Tarım Arazilerini Korumak

Tarım Arazilerini Korumak Tarım Arazilerini Korumak

‘Bu durum adaletsizlik duygusu yaşatsa da, bazı açıkgözlerin istismar konusu olsa ve bazı vatandaşlarımız açısından maddi kayıp ve manevi sıkıntı yaratsa da tarım açısından ‘zararın neresinden dönülse kâr’ olarak kabul etmek zorundayız. Çünkü tarım arazilerimiz azalırken nüfusumuz, yani gıda ihtiyacımız artmaya devam ediyor’

Maalesef çiftçilik bir meslek niteliğine ulaşmadı. Üstelik tarımsal faaliyetlerden para kazanmak giderek zorlaşıyor.  Girdi fiyatları hızla artıyor. Sulama suyu azalıyor. İklim değişiyor. Enflasyon yaşam için gerekli genel giderleri arttırıyor. Tarım arazileri parçalanıyor. İşlemeler küçülüyor. İnsanların refah anlayışları dolayısı ile ihtiyaç olarak gördükleri mal ve hizmetler nitelik ve nicelik olarak çoğalıyor…


Buna köy yaşamının kültürel, sosyal ve altyapı olarak kısıtlarını da ekleyelim. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere günümüzün olmazsa olmazları köyde yok. Eğlence, alışveriş, yeme içme, sosyal aktive mekânları yanında, kültür ve sanat aktiveleri, spor aktiveleri eksikliği hissedilen konular arasındadır. 
Günümüz köy halkının gözünde köy, gidemeyenlerin yaşadığı bir topluluktur. Köyde yaşayanın hayali şehre göçebilmektir. Şehirde geçim de kolay olmayacaktır. Cebinde üç beş kuruş para olmalıdır. Bunun için eldeki arazileri iyi fiyata satmalıdır.  Bu şartlarda ömrünü tarıma adamış sıradan bir vatandaşın bu arazileri satın alma şansı azdır. Köylülerin kente göçme hevesine inat şehirde kazandığı parayı tarım arazisine gömecek kişi sayısı da azdır. Ki bunların da pek çoğu, zaman içinde tarım hevesini kaybedip eski işine dönecektir. Çünkü tarım hevesle değil, emekle, bilgiyle ve görgüyle yapılacak bir iştir. 


O zaman tarım arazisini hem de en iyi fiyattan satmak için tarımsal faaliyetin dışında bir şeyler yapmak gerekir. Tarım arazilerinin tarım dışı faaliyetlerde kullanılması en çok köy yerleşimi kavramının içinin boşalması ve çiftçiliğin değer kaybetmesi ile ilişkilidir. Gıdanın bu kadar önem kazandığı bir durumda tarım arazilerinin tarımsal üretimden koparılması ilgisiz konular için kullanılması aslında en yakıcı sorunlardan biridir.

Tarım Arazileri Nasıl Korunuyor?
Tarım arazileri 5403 sayılı ‘Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ ve bu kanun çerçevesinde oluşturulmuş mevzuat ile korunmaya çalışılmaktadır. Ayrıca 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ve 4342 Sayılı Mera Kanunu da zeytinlik ve mera alanlarının özel olarak korunması amacıyla yürürlükte olan kanunlardır. Bu kanunlar bu günkü adıyla Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülür. Ayrıca bu konuda Bakanlık mevzuatı bütün olarak dikkate alınmalıdır.

Toprak korumaya ilişkin mevzuatın amacı, gerçekten tarım yapmak isteyenler için hayatı zorlaştırmadan tarım alanlarında yapılacak her türlü yapının ve düzenlemenin ihtiyaç, tarım arazisinin özellikleri, tarımsal faaliyetin bütünlüğü, diğer tarımsal alanlara etkisi gibi etkilerinin değerlendirilerek izne tabii hale getirilmesidir. 


5403 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden (19.07.2005) sonra yapılan yapılar için cezai işlem uygulanır. Üstelik bu yapılara elektrik, su verilmiş, kapı numarası konulmuş, imar barışından yararlanmış olabilir. Bir arazinin tapu vasfı tarım arazisi (tarla, bahçe, zeytinlik, bağ, meyvelik vb.) olarak kaldığı sürece 5403 sayılı kanuna tabiidir. Yani çevrede var olan yapılar, başka kurumlardan aldığınız izinler, ruhsatlar, yaptığınız ödemeler bu alanda yetkili kuruluş olan Tarım ve Orman Bakanlığını bağlamaz. 


Uygulanacak cezai işlem idari para cezasıdır. Zarar gören ve tarımın olumsuz etkilendiği bölge hesaplanarak (bu genelde arazinin tümüdür) metrekare hesabı ceza kesilir. İki ay içerisinde yapılan yapılar yıkılıp arazi eski durumuna getirmemişse ikinci ceza ilkinin üç katı olarak kesilir. Ayrıca yıkım kararı alınıp ilgili belediyeye bildirilir. Tapuya da şerh düşülür. Bu şerh arazi üzerinde başka bir işlem yapılmasını önler. Yıkım uygulanamasa da, şerh ile arazinin vasıf değişikliği ile farklı faaliyet, satış, kiralama veya teminat olarak kullanma imkânı ortadan kalkar. 


Tabii bu kanunu uzun uzadıya anlatmak mümkün değil. Arazilerin niteliklerine göre sınıflandırmalar, tarla arazisi, dikili tarım arazisi, marjinal ve mutlak tarım alanı, tarımsal ve tarım dışı arazi değerlendirme etüt ve izinleri, toprak sınıfları, derinliği, profili pek çok konuyu anlatmak gerek. Zeytinlik ve mera arazileri için kendi özel kanunlarına göre uygulanacağını da unutmamak gerekir. 


Büyük ova olarak kabul edilen bölgelerde yer alan arazilerde değerlendirme farklılaşmakta işin içine Vali başkanlığında kurulan ‘İl Toprak Koruma Kurulu’ girmekte izinlendirme işlemleri daha karmaşık ve uzun vadeli bir iş haline gelmektedir.


Yakın zamana kadar tarımsal yapıların (Hayvancılık, seracılık, kendi ürününü kurutma, depolama vb.)  yapılması izne tabii değildi. Bu gün artık tarımsal yapılar için de izin almak ve projeye uygun yapmak zorunlu hale getirilmiştir. Bu yapılar içerisinde arazinin çevresini çitle çevirmek, tesviye, dolgu gibi işlemlerde yer almaktadır.


Tarımsal amaçlı yapılar için izin almak kolaylaştırılmıştır. Burada tarımsal amaçlı yapılar hayvansal ve bitkisel üretimle ilgili yapılardır. Bu yapılarla birlikte üretimin sürdürülmesi için gerekli girdi ve ürün depolama üniteleri, yardımcı üniteler (Silaj çukuru, süt sağım ünitesi, temizleme ünitesi vb.), müştemilat (idari bina, lojman,  garaj, alet ekipman parkı vb.) olarak sıralanabilir. 


Tüm bu binaların yapılan tarımsal üretimin ihtiyaçlarına uygun olması, neye, neden ihtiyaç duyulduğunun, ihtiyacın ve ihtiyaç duyulan miktarların bilimsel olarak kanıtlanması, gerekli mühendislik hesaplamalarının yapılması ve mimari projenin bu hesaplamalara göre çizilmesi gerekir. Tabii ki bu projeler de incelenmekte, amaca ve ihtiyaca uygunluğu denetlenmekte, gerekirse düzeltmeler istenmektedir. Ayrıca binaların amacına uygun kullanılacağına dair taahhütname alınır. Tüm bu işlemler bittikten sonra binalar iki yıl içeresinde tamamlanmalıdır. Daha sonra da amacına uygun kullanılıp kullanılmadığına dair denetimler de yapılmaktadır.


Tarım arazileri yeter gelirlilik ilkesine göre bölünebilir. Bu büyüklük kuru arazilerde 120-200 da, sulu arazilerde 50-100 da, dikili arazilerde 10 da, örtü altı tarım için 3 da olarak belirlenmiştir. Hisseli araziler tüm arazi sahiplerinin ortak malıdır. Arazi hissedarı arazinin her metrekaresinde hissesi oranında hak sahibi ve sorumludur. Arazi üzerinde herhangi bir hissedarın yaptığı izinsiz yapıdan dolayı her bir hissedar cezalandırılır.
 Hissedarlar noter veya başka bir kurum kanalıyla veya kendi aralarındaki sözleşmeyle araziyi bölümlere ayıramaz, araziyi bölümlere ayıracak herhangi bir malzeme kullanamaz. Arazinin içerisine izin alınmadan ve tarım il müdürlüğüne verilen projeye uygun olmayan herhangi bir yapı yapılamaz. Bir parsele, mevzuatın izin vermesi durumunda yalnızca bir mesken (bağ evi) yapılabilir. Bunun dışında kulübe, tiny house, ağaç ev, konteyner, karavan gibi kalıcı veya geçici her hangi bir yapı yapılamaz veya bulundurulamaz.

Koruyalım ama benimki hariç
Genel olarak sorduğunuzda hemen herkes aynı şeyi söyler… ‘Tarım arazileri korunmalıdır.’ Ancak bunu söyleyenlerin pek çoğu kendi sahip oldukları, hissedarı oldukları (olmayı düşündükleri) tarım alanları için ‘Tarımsal özelliğini zaten kaybetmiş’, ‘Ama çevredekiler böyle yapmış’, ‘Ben de tarım yapmak istiyorum ama kendi ihtiyacım için’, ‘Torpili olan her şeyi yapıyor.’ ‘Falancanın yakınıyım’ ‘İlla aratalım mı?’ gibi giderek sertleşen hatta sonunda tehdit ve hakarete varan söylemlerle, yasalara aykırı taleplerini ‘kendilerine özel hak’ haline getirmekten de geri durmazlar.
Diğer bir elitist grup ise unvanlarını, yaptıkları işleri, kariyerlerini sayıp, döküp sizi cahil, okuduğunu anlayamayan, mevzuatı bilmeyen olarak nitelendirilebilir... İstediğini alamazsa sizi vicdansız, ahlaki değerlerden yoksun gibi en azından kendini konumlandırdığı mevkiiyle uyarlı hakaretlerle haklı çıkmaya çalışırlar. Bazıları da ‘elitlik te bir yere kadar’ deyip yazının bekası adına oto sansür uygulamamıza gerek duyacağımız sözcükler de kullanabilir. 


Bir diğer istismar yöntemi de izin verilen konu da izin alıp kendi bildiğini okumaya kalkanlardır. Örneğin hayvansal üretim amaçlı izin alan biri hayvansal üretim binalarını yapmazken müştemilat olarak değerlendirilecek bakıcı lojmanı, idari bina ve garajı yapıyorsa, bu binaların yakınına hayvan dışkılarını depolayacağını iddia ettiği bir havuz da yapıyorsa bunda iyi niyet aranmaz. Zaten hayvan dışkılarının depolanacağı havuz hijyen ve koku açısından diğer binalardan olabildiğince uzak bir noktada ve hayvan barınaklarına görece yakın olmalıdır. 


Burada bir parantez açıp ortada bir taahhütname olduğu ve bu taahhütnameye aykırı davranmanın kişiye sorumluluk yüklediğini unutmamak gerekir. Artık ortada bir kabahat değil suç oluşturan fiil vardır. Bu da taahhüdüne uymayan için yargı yolunun açılması dolayısı ile hapis cezası ihtimalinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu hapis cezaları ‘Disiplin cezası’ niteliğinde olup indirim, erteleme, şartlı tahliye veya aflardan yararlanmak mümkün değildir.
Daha barışçıl olanlar konu uzmanlarından kanunun nasıl arkasından dolanabileceklerini sorabilir. Tarımsal faaliyetlere izin verildiğini duyan bir vatandaş ‘Arazime yem deposu yapmak istiyorum.’ diye başvurabilir. Bu vatandaşa ‘Kaç hayvanın var.’ diye sorarsanız ‘Yok ama kuru ot depolayacağım.’ diyebilir. Bu kez ‘Ne kadar ot üretiyorsunuz.’ diye sorarsınız da ‘Yok ben satın alacağım.’ diyecektir. Bitkiyi yetiştirmeyen ve yedireceği hayvanı olmayan bir kişinin yapacağı kuru ot deposu tarımsal amaçlı olarak kabul edilmez. 


Zaten bu vatandaşa yapacağı yapının ot deposu olmadığının belirlenmesi durumunda cezasının daha büyük olacağını söylediğinizde ya vazgeçecektir ya da binaya farklı işlevler yükleyerek sizi ‘kandırmaya’ çalışacaktır. Maalesef vatandaş Bakanlık’ta çalışan teknik elemanların, teknik eğitim almış, arazide pişmiş bilgili ve mantıklı insanlar değil, basit argümanlarla manipüle edebilecekleri kıt akıllı memurlar olduğunu düşünmektedir. 
Tabii burada gerçekten mağduriyetler yaşanabilmektedir. Kanun çıkmadan veya kanunda yapılan değişiklikten önce izin alıp iki yıl içerisinde işlemlerini tamamlayamayanların aldıkları araziler değer kaybetmiş olarak ellerinde kalabilir.  Özellikle hisseli arazide bir veya birden fazla hissedarın yaptığı yasadışı uygulamaların cezasını tüm hissedarlar çekmektedir. Ya da kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluk nedeniyle ruhsat, izin belgesi, sertifika vb. belgeler verilen, elektrik, su verilen binalar, asli işlevinin dışında kullanımına izin verilen yapılar Bakanlıkça cezalandırılabilmektedir. 

Bakanlığın çalışma sistemi nasıl?
Tarım arazilerinin korunması Bakanlık koordinasyonu ile gerçekleşen bir ekip çalışması ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Taşra çözümleyemediği konularda Bakanlık birimlerine acil durumlarda sözlü, gereğinde yazılı olarak iletişim kurabilir. Çokça sorulan konularda Bakanlık görüşü oluşturularak tüm illere bildirilmektedir. Bakanlık uygulama talimatları oluşturularak uygulama da birlik sağlamaya çalışır. Talimat ihtiyaçlar doğrultusunda sıklıkla yenilenir. Bakanlıkça illere yönelik toplantılar yapılarak fikir alışverişi ile de koordinasyon sağlanmaktadır.
Oldukça birikimli teknik elemanların bu birimlerde çalıştığını vurgulamaya gerek var mı bilmiyorum. Yeni gelen elemanlar birikimli elemanlarla eşleştirilmekte, yapılan her etüt, yazılan her ceza en az iki eleman tarafından incelenmekte, gereğinde konu hakkında uzmanlaşmış harita mühendislerinden ve diğer uzmanlardan görüş alınmaktadır. 


İl Müdürlüklerinde hukuk birimleri, Bakanlıkta hukuk müşavirliği gerektiğinde hukuki düzenlemeler konusunda hem mevzuatın hazırlanmasında hem de uygulanmasında personele destek vermektedir. Ayrıca mahkeme kararlarının tümü değerlendirilmekte gerektiğinde mahkemeler bilgilendirilerek, gerektiğinde mevzuat güncellenerek, gereğinde içtihat oluşturan kararlar üzerinden bilgilendirme yapılarak alınan her kararın hukuka uyarlılığı sağlanmaya çalışılmaktadır.


Yani hiçbir eleman tek başına ve kafasına göre karar almamaktadır. Sanıldığı gibi kimseye farklı davranılmamaktadır. Ancak deneyimler, mahkeme kararları ve karşımıza yeni çıkan sorunlar mevzuatın güncellenmesine neden olmaktadır. Dolayısı ile zamanla değişen uygulamalar bulunabilir. Bunun yanında giderek alınan kararlar ve yapılan işlemler daha sağlam, mahkeme kararlarına uygun ve isabetli hale gelmektedir. Ayrıca mevzuat değişiklikleriyle de desteklenen bu kararları mahkemelerce bozulması zorlaşmakta, oluşan içtihat sayesinde mahkeme kararlarındaki farklılıklar da azalmaktadır.
Buna karşın yıkım kararlarının belediyelerce genelde uygulanmaması, diğer bakanlıkların özel kanunlarından aldıkları yetkiler vb. nedenlerle bazen uygulamada bu tür izinlerin Bakanlığımızın aksi görüşüne rağmen verildiği durumlar olabilmektedir. Zaman zaman yapılan işlemler mahkeme kararıyla bozulmakta ve Bakanlıkça izin verilmeyen yapılar meşruiyet kazanabilmektedir.  Ayrıca 5403 sayılı kanunun ile bu kanunda 6357 sayılı kanunla (Yürürlük tarihi: 15.05.2014) yapılan değişikliklerin yürürlük tarihinden önce yapılmış işlemlere müdahale edilmesi mümkün değildir. 

Neden Tarım Arazilerini Koruyoruz.
Bu durum adaletsizlik duygusu yaşatsa da, bazı açıkgözlerin istismar konusu ve bazı vatandaşlarımız açısından maddi kayıp ve manevi sıkıntı yaratsa da tarım açısından ‘zararın neresinden dönülse kâr’ olarak kabul etmek zorundayız. Çünkü tarım arazilerimiz azalırken nüfusumuz, yani gıda ihtiyacımız artmaya devam ediyor. 

Ülkedeki tarım arazilerini arttırmak zaten pek mümkün değil. Kısıtlı olarak kazanılan tarım arazilerinden çok daha fazlası kısa sürede elden çıkarılan tarım arazilerine çare olmadığı gibi genelde doğal alanların azalması ile sonuçlanıyor. Topraksız tarım çözüm olarak gösterilse dahi sadece on yedi maddenin kimyasal formda bitkiye verildiği bir yöntem. Topraksız tarımda bitkiler organik gübrelerden yararlanamaz. Toprak olmadığında toprak yapısındaki doğal mineral ve bileşiklerden bitki yararlanamaz. Topraksız tarımdan elde edilen ürünlerin toprakta yetişen ürünler kadar sağlıklı olması beklenmemelidir.
Tarım ekonomik bir faaliyettir. Ekonomik olması için belli arazi büyüklüğü ve arazi bütünlüğü istenir. Tarım arazilerine yapılan binaların tümü aslında tarım açısından kirletici, hastalık zararlı kontrolü konusunda zorlaştırıcı niteliktedir. Tarım ekonomik faaliyet olduğundan kişinin kendi ihtiyacı için yapacağınız yetiştiricilik tarım olarak nitelendirilemez. Tarımsal araziler tüm toplumun ihtiyacı için ayrılmış bölgelerdir. Kişisel isteklere göre değerlendirilmesi açıkça toplumsal düzeni bozmaktadır.


Dolayısı ile hobi bahçesi, geçici yapı (konteyner, karavan vb.), küçük binalar (kulübe, tiny house, bungalov vb.) veya tarım arazilerinin çitlerle küçük parçalara bölünmesi gibi işlemler doğa sevgisi, tarım aşkı ile açıklanamaz. Hadi bu durumu ‘aç gözlülük’, ‘umursamazlık’, ‘bencillik’ olarak nitelendirmeyelim… Sadece ‘küçük olsun benim olsun’ deyimi ile açıklamaya çalışalım.
Kendimizi ‘iyi niyetli’ ötekileri ‘kötü niyetli’ görüp vicdanımızı rahatlatmaya çalışmakta sonuç değişmiyor. Zaten ‘Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla’ döşenmemiş miydi? Sizin kendiniz için istediğiniz ayrıcalıktan herkes istifade etmek istiyor. İstismarın kapısını aralamış oluyoruz. Sonuç etkisi yukarıda anlatılanlar ve hatta anlatılamayıp yaşananlardır.

Bir Kızılderili atasözü vardır. ‘Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz dünyayı çocuklarımızdan emanet aldık.’ Her nasıl olursa olsun kendi çıkarlarımız için tarım arazilerinin istismara açık hale getirilmesini beklememiz gerektiğini anlamak zorundayız. Bunu kendimiz için değilse çocuklarımız için yapmalıyız. Bulduğumuz gibi bırakamayacağımız kesin. Bari yapabileceğimiz kadar korumaya çalışalım…