Yggdrasil

Konu : Felsefe

Tarih içinde her zaman için apayrı bir yeri ve önemi olmuştur ağacın.

Ağaç kavramı, tarih içinde masallardan destanlara; şiirlerden folklorik eserlere, mitolojiye, sembolizme, halılarda kilimlerde ve eşyalarda kullanılan desenlere kadar ve hatta büyücülüğün derinliklerine kadar girmiş ve sürekli kullanılmıştır.  Tarih içinde her zaman için apayrı bir yeri ve önemi olmuştur ağacın.

“Ağaç” günümüzde de değerini bilenler açısından çok büyük bir öneme sahiptir ve önemini yitirmesi de mümkün değildir. Dünya genelinde bir çok ülkenin bayrağına ve bir çok şirketin logosuna girmiştir çünkü ağaç “güven veren”dir, “güç”tür ve “uzun yaşam”dır. Bunun yanında farkında olmasak da, geçmişimiz “soy ağacı”, sorunlarımız ise “sorun ağacı”dır ama ne olursa olsun ağaç demek, öncelikle “meyve” demektir yani “çocuk”tur, “verim”dir, “gelecek”tir ve en önemlisi “umut”tur.

Ağaç, dev canlılardan biridir. Filden de büyüktür, balinadan da. Başınızı şöyle bir havaya kaldırmanız gerekir çoğu zaman görmek için ve egonuzu yerle bir eder. Egosunun kurbanı olanların ağaç düşmanı olmalarının sebebi de budur muhtemelen. Çok uzun yaşıyor olması ve insanlığa çok büyük yararlar sağlıyor olması sebebiyle, sahip olduğu zenginlik büyük önem taşımaktadır. Ağaç demek “iktidar ve güç” demektir. Meyve vermektedir ağaç, insanlığı beslemektedir. Kerestesinden ev ve eşya yapılmaktadır. Gemiler yapılmış, dünya keşfedilmiştir. Aslında en önemlisi de şudur: ağaç, ateşe can vermektedir! Günümüzde petrol ne ise; tarihin uzak geçmişinde ağaç da odur. Karanlığı aydınlatmıştır yakın zamana kadar, eti ve ekmeği pişirmiş, çorbayı kaynatmıştır. Etrafında toplanıp, ayinler yapılmıştır ateşin ve yine etrafında çember olunup, şarkılar söylenmiştir. Ateş sadece yakmamış, hayatın bütün aşamalarında insanlığa yol göstermiştir. Kömürün ve petrolün bilinmediği dönemlerde, ağaçtır her şey. Ağaç, tanrının bir tezahürüdür. Ağaç kaderdir.

Çoğu zaman da çok gizemli roller yüklenmiştir ağaçlara. Az önce yazdığım; güç, kuvvet, iktidar ve verimlilik gibi birçok sebebe ek olarak çok güçlü olmalarına rağmen dallarının elastik olması, çok da kırılgan olabilmeleri, kırılsalar ve hatta çürüseler bile kendilerini yenileyebiliyor olmaları gibi birçok sebep daha eklenebilir. Dalı ile mızrak ya da ok gibi silahlar yapabildiğiniz gibi; yaprağını, meyvesini ve kabuklarını kullanarak ilaç da yapabilirsiniz.

Daha birçok sebep etkendir ağaçların bu derece önemli olmalarında. Mesela size gölge yaparlar. Birçok canlıyı korurlar, beslerler; yağmur yağar, altına kaçarsınız, yıldırımı bile çeker sizi korumak için. Altında oturup dinlenebilirsiniz, muhabbet edebilirsiniz, dedikodu bile keyifli olur ağaç altında. Salıncak ya da hamak kurabilirsiniz, piknik yapabilirsiniz, sevgilinizin adını yazıp, kalp çizebilirsiniz, yaslanıp ağlayabilirsiniz. Bitmedi, bitermi hiç!? Ağaçlar kasım ayında döker yapraklarını, aşık olursunuz, hüzünlenirsiniz, belki de çok mutlu olursunuz… Mutsuz etmezler, en fazla hüzünlendirirler. Bir kısmı ise nöbetçidirler, dökmezler yapraklarını.

Kök salarlar ve ömürleri boyunca terk etmezler; bilirsiniz oradadırlar. Yetmez mi? Kökler dedelerdir, atalardır; sürgünler ise çocuklar. Dedik ya; soy ağacı için biçilmiş kaftandırlar. Kabuklarından bile şarabımıza mantar yapıyoruz, odunundan ise fıçı. Her sorunumuzu daha derin bir yerlere yükleme çabasında değil miyiz? “Asıl sorun bende değil, aslında şuralarda bir yerlerde” demek için bile ağacın köklerine ineriz, sorun ağacı der geçeriz.

Dileklerimiz gerçekleşsin diye mendiller bağlarız dallarına, Noel’de ağaç süsler, dini törenlerde ağaç tütsüleriz. Çocukların oynadığı, ölülerin gömüldüğü yer değil midir ağaç altları? 

Neredeyse tüm mitolojilerde ve dinlerde başköşeye oturan sembollerden biridir ağaç. Mitoloji dendiğinde nedense Yunan, Mısır ya da Roma mitolojisi gelir aklımıza ama şu da bir gerçek ki, her coğrafya ve her toplum kendi mitolojisine sahiptir. Pek de üzerinde durulmayan önemli mitolojilerden biridir İskandinav mitolojisi.

Ağaç denince de doğal olarak zeytin ağacı akla ilk gelen ağaçtır. Âdem defnedilirken ağzına konan tohumlardan çıkan üç ağacın selvi, sedir ve zeytin olması boşuna değildir. Tohumları veren de cennet bahçelerinin meleğidir. Ama bizim pek bilmediğimiz, başka coğrafyaların başka ağaçları da var tabii, “Yggdrasil” gibi.

Ağaç aslında çok yakın bir tarihe kadar “dünya” idi. Günümüzde ise artık “boşu boşuna yer kaplayan gereksiz bir şey” olarak görülür oldu! Dünya ağacı olarak da bilinen “Yggdrasil” ağacı, tüm diyarları koruyan ve kollayan, aynı zamanda birbirine bağlayan, zeytinin küçük kardeşi devasa bir dişbudak ağacıdır. Bu diyarlar bazen dünya ile sınırlı kalırken, bazen de tüm evreni kaplamıştır. Animizmde ağaçlar ruha ve kişiliğe sahiptirler ve “yaratılış” miti tüm mitolojilerde ve dinlerde birbirine çok benzer. İnsan dokuz budaklı dev bir ağacın altında yaratılmıştır ve bu ağaç o kadar büyüktür ki, cenneti ve cehennemi bile görebilmektedir. 

Yggdrasil ağacının gövdesi dünyayı ekseni boyunca kateder ve aynı zamanda yeri ve göğü ayırır. Yerin üstü yaşanan asıl dünyayı, bereketi, bolluğu ve yaşamı temsil eder ve bu dünya “birinci dünya”dır. Ağacın üç ana kökü ise diğer dünyadır. Köklerde ejderhalar ve yılanlar vardır, kötüyü temsil eder ama aynı zamanda, toprağın bereketi de göz ardı edilmemiştir. Topraktan su çıkmaktadır. Ağacın dalları arasında dolaşan ve tomurcukları yiyen dört geyiğin ise 4 farklı yönü ya da 4 farklı yönden esen rüzgârı temsil ettiği düşünülmektedir. Özetle “her şey” dir Yggdrasill ağacı.

Yggdrasilin tüm dalları ve yaprakları gökyüzünü tamamen sarmakta, kökleriyle de dünyanın derinliklerine tutunmaktadır. Ağacın köklerinde en dikkat çekici kısımlardan biri, oturan üç kadındır. Tanrı değillerdir ama tanrılardan da güçlüdürler çünkü kaderi bilmektedirler. Tanrılar tanrısı Odin bile kader hakkında bilgi sahibi değildir ama bu üç kadın geleceği de bilmektedirler. Ağacın ortasında bir kartal bulunmakta ve kartal her yeri keskin bir şekilde görebilmektedir. İskandinav halklarında kader çok büyük bir öneme sahiptir ve geleceği bilendir en güçlü olan. Köklerini Nidhogg adlı bir yılan sürekli kemirmektedir ve Yggdrasil ağacı bile hayatta kalabilmek için sürekli savaşmak ve gelişmek zorundadır.

Çok ilginç ama hayat ağacı Yggdrasil İskandinav mitolojisi yanında, doğu mitolojilerinde de çok önemlidir ve Yggdrasil ağacının da kökenini Mezopotamyaya bağlayan birçok çalışma mevcuttur. Tabii sadece düşünce olarak! Hayat ağacı; İskandinav mitolojisinde yggdrasil iken örneğin Çin mitolojisinde Kien Mou, Saksonlarda Irminsul, Türklerde ise evliya ağaçtır.

Tüm mitolojilerde benzer ifadeler yer almaktadır. Çoğu zaman ağaç dünyanın merkezindedir ve bir dağın zirvesindedir. Tabii bu arada belirtmekte yarar var; “dağ” kavramı da tüm mitolojilerde ve anonim anlatımlarda çok önemlidir ve burada gücün ve kudretin dağ ile birleştirilerek abartılması söz konusudur. Hayat ağacı o derece önemlidir ki; mesela Şaman (Türkler ’de Kam) göğe çıkarken 9 ya da 7 basamaklı bir ağaca tırmanmıştır. Bazen ağaç yerine 7 basamaklı kutsal direk olarak tasvir edilmiştir. Altaylılara göre tanrı atlarını bu direğe bağlamaktadır. Başta iskandinav yggdrasil ağacı olmak üzere; hayat ağaçlarının birçoğu dünya ile sınırlı kalmamış, güneş, ay ve takım yıldızlar da bu ağaç etrafında döndürülmüşlerdir.

İskandinav mitolojisinin ve Paganizmin en büyük tanrısı olan Odin de o dillere destan atını yggdrasil ağacına bağlamaktadır. Odinin adı “tahrik” “hiddet” ve “şiir” anlamlarına gelmekte, “büyü”, “zafer” ve “av” tanrısı olarak bilinmektedir. Birçok İskandinav tanrısının babası olması sebebiyle, Odin tıpkı Zeus gibi, tanrıların tanrısı ünvanına sahiptir. Tahtına oturur ve dokuz diyarda olan bütün olayları sürekli gözetler. Tüm yeryüzüne ve gökyüzüne hakimdir, gerektiğinde kartala dönüşür, bazen de atı ile uçar. Tek gözlüdür ve bir gözünü “bilgelik kuyusu” ndan su içebilmek için feda etmiştir ve sonsuz bilgiye sahiptir. İnanışa göre; tanrı Odin, toplumun ileri gelenleri ve yöneticilerle her gün Yggdrasil ağacına giderek görüşürmüş ve en önemli kararlar burada alınır, direktifler burada verilirmiş. Tanrılar meclisi de bu ağaç çevresinde toplanmaktadır.

Odin’in Hugin ve Munin adında iki kuşu vardı düşünce ve duygudan oluşan. Bu kuşların kuzgun oldukları ve Odin’e sürekli bilgi taşıdıkları rivayet edilmektedir. Odin sürekli “bilgi” peşinde koşan bir tanrı idi ve bilgiye ulaşmak için bir gözünü feda ettiği gibi, kendisini 9 gün boyunca Yggdrasil ağacına asarak yazıyı keşfetmiş (rune alfabesi) ve halka hediye etmiştir. Elindeki mızrağın da Yggdrasil ağacından kurtulurken elinde kalan dal parçasından yapıldığı söylenmektedir.

Odin, sorumlusu olduğu topraklarda yaşanan ve halkını birbirine düşman eden kaos ortamının sona ermesi için bilgiye ihtiyaç duymuştur. Bilgiye ulaşmak için kötülük tanrısı Loki Laufeyjarson a bile danışmıştır ki kendisi zaten yaşanan kaosun yaratıcısıdır. Loki, kaosun giderilmesi için sadece tek bir yolun olduğunu ancak bilgelik kuyusundan su içip, bir gözünü feda ederse kendisine bu yolu söyleyeceğini belirtmiştir. Odin bu fedakarlığı kabul ederek bir gözünü vermiştir. Loki, Odinin gözünü aldıktan sonra şöyle söylemiştir: “Kaosun son bulmasını istiyorsan, ona iki gözünle bakmalısın”

Egosuna yenilip, ağaç kurban etmemiş; ağaca kurban olup, egosunu yenmiştir Odin. Bilgi için kendisini feda eden Odini unutmamaları için çocuklara hediyeler verilmiş, bu hediyeler hep ağaçların altına bırakılmıştır İskandinav kültüründe. Hediyeleri alan çocuklar mutlu olmuşlardır. Odin yeşil bir tulum giyerek bir seyyah gibi dolaşmıştır halkının arasında. Bu yeşil tulum her nedense sonradan kırmızıya dönüşmüş; Odin de nur yüzlü, ak sakallı, çocuklara yılın belli günlerinde hediyeler getiren neşeli bir baba olmuştur…