Tüm bunların ışığında, disleksinin tanımını birde sizden öğrenebilir miyiz?

Disleksi, bireylerin normal veya normal üstü zekaya sahip olmalarına rağmen okuma-yazma, aritmetik ve sosyal ilişkilerde yaşıtlarına oranla gerilik göstermesi halidir. Herhangi bir şekilde zeka ve onun düşük düzeyinle ilgisi yoktur. Disleksi, ülkemizde genellikle okul çağında fark edilir çünkü disleksinin etkilerini çocuk okuma-yazma ve eğitimsel faaliyetlerin içinde yoğun olarak hisseder ve zamanla ailelere ve öğretmenlere hissettirir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde daha çocukların anaokulu çağlarında disleksi riski var mı, yok mu diye taranır ve erken tespit yapılır. Bu çok önemlidir çünkü dil ve onun parçaları olan fonemlerin kavranması bu çağlarda yoğun olarak çalışılmalıdır ki çocuk okuma ve yazma çağına geldiğinde zorluklar yaşamasın. Buna benzer bir çok belirti aslında çocuğun dislektik olup olmadığını gösterir. Anaokulu çağlarında bir çocuk, kelimelerin içindeki hecelerin yerlerini konuşurken değiştiriyorsa, (örneğin, sandalyeye salyande, salyangoza salganyoz gibi) bu dili etkin kullanmada o çocuğun problem yaşadığının bir belirtisi olabilir. Yine müzikli oyunlarda müzik ve tempoya bir türlü ayak uyduramaması, verilen görev ve sorumluluklarda organize olamaması, resimlerde uzamsal çizim hatalarını yoğun olarak yapması, sağını solunu, günleri ayları ve renkleri öğrenememesi çocuğun disleksi riski olduğunu işaret edebilir. Özellikle anaokulu ve ilkokul öğretmenlerinin bu konuda uyanık ve yönlendirici olması çok önemlidir.