Türkiye ve Tarım Gerçeği

Konu : Tarım

Günümüzde insanoğlu, doğal ve yenilenebilir kaynakları hızla tüketmeye devam etmekte ve dünya ekosistemine ciddi zarar vermektedir.

Günümüzde insanoğlu, doğal ve yenilenebilir kaynakları hızla tüketmeye devam etmekte ve dünya ekosistemine ciddi zarar vermektedir. 1300 bilim insanı tarafından hazırlanan Milenyum Ekosistem Değerlendirme Raporu'na göre; ekosistemimiz son elli yılda, hızla artan nüfusa bağlı olarak, yiyecek, temiz su, kereste, lif ve akaryakıt ihtiyacının karşılanması için, insanlık tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızla değişikliğe uğramıştır. Örneğin 1945 yılından sonra tarıma açılan arazilerin yüzölçümünün 18 ve 19. yüzyılda açılanların toplamından daha fazla olduğu, 1913 yılında icat edilen sentetik azotlu gübrelerin yarısından fazlasının 1985'ten sonra kullanıldığı gibi çok önemli verilere ulaşılan raporda, olası global kirlilik tehdidinin ortaya konması amaçlanmıştır. 

Gıda dağılımındaki eşitsizlikten kaynaklı küresel açlık ile mücadele, gezegenimizin önemli problemlerinden bir diğeridir. Çünkü her gün 30 bin dolayında çocuk yetersiz beslenme nedeniyle ölürken, Batı Avrupa ülkelerinde her üç çocuktan biri aşırı şişmandır (Resim 1). Gıda dağılımındaki eşitsizliğin farkındalığını sağlamak amacıyla oluşturulan Milano Protokolü bir sivil toplum hareketidir ve açlığı bitirmeyi, sürdürülebilir ve adil tarım politikalarının benimsenmesini ve gıda israfının %50 azaltılmasını hedeflemektedir. İsraf, yetersiz ve kötü beslenme ile mücadele, doğal kaynaklara eşit erişimi teşvik etme ve üretim süreçlerinin sürdürülebilir yönetimini güvence altına alma artık günümüz dünyasının önemli konuları haline gelmiştir (Resim 2). Gıdaya ve temiz su kaynaklarına sahip ülkeler dünya üzerindeki yerini de belirlemektedir. Türkiye tam bu noktada üretim potansiyelini değerlendirebilir ve tarımsal kalkınmanın önemini tekrar hatırlayabilirse kendi kendine yetebilir ülke konumuna tekrar geri dönebilecektir. 

 

 

Stratejik bir öneme sahip olan tarım sektörü, gelişmiş ülkelerin öncelikli ve ayrıcalıklı konularından bir tanesidir. Gelişmişlik seviyesi açısından önem arz eden Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda gibi pek çok ülke tarımda ileri teknolojileri uygulamakta ve ARGE çalışmalarına önem vermektedir. En güçlü politik amaçlarından biri olarak ise tarımı kullanmaktadır. Türkiye sahip olduğu coğrafi yapı ve ekolojik koşullar sayesinde, ürün çeşitliliği ve miktarı yönünden tarımsal üretimde büyük bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel, akılcı, etkin ve planlı kullanılabilirse, sürdürülebilir kalkınma planlarına ve söylemlerine uyumlu biçimde büyüme sağlanarak, tarımsal üretimde hak ettiği yeri alabilecektir.

 

Ülkemizin tarım potansiyeli yüksek olmakla birlikte yeterince değerlendirilemediği düşünülmektedir…

Türkiye tarım alanı bakımından incelendiğinde, Amerika’nın onda birine, AB ülkelerinin ise toplamının üçte birine yakın bir genişliğe sahip olduğu görülmektedir. Ancak ülkemizin her yıl ortalama 1.8 milyon dekar (0.18 milyon ha) tarım alanını kullanmadığı bilinmektedir. Yalnızca 2002-2013 döneminde, Türkiye’deki toplam tarım alanı % 10.4 küçülerek 26.6 milyon ha’dan 23.8 milyon ha’a gerilemiştir. Ayrıca 1.3 milyon ha tarım potansiyeline sahip alanın da işlemeye açılamadığı istatistiki olarak belirlenmiştir. Tarımda ekonomik olarak sulanabilecek alanların sadece %50’sinde sulu tarım yapıldığı, işlenen tarım arazilerinin ancak %59’unda, mera arazilerinin ise %64’ünde erozyon ile mücadele edildiği ülkemizin tarımsal gerçeklerindendir. Diğer taraftan, 4.2 milyon ha alan ise değişen oranlardaki tuzlanma nedeniyle verimliliğini kısmen ya da tamamen yitirmiştir.

 

Türkiye üretim açısından değerlendirildiğinde, tüm dünyada, fındık, kayısı, incir, kiraz, vişne, ayva ve haşhaş tohumu gibi 7 üründe birinci, karpuz, kavun, çilek, pırasa, bal ve fiğ’den oluşan 6 üründe ikinci, mercimek, elma, salatalık, yeşil biber, yeşil fasulye, kestane, antepfıstığında ve koyun sütünden oluşan 8 üründe ise üçüncü sırayı almaktadır. Tarımsal üretimdeki tüm olumsuzluklara rağmen, toplam sebze üretiminin %3.5’ini üreterek dünya dördüncüsü, toplam meyve üretiminde ise %2.3’ünü karşılayıp dünya on birincisi olmuştur. Ancak son yıllarda ekili alanlardaki azalmaya bağlı olarak temel tahıllar, diğer bitkisel ürünler ve sebze üretiminde ciddi düşüşler yaşanmıştır. 2002 yılında 19.5 milyon ton olan buğday üretimi, 2013’te 17.9 milyon tonla bunun %8 altında kalmıştır. 2002-2013 döneminde patates, nohut, kuru fasulye, kırmızı mercimek üretiminde %20’nin üzerinde, tütün üretiminde % 41, kütlü pamukta %11.5 düşüş gerçekleşmiştir. 

 

Yazının devamı