Permakültürün Tarımın YanındaYaşama da Uyarlanabilecek 12 Prensibi

Yazar : Dilay ŞENTÜRK

Daha önceki yazımda permakültürün ne olduğundan ve üç etik ilkesinden bahsetmiştim. Şimdi ise permakültürün üç etik ilkesini merkezine alan ve yaşamın farklı alanlarına da uyarlanabilir olan oniki temel prensibini ele alacağım.

Yazar: Dilay Şentürk

“Sürdürülebilirlik, bir sistemin dışarıdan en az girdiyi alarak hayatına devam etmesi ve bir çıktı üreterek doğaya, canlılara hayat sunması ve bunu yaparken de geri dönüştürülemez atık üretmemesi demektir.”

Gürkan YENİÇERİ
 
Daha önceki yazımda permakültürün ne olduğundan ve üç etik ilkesinden bahsetmiştim. Kısaca tekrar tanımlamam gerekirse; doğa-özdeş bir yaşam biçimini benimsemeyi ve kalıcı birer tavıra dönüştürmeyi hedefleyen permakültür kavramı, yeryüzünde varlığımızı sürdürürken etkileşime geçtiğimiz doğal ekosistemler ve diğer sistemleri tabiatla uyumlu, geri kazanılabilir; ekolojide ve iklimde meydana gelen değişimleri göz ardı etmeden gerçekleştirdiğimiz her türlü üretim, tüketim ve diğer insani ihtiyaçlarımızı karşılamayı, kısacası sürdürülebilir bir yaşamın en proaktif hallerinden birini tanımlamaktadır.

Permakültürün dünyayı gözetmek, insanları gözetmek ve adil paylaşım olarak belirlenen üç etik ilkesini merkezine alan ve yaşamın farklı alanlarına da uyarlanabilir olan oniki temel prensibi vardır. Permakültür kavramının yaratıcıları Bill Mollison ve öğrencisi David Holmgren’in ortaya koyduğu 12 temel prensip şu şekildedir:
 
1.    Gözlemle ve Etkileşime Geç

Doğa-özdeş bir sistemin kurgulanabilmesi için ilk adım gözlemlemektir. Gözlemlenen olaylar sonucunda elde edilen veriler uygun şekilde sistem içerisine uyarlanarak daha etik ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına veya işleyişine sahip olmak mümkün. Bunun    için    doğada    yer    alan    her    bir    unsur, mantarlardan böceklere, memelilerden ağaçlara ele alınmalı ve gözlemlenmelidir.

Yaşam serüvenimiz boyunca doğanın ve her bir parçasının bizlere vermek istediği çok sayıda mesajı anlamak ve doğru okumak bu işin en önemli parçalarındandır. Bu her bir unsurun doğanın kaynaklarından nasıl ve ne ölçüde yararlandığını tespit etmek, bunun yanında bu unsurların kendi içinde nasıl bir etkileşim halinde olduğunu gözlemlemek bizlerin ekosisteme zarar vermeden, aksine ona yatırım yaparak nasıl yaşayabileceğimizi, üretebileceğimizi ve var olabileceğimizi gösteren bir yol haritası olacaktır. Bu noktada üretimin veya yaşamın herhangi bir yerindeki bir sistemde, tıpkı bitki ve hayvanların veya diğer yaşam formlarının kendi aralarında yaptıkları etkileşimler gibi, insan dışındaki diğer doğa unsurlarıyla da daha sürdürülebilir bir etkileşimi nasıl kuracağımızı öğrenebiliriz.
 
2.    Enerjiyi Depola, Sürdürülebilir ve Etkin Bir Şekilde Kullan
 
Yaşamın içerisinde yer alan sistemlere her zaman bir enerji girişi ve çıkışı vardır. Bu enerjinin sisteme girdikten sonra depolanması, ne kadar süre ile tutulacağı ve sonunda çıkarken neye dönüştürülüp etkin bir şekilde kullanılacağı oldukça önemli bir konudur. Enerji doğru ve sürdürülebilir şekilde kullanıldığında ele alınan sistemin sürekliliği; en az maliyetle ve doğayla en özdeş halde devam ettirilebilir.

Bu maddeyi tarımsal üretim özelinde ele alacak olursak; bu sisteme birçok açıdan enerji girişi olmaktadır. Güneş enerjisinden tutun gübreye, rüzgar enerjisinden tutun yeraltı ve yerüstü sularına kadar çok sayıda ve farklı şekillerde enerjiden bahsedebiliriz. Örneğin, Güneş enerjisinin en verimli kullanıma bir örnek olarak bitkiler verilebilir. Bitkiler güneşten aldıkları bu enerjiyi kendi içlerinde farklı yaşamsal faaliyetlerde kullanmak üzere dönüştürmüş olurlar. Yine farklı bir örnek vermek gerekirse tarımsal üretim sistemine giren bir diğer enerji de gübredir. Gübrenin kaynağı olarak sisteme dahil edebileceğimiz ve karşılıklı fayda sağlayabileceğimiz bir hayvanı seçtiğimizde, o hayvandan gelecek gübreyi, oluşturacağı ısıyı ve diğer girdileri kendi sistemimizde nasıl en verimli şekilde dönüştürüp kullanabileceğimizi öğrenebiliriz.
 
Bu noktada hangi enerjiyi nasıl depolayabileceğimizi, ne şekilde dönüştürüp hangi amaçla ve nerede kullanabileceğimizi doğru konumlandırmak çok önemlidir. Evde de etkin şekilde enerji depolama, dönüştürme ve kullanma olanağı yakalamak mümkün. Basit olarak ve yine karşılıklı fayda sağlayacak şekilde kendi sebze ve/veya meyvemizi yetiştirerek güneş enerjisini depolayabilir ve kullanabiliriz.
 
Unutmayalım ki bir enerjinin %100 geri kazanımı sağlanamamaktadır, fakat bu enerjiyi en az kayıpla depolamak ve dönüştürmek mümkündür.
 
3.    Çıkarılan Sonuçlardan Dönüşüm İçindeyken Verim Sağla
 
Sürdürülebilir bir fayda sağlamak için; kaynakların sömürülmeden yalnızca ihtiyaç kadarının kullanımıyla ve permakültürün üç etik ilkesine bağlı kalarak mümkün. Herhangi bir canlı kendine verim sağladığı müddetçe içinde bulunduğu ve etkileşim halinde olduğu sistemlerin devamlılığını sağlayabilir ve katkıda bulunabilir.
 
Bundan dolayı sistem içerisinde kendimize verim sağlarken bize bu verimi sağlayan daha küçük ölçekteki diğer sistemlerinde verime ihtiyacının olduğunu unutmamak gereklidir. Buna örnek olarak; bir tarımsal üretim sisteminde arılardan bal ve ineklerden süt elde edilirken onlarında kendi içlerindeki sistemlerin devamlılığını sağlamaları için bu ürünlere ihtiyacı olduğu unutulmadan bu ürünlerden faydalanılmalıdır.
Farklı bir yönden konuya bakacak olursak ürün elde etmek için önce vermek gereklidir, ineklere yem, bitkilere gübre, arılara elde edilen balın bir kısmı gibi. Aynı şekilde bu durumu doğanın ve biz insanlar arasındaki etkileşimlere veya farklı sistemlerin kendi aralarındaki etkileşime de uyarlamak mümkün.
 
Sistem içindeki bir olgu işlevini tamamladıktan sonra geriye bir diğer olgunun kaynağı olacak olan ürünü bırakır. İşte bu döngünün kalıcı olarak devam ettirilmesini sağlar. Bu nedenle sisteme olabildiğince müdahale etmeden verim sağlamaya çalışılmalıdır. Yalnızca meydana gelen bu olguların belli ölçülerde hızlandırılması sağlanabilir, buda kurulan sistemin incelik ve detaylarının iyi kurgulanmasıyla olabilmektedir.
 
4.    Öz Yönetimi Öğren ve Geri Bildirimleri Dikkate Al
 
Bir sistemi kurguladıktan sonra süreç içerisinde meydana gelen, olumlu veya olumsuz edinilen her türlü deneyim doğru okunmalı ve değiştirilmesi ya da düzeltilmesi gereken bir durum varsa en doğru şekilde yapılmalıdır. İşte burada geri bildirimlerin doğru sağlanması dolayısıyla geri bildirimleri doğru okuyabilme becerisinin geliştirilmesi gerekmektedir. Burada amaç büyümek ve haddinden fazla verim elde etmek olmadığından; aksine kendi kendine yetebilecek, sürdürülebilirliği ve sürekliliği olan bir sistem oluşturmak olduğundan bu madde olabildiğince özümsenmelidir.
“İyileştirmek”, bunun yanında “geliştirmek” ve “dönüştürmek” her zaman bizim odak noktalarımızdan bir tanesi olmalıdır. Bu noktalar bazında çalışmalarımızı hayata geçirebilmek ve yürütebilmek için ise yapacağımız gözlemleri kayıt tutarak, ölçüp tartarak yapmak çok önemlidir. Neticede elde ettiğimiz veriler ışığında sistemimizi bir adım daha doğa ile özdeş hale getirebilir ve sürdürülebilirliğini, sürekliliğini sağlayabiliriz.
 
Yalnızca doğanın ya da sistem içerisindeki bazı unsurları dinlemek yeterli olmayacaktır. Kendi sistemimizle entegre olan diğer sistemlerin unsurlarını, çevremizdeki insanları dinlemekte çok yerinde olacaktır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta uygulamaya geçişlmeden önce edinilen bilgilerin olduğu gibi kendi sistemimize uygulamamak, iyi bir değerlendirmeden geçirdikten sonra kendi sistemimizin ihtiyacına yönelik olarak düzenlemeler yapmak gerekmektedir.
 
Düzenlemelerimizi yaparken; sistemimizdeki unsurları analiz edebilir, girdilerimizin ihtiyaç mı yoksa ihtiyaç fazlası mı olduğunu tespit edebilir, ihtiyaç fazlası olan ürünlerimizin ise ileri mi yoksa geri mi dönüştürülmesi gerektiğine karar verebiliriz. Kendi yaşamımızı da bu gözlemlerden elde ettiğimiz sonuçlara göre şekillendirerek doğa ile birlikte yaşamaya bir adım daha yaklaşabiliriz.

5.    Sürdürülebilir Kaynakları Önceliklendir ve Değerini Bilerek Kullan
 
Sistemimizde yenilenebilir kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımı sistemin devamlılığı için şarttır. İhtiyacımız olan kaynakları kullanırken; özellikle de gücümüzü, kendi alanımızı, ihtiyaç duyduğumuz miktarı doğru belirlememiz gerekmektedir. Sistemimize gereğinden fazla kaynak ya da ürün girdisi sağlamak demek, daha fazla verim elde etmek anlamına gelmez.
Bunu bir örnekle açıklayacak olursam; bir bitkinin kendi besinini ve bizim tabirimizle ürettiği ürünü (örneğin; meyvesi) arttırmanın yolu ona vereceğimiz gübrenin ya da suyun artırılmasından geçmemektedir. Bunu Liebig’in “Minimum Yasası” ile açıklamak mümkündür. Minimum Yasası der ki; bitkilerin veya diğer canlıların varlıklarını devam ettirebilmeleri için almaları gereken besin maddelerini en azından minimum düzeyde almaları gerektiğini anlatır. Bir bitkide eser miktarda bulunan besin maddesi miktarınca diğer besin maddeleri alınabileceğinden, besin maddesini gereğinden fazla arttırmanın ne bitkiye ne bize dolayısıyla sisteme hiçbir faydası olmayacaktır. Aksine maliyet olarak cebimize, verim açısından bitkiye veya diğer canlılara çok büyük zararı olabilir.
Bunun yanında bir sistem kurgulanırken etrafında o sisteme ve sistemlerin birbirine destek olacağı uygun sayıda farklı sistemlerde kurgulanmalıdır. Bu sağlandığında asıl sistemimizin alt sistemlerinden herhangi biri sekteye uğradığında asıl sistemimiz işlemeye devam edebilecektir. Buda yine kaynakların doğru öncelik sırasında ve değerini bilerek kullanılmasını gerektirmektedir. Tabloya yeri geldiğinde her bir parçasına bakabilmek gerektiği gibi, yeri geldiğinde de bütünsel bir bakış açısıyla bakabilmek bize olumlu geri dönüşler sağlayacaktır.
 
6.    Organik Kaynakları Kullan ve Atık Oluşturma
 
Sürdürülebilir bir yaşam için olabildiğince az atıkla hatta sıfır atık yaşam tarzının benimsenmesiyle sistemin sağlıklı ve çevreye zarar vermeden işlemesi sağlanabilir. Bunun için oluşan atıkların geri kazanılabilir olması yani kompostlaştırılabilir olması çok önemli.
 
Elbette günümüz şartlarında bunun uygulanabilir olması pekte mümkün olmayabilir fakat, oluşturulan her endüstriyel atık için doğaya olumlu anlamda bir yatırım yapılabilir (ağaç dikmek gibi).

Her sistemin oluşturduğu bir atık, mümkünse organik, diğer bir sistemin kaynağı ya da girdisi olarak kullanılabilir. Birbirini besleyen bu gibi sistemler bir döngü içinde çalışmalarını sürdürebileceğinden; biz olmasak bile kalıcılığını sürdürebilir olması kaçınılmaz olacaktır.
 
Endüstriyel bir atık söz konusu ise bunları nasıl ileri veya geri dönüşüm projesi yaparak tekrar ve tekrar kullanabileceğimizi düşünmek ve uygulamak gerekmektedir. Bilindiği üzere endüstriyel ürünler maddi bir kazanç beklentisi içerisinde olunarak üretildiğinde, üretilen ürünler tüketiciyi kendilerine bağlı bırakacak şekilde üretilmektedir. Sonuç olarak sürdürülebilirlikleri ya da uzun ömürlü kullanımları pekte mümkün değildir. Bu yüzden organik olan kaynakların tercih edilmesi önerilmektedir.
 
İşin sırrı; istifçilik yapmadan, ihtiyacımızı doğru belirlemek, olabildiğince organik olanını tercih edebilmek, tercih edilemiyorsa da uzun süreler boyunca kullanılabilir olanını tercih ederek, miladı dolan ürünü geri kazanabilmektedir. Yeri geldiğinde organik kaynaklar arasında yapılacak geçişlerle sistemin devamlılığı, herhangi bir atık oluşturulmadan sağlanabilir.
 
7.    Sistemi Genelden Detaylara Doğru Tasarla
 
Her sistemin belli bir işleyişi muhakkak vardır. Bu işleyişi doğru kurgulayabilmek önce doğayı bütünüyle sentezleyip daha sonra kendi sistemimize uyarlamaktan geçmektedir. Doğanın bütününe baktığımızda göreceğiz ki; ipek böceğinin kozasını örmesi, bir arının kovanında peteklerini inşa etmesi, bir örümceğin ağını örmesi ve bir bitkinin aldığı enerjiyi muntazam bir şekilde kullanması gibi bir çok mucizeye şahit olabileceğiz.

Neticede tüm bu canlılar bir döngü içinde yaşayabiliyorlar ve bizim de amacımız bu yaşam şekillerini kendi sistem tasarımımıza uyarlamak.
 
Büyük resmi analiz etmeyi bitirdikten ve bilinçli bir şekilde neyi ne için yapacağımıza karar verdikten sonra ise doğayı taklit ederek detayları tasarlamaya geçebiliriz. İlk işlemi gerçekleştirdikten sonra detayları tasarlamak daha kolay ve sürdürülebilir olacağı gibi, ileride yaşanabilecek birçok probleminde aslında önüne geçmiş olacağız.
 
8.    Ayrıştırmaya Değil, Birleştirmeye Çalış
 
Doğanın büyük resmine baktığımızda göreceğimiz mucizelerden biri de canlıların muntazam bir işbirliği içinde olduğudur. Öyle bir sistem oturtmuşlardır ki, oluşturdukları sistem verimli ve sürekli bir şekilde işler.
 
Ayrıca birbirleri arasında herhangi bir ayrımcılık olmaksızın bir simbiyoz yani yaşam görülmektedir. Bu kavram içerisinde; tek taraflı birliktelik (kommensalizm), karşılıklı birliktelik (mutualizm) ve bir canlıya bağımlı olarak yaşama (parazitizm) olarak farklı yaşam şekilleri yer almaktadır.
Tüm bu yaşam şekillerini de göz önüne alarak şunu söylemek mümkündür; sistemler ya da daha küçük ölçekte canlılar arasında bir birliktelik sağlarken öncelikle birbirlerine olan etkilerinin nasıl olabileceği konusunda bir öngörümüzün olması gerekmektedir. Bu öngörüyü edindiğimizde hangi sistemin hangi sisteme, hangi canlının hangi canlıya daha iyi geleceğini ve birbirini besleyerek sistemin sürdürülebilirliğini sağlayabileceğini görebiliriz.

Aynı şekilde bu durum insanlar arasında da geçerlidir. Bizler tasarladığımız bir sistemi ya da içerisinde bulunduğumuz bir sistemin devamlılığını sağlamak için tıpkı diğer canlılar gibi birbirimize ihtiyaç duymaktayız. O halde birbirimize saygı duymayı ihmal etmeden seçimlerimizi doğru yaparak sürdürülebilir bir sistemi tasarlayabilir ve hayata geçirerek sürekliliğini sağlayabiliriz.
 
9.    Etkili, Küçük ve Yavaş Adımları Özümseyin
 
Yaşamımız veya kariyerimiz boyunca koyduğumuz hedefleri hayata geçirebilmemiz için adım adım gitmek gerekmektedir. Bu bize sağlam ve daha etkili adımlar atmayı sağlayacaktır. İşte tıpkı bu örnekte olduğu gibi bir sistemi tasarlarken de adım adım ve yavaş bir şekilde hedefimize doğru ilerleyebilmeliyiz. Bu bize daha istekli, güvenilir adımlar atmamızı sağlarken, öte yandan kalıcı ve sürdürülebilir adımlar atmamızı da sağlar.

Her attığımız adımla sistemimizin büyümesi göz önünde bulundurulacağı gibi hedefimiz büyümekte olabilir. Fakat burada asıl düşünülmesi gereken nasıl ve nereye kadar büyünecek olduğu. Nasıl büyüyecek olduğumuz, doğa-özdeş bir büyümenin sağlanabilmesi için üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. Bu sebeple emin ve yavaş adımlarla süreci devam ettirmeliyiz. Nereye kadar büyüyecek olduğumuz ise büyüyen bir olgunun beraberinde getireceği büyük sorunları da göz önünde bulundurmamız gerektiği için önemlidir.
 
Bilindiği üzere büyük bir işin sorunları da büyük olacaktır ve gereken kaynak ve diğer girdilerin sayısıyla birlikte yönetilmesi gereken iş gücü de artacaktır. Bu nedenle tasarladığımız sistemimizin kalıcı ve sürdürülebilir olabilmesi için nasıl ve nereye kadar büyünecek olduğuna hem sürecin en başından hem de süreç içerisinde aldığımız geri bildirimlere göre karar verebilmeliyiz.
 
Koyulan bir hedefin veya tasarlanan bir sistemin onca gayret ve zaman harcandıktan sonra, birde belli bir seviyeye getirildikten sonra bir anda yerle bir olmasını kimse istemez. Bu sebeple bu maddenin özümsenmesi de çok önemlidir.
 
10.    Çeşitliliğin Sizi Beslemesine İzin Verin
 
Şöyle bir doğanın manzarasına baktığımızda göreceğimiz şeyler bizleri şaşırtabilir. İşte bizde bu şaşkınlığı yaratan şey, doğadaki çeşitliliğin bir uyum içinde var olabilmesidir. Bu çeşitliliğin farkına varıp, özümseyip uygulamaya geçtiğimizde aynı muazzamlığı bir nebze de olsa yakalamamız mümkün olacaktır.
 
Tıpkı kaynakları çeşitlendirmek gibi tasarlayacağımız bir sistem içerisindeki unsurları da çeşitlendirmek doğayı bir adım daha taklit etmemizi sağlayacaktır.
 
Nasıl ki atalarımız akıl akıldan üstündür diyerek bizden farklı düşünen insanların bize katabilecekleri faydaları vurgulamışsa, bizde bu sözden yola çıkarak bulunduğumuz sistem veya oluşturacağımız sistem neredeyse orada bir çeşitlilik oluşturarak alacağımız faydayı katlayabiliriz.
Yukarıda da bahsettiğim gibi her sistem birbirini öyle ya da böyle bir şekilde besler. Önemli olan sistemi/sistemleri tasarlarken faydanın ön planda tutulup sistem çeşitliliğinin, içerisinde yer alan unsurların birbirleriyle olan etkileşimlerini doğru analiz edip ona göre bir kurgulama yapabilmektir.
 
Bir üretim alanı tasarlamak istiyorsak; sistem çeşitliliğini sağlayabiliriz. Bunun yanında bir sistem içerisinde yetiştirilecek ürünü tür ve çeşit bazında da zenginleştirebiliriz. Bunların ne şekilde yan yana daha iyi fayda sağlayabileceğini düşünüp araştırmak ise bize düşüyor. Çeşitlilik bilincini özümseyerek hayatımızın pek çok alanına uyarlamamız da pek tabii mümkün. Bu da bize sağlık, huzur ve verim olarak geri dönecektir.
 
Bunu sağladığımızda ortaya çıkan çeşitlilik, biyoçeşitlilik, bizlere tıpkı doğaya duyduğumuz şaşkınlık gibi keyifli bir hale gelebilir.
 
11.    Kenar ve Köşeleri Kullanın, Farklı Olanı Destekleyin
 
Çeşitlilikleri bünyesinde barındıran ortamların kesiştiği bölgeler çoğu zaman enerjinin ve verimli olanın ortaya çıktığı asıl alanlardır. Örneğin farklı tipteki bulutları barındıran gökyüzüyle, farklı tür ve çeşitteki su canlılarını barındıran okyanusun kesiştiği o noktalar gibi.
 
Farklı bir şekilde en basitinden evimiz veya iş yerimizde yer alan dar veya geniş, kendi içinde ufakta olsa bir sistem kurabileceğimiz alanlarda bu işin içindedir.
Sahip olduğumuz bir alanı veya bir eşyayı maksimum verimiyle kullanmayı anlatan bu madde, özünde o alanları veya eşyaları farklı şekillerde, farklı çözüm önerileriyle de kullanabilmeyi ifade etmektedir.
 
İşte bu alanları bulmak, oralarda oluşturulabilecek sistemleri tasarlamak bizlerin gözlem becerisine kalmaktadır. Bu sayede aslında doğa ile bir bütün olabileceğimiz ve ek olarak fayda da sağlayabileceğimiz pek çok alanın ve ürünün aslında değiştirilmek veya dönüştürülmek üzere bizleri beklediğini görebiliriz.
 
12.    Değişimin Bir Parçası Ol, Zaman ile Bütünleş
 
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demiş ünlü filozof Herakleitos. Bu sözden yola çıkarak aslında tüm bu maddeler doğrultusunda sistem işleyişi içerisinde alacağımız geri bildirimlere vereceğimiz cevap yani değişime vereceğimiz cevap sistemimizin geleceğini belirleyeceği gibi bizim geleceğimizi de belirleyecektir.
 
Verim dediğimiz olgu, tıpkı meyve ağaçlarında görülen periyodisite (yıllara göre değişen verimdeki düzensizlik) durumu gibi belli dönemlerde farklılık göstermektedir. Verimi dengeleyebilmek için ise meydana gelebilecek dengesizlikleri önceden tespit edebilmek ve önlem almak gerekmektedir.
 
Değişim kaçınılmazdır. Ona savaş açmak yerine ayak uydurup bir parçası olabilmek gerekir. Değişim, sanılanın aksine güzel bir şeyin başlangıcıdır. Bir kurbağa larvasının dönüşüp değişerek kurbağa olması, bir tırtılın kelebeğe dönüşmesi ve bir tohumun göz alıcı çiçeğe sahip bir bitkiye dönüşmesi gibi değişimin de kendine hayran bırakan bir tarafı vardır. İşte bu yüzdendir ki değişime ayak uyduranlar, ayak uydurabilen sistemler ayakta kalmaktadır.
 
Önemli olan o yıl maksimum verimi almak değildir. Bu durum kaynakların ve dolayısıyla sistemin gereksiz ölçüde sömürülmesi anlamına gelmektedir. Asıl önemli olan, alınacak verimi zamana yayarak sürekliliği sağlamaktır. Sonuçta verimde süreklilik sağlanmış, çevreyle olan etkileşim daha keyifli bir hale gelmiş ve sistem sürdürülebilir bir şekilde işler hale gelmiş olacaktır.
 
Edinilen tüm bu bilgileri, tıpkı bir enerjinin depolanıp zamanı geldiğinde kullanılması gibi, edindikten sonra gelecek kuşaklara aktarımını yapmamız bu işin paylaşım anlamındaki en kıymetli unsurlarından biridir.
 
Uzun vadeli, sürdürülebilir ve sürekliliği olan planlar yaparak gelecek nesillerimize yaşanılası bir dünya bırakacak olma ve doğaya, onun canlılarına her anlamda bir fayda sağlayacak olma hissi bile permakültür felsefesini benimsemek için iyi bir başlangıç olabilir.

Yazımı, bu konu üzerine okurken etkilendiğim bir sözle bitirmek istiyorum:
 
“Çevreye verdiğim zarar tam olarak da ürettiğim kompost olamayan çöp kadardır.”

Gürkan YENİÇERİ
 
Ayakta kalabilenler, değişimlere ayak uydurabilenlerdir.

Kaynaklar:
  1. Anonim. Çeşitlilik bilincini özümseyerek hayatımızın pek çok alanına bunu uyarlayabiliriz. https://www.uplifers.com/permakultur-nedir-ekolojik-dengeye-saygili-ve-dogayla-uyumlu-bir-yasam-icin-benimsemeniz-gereken-12-prensip/ [Erişim Tarihi: 23.02.2022]
  2. Yeniçeri,    G.    Permakültürün    12    Prensibi. Havatopraksu.org, [Erişim Tarihi: 23.02.2022]
  3. Renda,    S.    Permakültürün    yaşam    felsefesi    haline    getirebileceğiniz    12    ilkesi. Yesilist.com [Erişim Tarihi: 23.02.2022]
Görseller:
  1. Syrikova,    T.    https://bit.ly/3uKjTzE [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  2. Chassaigne,    E.    https://bit.ly/377c1zN/ [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  3. Baker, R. https://bit.ly/36MMCvt [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  4. H, A. https://bit.ly/3Ds2xeR/ [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  5. Pixabay.   https://bit.ly/36F4mcs [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  6. SHVETS production. https://bit.ly/3qTSD0m [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  7. Hoffman, G. https://bit.ly/3JUinBc [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  8. Kant, R. https://bit.ly/388AJjQ [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  9. Pixabay. https://bit.ly/3IZMWEa [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  10. Pelletier, Q. https://bit.ly/35sXEFC [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  11. Aygün, Ö. https://bit.ly/3uODXkc [Erişim Tarihi: 25.03.2022]
  12. Pixabay. https://bit.ly/3tXcBcw/, [Erişim Tarihi: 25.03.2022]