Organik Tarım ve Aklımdaki Sorular

Türkiye’nin, komşuları ve Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında coğrafik yapı ve ekolojik koşullar açısından tarımsal üretimde büyük bir potansiyele sahip olduğu bilinen bir gerçektir.

Türkiye’nin, komşuları ve Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında coğrafik yapı ve ekolojik koşullar açısından tarımsal üretimde büyük bir potansiyele sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Bunun yanı sıra organik tarım içinde ülkemizin sahip olduğumuz koşullar; iklim, toprak, su kaynakları, ürün çeşitliliği ve iş gücü bakımından da çok elverişlidir. Ancak mevcut potansiyelin çok az bir bölümü kullanılabilmektedir. 

Bu konuda uzun zamandır kafama takılan sorulara Ziraat Yüksek Mühendisi Gökçe Erbuğ ile cevap buldum. Sorulara geçmeden önce kendisini biraz tanıyalım.

1974 İstanbul doğumluyum. 1995 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak A.B.D.’dan mezun oldum. 1999 yılında Bitki Besleme A.B.D’da “Ege Bölgesi’nin Değişik Yörelerinde Yetiştirilen Ürünlerin Bitki Besin Maddesi İçerikleri ve Bunların İnsan Metabolizmasıyla Olan İlişkileri” isimli tezi savunarak “Ziraat Yüksek Mühendisi” ünvanını almaya hak kazandım. Kariyerimde mesleğimin tekniğinden yöneticiliğe kadar hatırı sayılır firmalarda görev aldım. Halen Antalya merkezli ithal ve yerli bitki besleme ürünleriyle biyolojik ilaçların Türkiye çapında satışında faaliyet gösteren Odak Tarım Ticaret Ltd. Şti’nde Ege bölge müdür olarak görevime devam etmekteyim.

  1. 1. Organik tarım kavramını açabilir miyiz? Fikrin ortaya çıkışı ve Türkiye’deki gelişmesi nasıl başlamıştır?

Organik tarım aslında çoğumuzun anladığı üzere üretimde girdi olarak kesinlikle kimyasal kullanılmaması demek değildir. Zira organik kelimesi bitkisel ve hayvansal kökenli her türlü canlı varlıklar, ürünler, atık veya artık maddeler için kullanılan bir kelimedir. Organik  tarım farklı bir tarım olmaktan ziyade bir tarımsal uygulama,  tarımsal yetiştiricilik metodu ve kendine özel standartları olan bir üretim yöntemidir. Bir ürünün organik olarak nitelendirilmesi için onun üretildiği sürecin belgelendirilmesi ve bu ürünün üzerine bu aşamalrı gösteren bir etiketin konulma şartı vardır.

Gelelim ortaya çıkışına. Buharlı makinaların keşfedilmesi, sanayi ve teknolojideki hızlı ilerlemeler, birim alandan daha fazla ürün almak için kimyasal gübrelerin, bitki hastalıkları ile mücadele için de sentetik kimyasal tarım ilaçlarının  kullanımını öne çıkarmıştır. Bunların kullanımının ortaya çıkardığı sakıncalı sonuçlar ileri görüşlü bazı tarımcılar tarafından fark edilmiştir.  Bu tarımcılar yalnız yüksek verim almayı ve bunu ucuza mal etmeyi düşünen ancak tabiat üzerinde meydana gelen hasarı hiç dikkate almayan bu gidişatın devam etmemesi gerektiğini anlamışlardır. Organik (ekolojik-biyolojik) tarım adı altında alternatif düşüncelerini ortaya koymuşlardır. 1910’lu yıllarda İngiltere’de başlayan bu fikri ilk savunan Albert Howard, 1940’ta yayınladığı tarımsal vasiyetnamesi ile pekiştirmiştir. Alman asıllı Dr. Rudolf Steiner, İsviçre’li Mueller, Fransız Lemaire aynı yıllarda Avrupa’da organik felsefenin ilk öncüleri olmuşlardır. Türkiye’deki gelişimi oldukça uzun bir süreç geçirmiştir. Bu uzun süreci şöyle özetleyebilirim. Türkiye ilk olarak 1972 yılında Stockholm’de yapılan çevre konferanslarına en üst seviyede katılarak ilk tohumlar atılmıştır. 1984-1985 üretim sezonunda genişleyen pazar için Avrupa’lı firmalar ülkemizden organik ürün talep etmeye başlamıştır. İlk olarak da Ege Bölgemizden kuru üzüm ve kuru incir ile bu satış gerçekleşmiştir. Daha sonra bu ürünlere kuru kayısı, fındık ve antep fıstığı gibi ürünlerde katılarak farklı bölgelerimize yayılmıştır.

  1. 2. Organik tarımda amaç nedir?

Bu soruya verilecek cevabı kısa ve öz olarak şöyle özetleyebilirim. 

  1. 3. Organik tarımın avantajları nelerdir?

Organik tarımın avantajları zaten amacıyla doğrudan ilişkilidir. Yani temiz bir çevre, güvenli gıda ve sağlıklı bir insan avantajı var. Ama bunun yanında işin üreticiye kazandırdığı maddi boyutta var. Şöyle ki gerek iç gerekse dış piyasalarda sertifikalı yani etikete sahip olan organik ürünlerinin fiyatları her zaman konvansiyonel tarım diye ifade ettiğimiz kimyasal her türlü girdinin kullanıldığı tarım modelinden daha yüksektir. 

  1. 4. Tarımla ilgilenen her kişi organik tarım yapabilir mi? Bunun için şartlar ne olmalıdır?

Tarımla uğraşan her kişi, kurum, kuruluş tabi ki organik tarım yapabilir. Ancak bunun belirlenmiş kriter ve şartları vardır. Öncelikle üretici sertifikasyon ve/veya kontrol kurumuna başvurur. Uygun bulunduğu zaman sözleşme yapılır. Kontrol kurumu üreticiye bir kod numarası verir ve aynı zamanda bu kod numarası ile birlikte sözleşme örneğini en geç bir ay içerisinde organik tarımın yapılacağı il veya ilçe tarım müdürlüğüne teslim eder. Böylelikle kayıt altına alınmış olur. İlk üç yıl boyunca rutin kontroller ve takipler yapılarak zaman zaman kalıntı analizleri yapılır. Üçüncü yılın sonunda şartlara uygun üretimi gerçekleştiren üreticiye sertifikası verilir. Kişi organik tarım faaliyetini bireysel olarak yapabildiği gibi bir proje dahilinde de yapabilir. Üreticinin;

uygun olmalıdır. Özellikle organik tarımın yapılacağı arazinin sınır komşu arazilerde de kimyasal girdilerin kullanılmamasına son derece dikkat edilir. Zira ilaçlama sırasında rüzgar ile sıçrayan ilaç zerresinin bile kalıntı çıkmasına yol açtığı bilinen bir gerçektir.

  1. 5. Organik tarımda girdi ve çıktıları maliyet yönünden karşılaştırır mısınız?

Şöyle ki, organik tarımda basit bir örnek olarak kullanılan gübrenin hayvan gübresi olduğu düşünülürse bu konvansiyonel tarıma oranla oldukça düşük maliyet demektir. Ancak şuan ki mevcut piyasada hasat süresi sıfır gün olan kalıntısız kimyasal ve özellikle biyolojik ilaçların birim alana maliyeti ülkemizde maalesef yüksektir. 

  1. 6. Organik bir ürünün gerçekten organik olup olmadığını biz tüketici olarak anlayabilir miyiz?

Gerekli kalıntı analizleri yapılmadan biz tüketicilerin bir ürünün organik olup olmadığını ne tadarak ne dokunarak anlaması mümkün değildir. Halk arasında organik ürünlerin şekil itibariyle diğer tarım modellerindekilere oranla çok daha bozuk ve şekilsiz olduğu bilinir. Ancak lezzet, koku ve aroma bakımından daha haz vericidir. Bunun yanında kalıntı analiz raporuna da bakılabilir. En azından kalıntının olup olmadığı da anlaşılabilir. Tabi konusunda bizler gibi uzman meslektaşlarımız açısından bu inceleme şekli daha kolaydır. Ülkemizde bu işi layıkıyla yapan güvenilir ve ismen bilinen sertifikasyon kuruluşları vardır. Bu kuruluşların verdiği etiketli ürünleri ancak biz tüketiciler görerek gerçekten organik olup olmadığını anlayabiliriz. Tabi ki bu iş bir de vicdan gerektiren, halkı aldatmamak adına sorumluluk gerektiren bir iştir.

  1. 7. Türkiye’nin organik ürün açısından ihracattaki durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

Ülkemizden ilk organik ürün ihracatı 1985 yılında İzmir’den kuru üzüm ve kuru incir olarak yapılmıştır. Tarım Bakanlığı’mızın resmi internet sitesinde organik ürün ihracatımız 1999 yılında 11.141.761 kg ve bunun parasal değeri 20.297.778$ iken 2003 yılında 21.083.351 kg’a yükselerek 36.932.995 $ kazanılmış 10.11.2008 verilerine göre 2007 yılında 9.346.676 kg’a gerilemiş ve bunun da maddi boyutu 19.359.321$ olarak hesaplanmıştır. 2010 – 2012 yılları arasında kötü giden grafiklerimiz 2013 ve 2014’te Tarım Bakanlığı’ndan elde ettiğimiz istatistiklere göre yükselişe geçmiştir. 2014 yılında 15.552.638 kg organik ürün ihracatı yapılmış olup karşılığında  78.779.537$ elde edilmiştir. Yalnız Tarım Bakanlığı’mız tarafından sunulan veriler ile  ihracatçı birliklerinin sunduğu rakamlar arasında önemli farklılıklar olabilmektedir. Bunun da üç ana sebebi vardır:

  1. 8. Peki organik tarımda biyolojik ilaç kullanılıyor mu?

Tabi ki kullanılmaktadır. Sonuçta bitki bir canlı. Gerek zararlı böceklerle mücadelede gerekse mantari enfeksiyonlarla mücadelede biyolojik fenomen tuzakları dediğimiz tuzakların yanında biyolojik ve hasat süresi sıfır olan insektisitler de kullanılmaktadır. Bugün söz gelimi sarmısağın kök hastalıklarında, lavanta ve kekik yağının beyaz sinek dediğimiz zararlı ile mücadelede başarılı olduğu bilinir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki bu mücadeleler süreklilik ister. Bir-iki uygulama ile sonuç alınmaz. Sonuçta biyolojik bir döngü ile mücadele edilmektedir. Örneğin, ergin olan bir beyaz sineğin yumurtaları tekrar ergin olup zarar vermeye başlayacaktır. Organik tarımı tarif ederken kastım buydu işte. Mücadelede çevreye, doğaya, yararlı canlılara zarar vermemek ve biyolojik dengeyi korumaktır hedefimiz.

  1. 9. Semt pazarlarında birçok üretici satışını gerçekleştirdiği ürünleri organik olduğunu söylüyor. Bu ne kadar gerçekçi bir söylem? Bu işten haksız getiri sağlayan bir kesim var mı?

Bizler mesleğimizin yanında sonuçta birer tüketiciyiz ve tüketici olarak böyle bir durumla karşılaştığımızda sadece etikete ve ürünün kod numarasına bakmakla yetinmeyip analiz raporunu ve sertifikasyon belgesini görme hakkına sahibiz. Sonuçta her ticarette olduğu gibi burada da bir rant kavgası muhakkak ki vardır ve olacaktır. Haksız kazanç elde edene kesim de vardır. Bir tarafta siz denetimli ve kurallara uygun üretim yapmaya çalışırsınız diğer yanda üretim periyodunun ortasında nasılsa daha hasata zaman var düşüncesiyle hasat süresi 7-21 gün arası olan kimyasal mücadele ilaçları kullanılmaktadır. Bunun sonucu olarak uzun bir hasat evresine tekabül eden periyotta ya az miktar kalıntı çıkmakta bazen de çıkmamaktadır. Ancak amaç dışı kullanıldığı için bana göre haksız kazançtır.

  1. 10. Organik olarak üretilen ürünlerin işlenmesinden tüketiciye ulaşana kadar geçen süreçte bu ürünleri daha özenle işleme gereksinimi var mıdır?

Organik olarak üretilen ürünlerin en büyük sıkıntısı özellikle sebze ve meyve gurubunda nakliyede dayanıksızlıktır. Bu ürün gruplarının tüketiciye ulaşana kadar özenle işlemek ve mümkün olduğunca seçici olmak gerekir. Raf ömürleri kısa olan bu ürünler genelde paketlenerek tüketiciye satışa sunulur. Tüketimlerinin de kısa sürede gerçekleşmesi tavsiye edilir. Paketleme konusunda devletimiz üreticilere kredi desteği vermekte olup, paketleme standartları son zamanlarda oldukça artmıştır.

  1. 11. Son zamanlarda Migros Marketler Zinciri’nin öncülüğü ile başlayan iyi tarım konusu gündeme geldi. İyi tarım nedir ve organik tarımla arasındaki farklar ve benzerlikler nelerdir?

İyi tarım sürdürebilirlilik, kaliteli ve sağlıklı aynı zamanda güvenli ve sürekli gıda elde edebilme yöntemidir.  Özellikle zengin ülkelerde çevre sorunlarının yoğunlaşması ve obezite, deli dana, kanser gibi gıda kaynaklı hastalıkların artması sonucunda tarımsal kirleticilerin kullanımı ile doğal dengeyi bozucu tarım teknikleri uygulamalarının azaltılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucunda FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu) ABD ve AB tarafından 1997’de çevreyle uyumlu tekniklerin ve tarım sistemlerinin geliştirilmesi, kimyasal girdi kullanımının azaltılması, toprak ve su kaynaklarının gelecek nesillere iyileştirilerek ve korunarak bırakılmasının amaçlayan “Sürdürülebilir Tarım” kavramı gelişmiştir. Sürdürülebilir tarım tekniklerinin ilke ve kuralları da “İyi tarım uygulamaları” adıyla açıklanmıştır. Organik tarım ile arasındaki farka gelince, organik tarım sürecinde kimyasalların kullanımına izin verilmez. Sadece hastalık ve zararlı durumuna göre organik üretimde kullanılmasına izin verile organik kökenli gübreler ile bitki koruma ürünleri kullanılabilir. Organik tarım üretim alanları ve verimlilikteki kısıtlamalar nedeniyle üretim potansiyeli sınırlı bir tarım modelidir. Bundan dolayıdır ki organik tarım kanalıyla geniş kitlelerin beslenmesi mümkün değildir. İyi tarım uygulamaları ise tarımın ta kendisi olup alternatif bir tarımsal üretim şekli değildir. Kimyasal ilaç, kimyasal gübrelerin kullanımı söz konusu olmakla birlikte bu uygulamalar entegre mücadele ve entegre ürün yönetimi prensiplerinde insan sağlığına ve çevreye zara vermeyecek şekilde uygulanmakta, hasat edilen ürünler yetkili ve akredite labarotuarlarda kalıntı analizine tabi tutularak insan sağlığı açısından zararlı kimyasal madde olup olmadığının tespiti yapılmaktadır. İnsan sağlığı açısından riskli kimyasal kalıntı bulunan ürünlere İYİ TARIM UYGULAMALARI sertifikası düzenlenmemekte ve iyi tarım ürünü olarak kabul edilmemektedir.

  1. 12. Organik tarım ve konvansiyonel tarım ürünlerinin besleyicilik değerleri aynı mıdır?

Bu soru gıdaların daha çok kimyasal içerikleriyle alakalı. Her iki tarım modelinde de tarım ürünlerinin besleyici değerleri arasında anormal bir fark olmamakla birlikte tükettiğimiz ürünlerin hastalık ve zararlı kimyasal kalıntı içermemesi esas ve önemli olandır. Doğal olarak tercih etmemiz gereken tabi ki gerçek organik ürünler olmalıdır. Bu ürünlerden bünyemize aldığımız besin elementleri, mineral ve vitaminlerin konvansiyonel tarım modeliyle yetiştirilen ürünlerinkine çok daha yaralı olacağı inancındayım.

  1. 13. Son olarak organik tarım ve konvansiyonel tarım alanlarından elde edilen verimliliği karşılaştırabilir misiniz?

Organik tarım modelinde kullanılan girdiler konvansiyonel tarım modeline göre çok daha kısıtlı olması nedeniyle bu durum otomatik olarak birim alandan elde edilen verimin düşmesini tetikler. Esasen organik tarımda amaç birim alandan yüksek verim almak değildir; sağlıklı ürün yetiştirmektir. Konvansiyonel tarımda ise hem yüksek verim alınır hem de görüntü kalitesi bakımından kullanılan bazı özel girdilerden dolayı göze hoş gelen ürün elde edilir. Ancak ürünün insan sağlığı açısından ne derece olumlu ve/veya olumsuz katkısı olduğu tartışılır. Tabi bunun yanında doğamızı ve çevremizi de kirletmek işin diğer olumsuz boyutudur.