÄŸu baÅŸlangıçsızlıktan sonsuzluÄŸa doÄŸru her daim sürer. Yolda bilgelik kuramda deÄŸil, uygulamadadır. Anka, bir bilgelik sembolüdür. Zümrüd-ü Anka kadim gizem okullarının ezoterik felsefesinin en önemli sembollerindendir. “Otuz kuÅŸ, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur. KuÅŸlar, “Hakikât Yolunun Yolcuları” ; Anka, “Hakikât” dır.” “Simurg’a bakan kuÅŸlar onun kendisidir. Simurg gizemli bir bilmecedir.” Arayış ve yolculukların sebebi, havassın kendini arayışıdır. Anka tekâmülün ve ruhun yücelmesinin sembolüdür.
Anka, uyanma ve aydınlanmanın yolunda ilerlemenin sembolüdür. “Anka, gerçek anlamda var olmak için yok olmayı göze alabilecek kadar korkulardan, baÄŸlardan ve zaaflardan arınmıştır. Yanarak cehenneme iniÅŸi deneyimleyene dek yok olmaz ve yokluÄŸundan varolurken de arınmış bir saf bilinçle yeniden baÅŸlar.” Sürü insanının aksine “Gerçek insan” ölüme kadar devam eden süreçte bir arayış içerisindedir. O, Anka’yı beklemez, Anka olmayı göze alır ve tehlikeli yolculuÄŸuna çıkar. Bu yolculukta kahraman kitle ile birlikte hareket ederek deÄŸil, güruhun engellemelerini yıkıp geçerek yol alır. Anka özgündür; sıradan ve sürüden halk yığınları(avam) gibi deÄŸildir. Yığın ancak yığın gibi olana etki eder. “Sen ot olduktan sonra keçiler bile seni yer.” denir. Güçlü irade sahibi, ne istediÄŸini bilen bireyler kafaları çok akılları yok olan, ezber yaÅŸam biçimli, sayısal çoÄŸunluÄŸun sıradanlığının içerisinde kaybolmaz, “herkes gibi” deÄŸil “kendi gibi” olmayı yani tek ve özgün bir Anka olabilmeyi baÅŸarabilir. O, ruhun bütünleÅŸmesi, arınması ve dönüÅŸümünün tüm kültürlerde ortak yüce bir sembolüdür.
"O'nu Hristiyanların haçında bulmaya çalıştım, ama orada deÄŸildi. Hintlilerin mabedine, eski pagodalara gittim, hiçbirinde en ufak izine rastlayamadım. DaÄŸları, vadileri gezdim ne doruklarda ne de derinde bulabildim O’nu. Mekke’ye, Kâbe’ye gittim orada da deÄŸildi. Âlimlere, filozoflara sordum, idraklerinin ötesindeydi. Derken kalbimin içine baktım... Orada, öylece durmaktaydı... O bulunabilecek baÅŸka hiçbir yerde deÄŸildi."
Mevlana
''En kutsal yol kiÅŸinin kendi arayışı için çıktığı Yol'dur''
Kaynaklar:
- Muazzez İlmiye Çığ; https://bit.ly/2QZjF6t
- Rıdvan Canım, https://bit.ly/2GKCtl9
- SİMURG (Mantıku't-Tayr); Tamer Ayan
- KUŞDİLİ (MANTIKU'T-TAYR); Tamer Ayan
- Feridü’d-din Attâr, "Mantıku’t-Tayr, KuÅŸların Diliyle"
- Erich Fromm, “Rüyalar, Masallar, Mitoslar – Sembol Dilinin Çözümlenmesi”
- Korhan Kaya, Hint-Türk-Avrupa Masalları, M V. F. Büchner, İslâm Ansiklopedisi, "Anka" mad.
- Atilla Özkmmlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi "Anka" mad.
- Süleyman UludaÄŸ, Tasavvuf Terimleri SözlüÄŸü,
- Büchner, İslâm Ansiklopedisi, "Simurg" mad.
- Abdulkadir İnan, "Türk Folklorunda Simurg ve Garuda", Makaleler ve İncelemeler,
- Hayrettin İvgin, "Türk Dünyası Kültüründe Bazı Mitolojik Hayvanlar", http://batiniler.com
- divan.name.com
- https://bit.ly/2Son2AM
- https://bit.ly/2ThYSrt
- Can Dündar; “Kaf Dağına Yolculuk”
- Christian Jacq; Ramses
- Manly P. Hall; Tüm ÇaÄŸların Gizli ÖÄŸretileri
Görseller:
YORUMLAR
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan apelasyon.com sorumlu tutulamaz.