Organik Tarım ‘Manifesto’su

Yazar : Gürsel TONBUL

Ben bir çiftçi ailesinden geliyorum. Büyükannem ve büyükbabam çiftçiydi, bende genç yaşlarımdan itibaren bütün tatillerimi onlarla birlikte çiftlikte geçirdim.

Ben bir çiftçi ailesinden geliyorum. Büyükannem ve büyükbabam çiftçiydi, bende genç yaşlarımdan itibaren bütün tatillerimi onlarla birlikte çiftlikte geçirdim. Bir öğretmen olarak eğitilmeme rağmen, asıl mesleğim turizm oldu. Son 20 yıldan bu yana tarımla uğraşıyorum. Bunun 15 yılında ise organik tarımın içindeyim. Büyükannem ve büyükbabam gerçek yaşam konusundaki yol göstericim oldular ve öğretileri ile beni hala yaptığım işte yönlendiriyorlar. Hiçbir tarım eğitimi almamış olmama rağmen, özellikle organik tarıma geçiş sürecinde karşılaştığım problemler ile mücadele ederken, onlardan bana kalan kadim bilgi, işletmemi yönetmemde bana rehber oluyor.

Tüm insanların, hayatları boyunca rastladıkları üç seçenekli kavşaklar mutlaka vardır. Düz bir yoldan normal rutininizde ilerlerken bazen karşınızda bir duvar hissedersiniz, ya sağa, ya da sola dönmeniz gerekmektedir. Çünkü ileri doğru devam edeceğiniz yol kapalıdır. Sağa ya da sola dönmeniz gerekir ki, bu yeni bir yol seçmektir. Tercihiniz doğrultusunda yaptığınız seçim, olumlu ya da olumsuz sizin hayatınızı değiştirir. Geldiğiniz bu kavşak hayatınızda bir dönüm noktasıdır; ne kadar doğru veya yanlış olduğunu ise seçtiğiniz yolda geçecek yıllar gösterecektir.  Benim bu kavşaklarımdan biri, Buğday hareketinin kurucusu Victor Ananias ile karşılaşmam oldu ve hayatım değişti. Kararımı organik tarım yapmaktan yana verdim ve bugüne kadar da tüm gücümü, bir organik çiftlik yaratmak için harcadım, harcamaya da devam ediyorum. O zamandan bu yana, tohumdan nihai tüketiciye, yani pazarlama noktasına kadar devam eden bir süreci içerisinde barındıran bir çiftlik işletmesini kurgulamaya devam ediyorum. Bu sistem, dışarıdan çok az şeye ihtiyaç duyan, ancak kendi iç dinamikleriyle çok şey verebilen, üretebilen bir sistem. 

15 yıllık emeğimin karşılığı olduğunu düşündüğüm sebeple olsa gerek; Buğday derneğinin ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleştirilen 2014 yılı IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) Dünya Organik Kongresi’ne davet edildim. Kongre boyunca tüm dünyadan gelmiş birçok insan dinledim, konuşmalarından ve sunumlarından birçok notlar aldım. Şunu fark ettim ki; bütün dünyadaki organik çiftçilerin ana problemleri ile benim problemlerim neredeyse aynı, yani yaşadığımız problemler küresel anlamda ortak. Çıkış noktalarımız ise yine küresel ve aynı. Ana çatışma noktası, doğa ve ekonomi; doğanın gücü ve kaynakları ile ekonominin bugün geldiği noktada yarattığı durumun küresel anlamda çelişmesi. Bütün tartışmalardan sonra anladım ki; doğa ve ekonomi arasındaki bu çatışma ve çelişki devam ettiği sürece, organik tarımda büyük adımlar atmayı hedeflemek pek mümkün değil. Bu tespitten sonra kendimi, yine hayatımdaki üç seçenekli kavşaklardan birinde hissediyorum. Önümde yine çok büyük bir duvar var ve yine sağa ya da sola doğru bir seçim yapmam gerekiyor. Ancak bu kararı aşağıdaki sorularımın cevaplarına göre vereceğim:

  1. 1. Milli devletler, organik tarımın geleceği ile ilgili gerçekten ne düşünüyorlar ve bu konuda hazırlanmış herhangi bir üst düzey planları var mı? Birçok proje ve konuşmalar yapılıyor ama ortada, masanın üzerine konulabilen gerçekçi bir ürün yok. 
  2. 2. Benim şahsen ektiğim tohumların meyvelerini almam ne kadar daha zamanımı alacak? Kaldı ki bu sadece benim değil, küresel anlamda ortak sorunumuz.
  3. 3. Organik üretim ile ilgili yasalar ve kurallar nasıl değişecek? Kimler tarafından ve kimlerin yararına olacak bu değişimler ve ne kadar üretici ya da tüketiciden yana olacak?
  4. 4. Gıda güvenliği bir görüngü olarak hayatımızda, tam manasıyla nedir ‘’Gıda güvenliği’’? Daha ne kadar gıda güvenliği adına sanrılar yaratılarak; yerel, kadim bilgiyle üretilebilen gerçek gıdanın adil ticarette yerini alması engellenecek?  
  5. 5. Net bir gıda güvenliği tanımı, bu doğrultuda bir plan ve bu planın neye hizmet edeceğini bilmek istiyoruz. Bu hizmet edeceği gruplar içerisinde organik üretici ve tüketiciler olacak mı?
  6. 6. Doğa, hayal edebileceğimizden çok daha karmaşık bir sistem ve kapasitesi sonsuz değil. Kimler doğanın gerçek kapasitesini önemsiyor ve günümüz yaşam biçimlerinin yarattığı; doğanın hızla tüketildiği, umarsızca kirletildiği yüzyılımızda bu konu nasıl bir çıkmaza girecek kaygı duyuyor, merak ediyorum.
  7. 7. Çok açık ki yeni bir dünya düzeni ve bu düzeni yönetecek yeni bir sistem geliyor. Bu yeni sistem organik tarıma kimler tarafından, ne için ve nasıl bağlanacak ya da gerçekten bağlanması planlanıyor mu? Bu yeni sistemde organik tarımın yeri ve önemi ne olacak? Organik gıdaya ihtiyaç artarak duyuluyor ve tüketicinin talebi var ama peki gıda nerede? Nasıl ulaşılacak?

 

-Yeni nesil organik üretici ve tüketicilerin ileriye dönük kar hesapları nelerdir? Bu konudaki bilgi eksikliği maalesef bu günün en acı veren gerçeği. Organik tarımda yapılması gereken şey kar-para değil, kar-yarar hesabıdır. Çiftçiler bu hesabı yapabilecek bilgi birikimine sahip olmadığı için bilenlerden bu bilginin aktarılmasına ihtiyaç var ki; bu sadece çiftçiler için değil tüm insanlar için yapılmalı. Nüfusun çok büyük kısmı büyükşehirlerde yaşıyor ve bu insanlar bütün dünyanın               I-phone’larının içinde olduğunu,  kar/para olduğu sürece de istedikleri, ihtiyaç duydukları her an her türlü gıdaya ulaşabileceklerini düşündükleri gibi, tükettikleri gıdanın arkasındaki hikâyeyi hiçbir şekilde önemsemiyorlar. Gerçek gıda nedir, bunun farkında bile değiller ve sadece çarpıp bölüyorlar. Biz organik üreticiler olarak büyük şehirlerdeki tüketiciler ile nasıl köprüler kuracağız? İstedikleri kadar işleri karlı, kredi kartı hesapları dolu olsun; hoyrat tüketimle, üretim kaynakların bir gün tükenebileceğini nasıl anlatacağız?  

 

-Gençleri çiftçiliğe özendirmek, küçük aile işletmeleri ile yarar sağlamak amacı ile; Bu yıl aile çiftçiliğini destekleme, özendirme yılı olarak ilan edildi. Ancak bu bana gerçekçi bir yaklaşımmış gibi gelmiyor. Benim ülkemde aile tarımı neredeyse bitti. Yaşlı çiftçiler birer birer güzel atlara binip gittiler ve onlarla birlikte kadim çiftçilik bilgileri de kayboldu. Orta kuşak çiftçi aileleri devam etmek için çok yorgun, isteksiz ve zayıflar; ne paraları, ne toprakları ne de cesaretleri kalmamış. Onların çocukları, torunları ise, büyük şehirlere göç ettiler ve çiftçilikle zaten hiç ilgilenmiyorlar. Hal böyleyken ‘Küçük aile İşletmeleri’nin gelecekteki rolü ne olabilir, aile tarımı için yeni nesil genç çiftçi aileleri nasıl yaratılabilir?’ diye düşünüyorum. 

-Birçok proje yapılıyor ancak dosyalarda, kitapçıklarda saklı kalıyor. Oysa bu projelerin üreticilere ulaşabilmesi gerekli ki; bunun için uygulama alanı ile sahada projeye ortak olabilecek çiftçiler gerekiyor. Ancak bilim adamları ve araştırmacılar, organik tarım ile ilgili projelerinde çiftçilerle birlikte çalışabilme şansına ulaşamıyorlar. Çünkü proje ortaklıklarında muhtemel bir kayıp söz konusu olabilir ancak kurumlar bu kayıplar için çiftçiye karşı hiçbir sorumluluk, yükümlülük üstlenmiyorlar. Araştırmalarda yeri mutlaka olması gereken kaynak, proje paydaşı, uygulamacı çiftçilerin riskleri önemsenmediği sürece projelere gönüllü çiftçi paydaş bulunamıyor ve ne kadar bilimsel olursa olsun uygulama ile birleşemeyen projelerin çıktıları da çiftçilere ulaşamadan, tozlu raflarda kalıyor. Bilimsel araştırmaların, yaşlı ve tecrübeli çiftçiler ile birlikte yapılabilmesi halinde gerçekçi sonuçlar elde edilebileceğini düşünüyorum. Kadim bilgiyi yok sayan araştırmaların, nihai sonuca ulaşabilmeleri için en azından 50 yıl geçmesi lazım ki, buna ne proje süresi ne de doğal ya da ekonomik kaynaklar yeter. Kadim çiftçilik bilgisinin çağdaş bilimle birlikte harmanlandığı, bilgilerin paylaşarak çoğaldığı, araştırmacılar ile çiftçi& köylünün birlikte çalıştıkları projeler yapılmalı. Sadece bu da yetmez,  bu araştırma ve geliştirme projelerinin geleceğe aktarılabilmesi için projelerde genç çiftçi adaylarına da yer verilmeli.

-Teknolojiler, iletişim, ulaşım, sistemler, eğitim imkânları, araştırma ve projeler kısacası her şey büyüyor ancak aynı zamanda nüfus, üretim, tüketim, para, kar ve insanlar için yaratılmış ihtiyaçlar listesi de büyüyor. Organik tarımdaki problem ise, doğanın kaynaklarındaki kayıpların da çok hızlı, acı verici ve geri dönüşü olmayan bir biçimde büyümesi.  Sadece insanlar için değil tüm dünyadaki hayvan ve bitkiler adına da uluslararası ekonomi ile ekoloji(çevrebilim) arasındaki dengeyi nasıl kuracağız, gelecekte nasıl adil bir üretim-tüketim dengesi yaratabileceğiz merak ediyorum. 

-Çelişkiler, zıtlıklar farklı insan toplulukları da yaratıyor bu arada. Büyük şehirlerde doğmuş, büyümüş ve iyi eğitim almış ama oradaki hayatı kaldıramayan, eğitimli ancak çiftlikten hiç anlamayan bir kısım insanlar da kırsala geri dönmek istiyor. Bu dönüş bir anda gerçekleşmiyor elbette ama bu istek başlamışsa, yakın gelecekte artabilecektir diye düşünüyorum.  Peki, bu dönüşümle birlikte yeni insan toplulukları oluşmaya başladığında, ihtiyaçları olan gıdayı üretebilmek için, ihtiyaçları olacak bilgiye sahip genç çiftçiler de aralarında olacak mı? Bu genç çiftçiler, kadim bilgiye sahip yaşlı çiftçilerin bilgilerine de ulaşabilecekler mi? Büyük şehirde doğup büyümüş, iyi eğitim almış insanların oluşturacağı yeni model sosyal toplulukları kırsala, dedelerinin, babalarının topraklarına geri döndürebilecek, hayatlarını mutlu ve yararlı yaşamalarını, sosyal yapılarını sürdürebilmelerini sağlayabilecek mi yeni dünya düzeni?

Her şey coğrafyalara, ulusal yasa ve sosyal yaşamın sivil kurallarına, yerel kültür ve alışkanlıklara, yaşama biçimleri ve tercihlere bağlı olarak değişiklikler gösterir. Hikâyeleri anlatmanın pek çok yolu vardır ancak minimum ortak paydada bir şey var ki o da; kendi hayallerimizi kurma ve kendi şarkılarımızı söyleme hakkına sahip olmamız. Hepimizin ortak ihtiyacı olan tek şey ise günlük sağlıklı  gıda hakkımız ve bu tüm dünyadaki insanlar için en temel ihtiyaç.

 Sonuç olarak, bu kongreden sonra aklım biraz karıştı ve organik tarımın geleceği ile ilgili kaygılarım arttı, ama büyüklerimden öğrendiğim; tüm canlılara saygı duymak gerektiği idi. Bu nedenle organik tarım yapmayı kendime yol olarak seçmiştim. Her şeye rağmen seçeceğim yeni yolda da organik üretmek ve tüketmekten vazgeçmeyeceğimi biliyorum. Ben onların parlayan ruhlarının, bana bugüne kadar verdiği ve vermeye de devam edeceğine inandığım;  zihnimi aydınlatacak olan ışığa inanıyorum. Onlar, daha önce pek çok kez olduğu gibi yolumu aydınlatıp, düşüncelerimi temizleyerek, sağa ya da sola olması fark etmeksizin, daha adil bir dünyaya yönümü dönmem için bana ışık tutacaklardır. Sevgili Victor Ananias da bu insanlardan biri idi ve karşıma çıktığı,  varlığı ile yolumu aydınlattığı, dostum olduğu için ona, büyük anne ve büyükbabalarıma da bana aktardıkları kadim bilgi mirası için teşekkür ediyorum.