Yağan Yağmurlar Masum Mu?

Yağmur suyunun cilde ve saçlara iyi geldiği söylenir hep. Bu da çok eski bir bilgi lakin şimdiki yağmurların hiç de masum olduğu söylenemez.

Yazar: Aşçı Fok Nurdan Çakır Tezgin
 
Mevsimsel olarak ilk yağan yağmurun altında ıslanmayı önemseyen nesillerin uzantısıyız. Yağmurun şifa ve bereket taşıdığını düşünen, yağmur suyu ile saçını tarayan, çamaşır yıkayan ninelerimizin anlattıklarına kulak kabartanlarız. Nisan yağmurlarıyla melankoliye kapılan, hızını alamayıp saf çiğ damlası ile yoğurt peynir mayalamaya kadar uzanan bir yağmur sevdamız var. Barajlar ve kuyuların dolması, susuzluğun giderilip kıtlığın ötelenmesi de ayrı önemde tabi!  
 
Kafalar eskinin muhabbetlerine gömülünce yağmur kutsalımız olmaktan öteye geçmiyor haliyle. Çok uzun süredir yağmur suyuna hasret idik. Kuraklık nedeniyle bu yıl zeytinler etlenmedi, buğday tohumlarının çoğu kuşlara kısmet oldu. Beklenen sonbahar yağmurları yağmayınca, ilk yağan yağmurun ilk damlacıklarını hissetmek üzere kendimi dışarı attım. Çocukken de yağmur altında dolaşmaya bayılırdım, hele çamurlu yağmur suyu birikintilerine şap şap basıp oynamak yok mu? Hangi çocuk sevmez ki, hangimiz çocukken yağmura karşı dilimizi çıkarıp ıslatmadık ki! 
Yağmur suyunun cilde ve saçlara iyi geldiği söylenir hep. Bu da çok eski bir bilgi lakin şimdiki yağmurların hiç de masum olduğu söylenemez. Bu kadar endüstri atığının atmosfere karıştığı sanayi bölgelerinde yağmur olsa olsa asit yağmuru olarak düşer tepemize. Özellikle ilk yağan yağmurun bulutların yüklendiği kirliliği boşaltmadığını kim söyleyebilir?! Bütün bu varsayımlar bilim uzmanların işi fakat havanın ve suyun bu kadar kirletilmesi sonucu yağmurlarımızın temiz kalmış olması fazla iyimserlik olsa gerek. 
 
Ah bir de asit yağmuruna maruz kalanlarda virütük hastalıkların baş gösterdiği bir sinema filmi de izlediyseniz, hadi çık çıkabilirsen yağmur altına dışarı! Doğanın bereketinden de korkup tedirgin olacaksak vay bize! Neler oluyor nasıl bu hale geldik, niye havadan nem kapar olduk? Böylesi güvenimizi kaybettirecek nasıl bir sistemin içindeyiz? Bereket ve şifa beklentilerimize asit yağmuru döşeyen bir ruh hali hiç normal olmasa gerek!
 
Yazık bize. 
 
Yeraltı suları ve nehirlerin insan sağlığına etkisi yetmezmiş gibi, bir de asit yağmurlarıyla iki ateş arasında kalırsak yaşam hakkımızın elinden alındığını kime dert yanacağız? Zehir saçan kirlenmiş nehir ve dereler ile sulanan tarla ürünleriyle besleniyoruz. Denizlerimizin kıyıları yıllardır tehlikeli atıklarla doldu, insan denilen canlı bütün bu ters işleyişe ne zaman dur diyecek, doğaya endüstriyel müdahaleyi ne zaman bırakacağız? 
Felaketler deprem, sel, yangınlar olarak artan bir hızla canımıza okuyor. Evet amiyane bir dil ile çanımıza ot tıkanıyor. Bilim insanları uygun bilimsel dilleriyle sürekli insanlığı uyarıyorlar fakat anlama yoksunluğumuz had safhada.  

Kısaca orman yoksa yağmur da yok, yağmur yoksa temiz içme suyu da yok. Hasbelkader yağan yağmur da ya sel olup toprağı sıyırıyor ya da asit olup yüzümüze akıyor, aslında doğa ana şunu demek istiyor; “ne verdin elime, ne çalayım yüzüne?”. 
 
Doğmamış çocuklarımızdan başka masum ne kaldı ki! 
 
Görseller:
Yazara aittir, izinsiz kullanılamaz.