Otomasyon Bilinci Ve Robot Yatırımları Zirvesinden Genel İzlenimler

Yazar : Mecit ÖRTER
Konu : Yaşam

İnsan ile makine arasındaki paylaşım oranı otomasyonun derecesini belirliyor.

Merhabalar APELASYON  edergi okuyucuları ve takipçileri

 

İlgi ve meslek alanım otomasyon ve robotlar olunca, günümüzün de teknoloji çağı olması nedeniyle pek çoğunuzun konuma ilgisinin büyük olacağını inanıyorum. Okur ilgisinin büyük olabileceğini yazar olarak insanın hissetmesi bile yazımı yazarken ayrı bir heves ayrı bir ilham kaynağı oluşmasına sebep oldu bende. Umarım makalem siz okuyanlarımızın hoşuna gider ve sizler sayesinde de yazım tıklanma rekorları kırar   

 

Konumuz otomasyon olunca ilk önce kelime anlamına bakmak gerekiyor. Kelime anlamına göre otomasyon bir işin insan ile makine arasındaki paylaşımına deniyor. Kelime kökünün çıkış noktası ise çok ilginç; Eski Yunan’da tiyatrolarda kullanılan bazı mekanizmalardan geliyor. 

 

Otomasyonun endüstriye uyarlanması ise ancak sanayi devriminin sonuna yetişiyor. İnsan ile makine arasındaki paylaşım oranı otomasyonun derecesini belirliyor. Ne kadar fazla bir oran makinaya kalıyor ise otomasyon oranı da o derece yüksek oluyor. Ancak yine tüm kontrol sisteminin bir insan tarafından yönetilme zorunluluğu var. Bir sisteme otomasyon uygulanabilmesi ise öncelikle tekrarlanan bir proses olması gerekliliği taşıyor. 

 

Otomasyonun artıları ise saymakla bitmeyecek kadar çok: personel ve üretim maliyetlerinde tasarruf sağlamakla beraber üretim hızını ve dolayısı ile de üretim miktarını arttırır. Hata oranları azalır. Hatta biraz daha detaya inecek olursak bir insana göre izne çıkmaz, hastalanmaz, iş sırasında dalgınlık göstermez, psikolojik sorunlar yaşamaz, yıllık izinleri bayram tatilleri yoktur, zam ve ek talepleri olmaz vs. vs…  Fakat tüm bu avantajların elde edilmesi için doğru prosesin seçilmiş olması ve otomasyonun da doğru uygulanmış olması gerekir. Aksi takdirde plansız duruşlar ve akabinde üretim kaybı yaşamak kaçınılmaz olur. Yani eğer doğru bir otomasyon yatırımı yapılacak ise otomasyonu oluşturan tüm komponentlerin en üst segment ürünlerden seçilmiş, uzun ömürlü ve çevre şartlarına dayanımı yüksek olması gereklidir. 

Türkiye’de otomasyon ise gelişmekte olan bir ülke olarak yeni yeni belli noktalara gelmeye başlıyor. Bilindiği gibi her ürün önce gelişmiş ülkelerde üretilir ve rantı azalmaya başlayınca üretimi bir alt grup ülkelere kaydırılır. Hem de tüm makinaları ve hatta tesisi ile birlikte. Bu anlamda Türkiye’ ye kaydırılmış başta otomotiv, demir çelik, döküm, paketlenmiş gıda, seramik, cam ve savunma sanayi üretimlerinde yurtdışından gelen makinalarla birlikte bir grup otomasyon ürünü de Türkiye’ye gelmişti. Bu örnekler ışığında da gelişim yaklaşık 10 yıl kadar önce başladı ve büyük bir hızla gelişti. Hatta bugünlerde bir moda olarak her işletmede olmazsa olmazlardan biri durumunda. İşim gereği ziyaret ettiğim firmalarda yöneticiler bana işletmelerini gezdirirken ilk önce robotlarını göstermeye bile başladılar. 

 

Ancak otomasyona geçişte bazı sıkıntılar da yaşadığımız ortada. İlk olarak başta da belirttiğim gibi otomasyonun uygulanabilmesi öncelikle prosesin tekrarlanabilir olmasına bağlı. Eğer bu söz konusu değil ise bu yatırım tamamen boşa gidecek bir yatırım olacaktır. İkinci konu ise prosesin otomasyon uygulanabilir olmasıdır. Çok fazla değişkenin olduğu, alt yapısı çağın gerisinde kalmış, eski bir prosesi otomasyona geçirmek üretime faydadan çok zarar verecektir. Öncelikle bu unsurların detaylıca analiz edilmesi şarttır. 

 

Türkiye’de hemen hemen her sektörde otomasyon uygulaması mevcuttur. Hatta tarımsal ürünlerin hasatı, işlenmesi ve paketlenmesi de otomasyon ile yapılmaktadır. Türkiye’de bunun yaygınlaştırılması mutlaka gereklidir. Çünkü Türkiye hala bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Eğer bu durumunu sürdürmek istiyor ise dünyadaki rakipleri ile rekabet şartlarını sürdürmek için onlar kadar hızlı, ucuz ve kaliteli üretim yapmalıdır. Bu da kesinlikle doğru yapılmış otomasyon ile sağlanabilir.  

 

 

21-22 Ekim 2015 tarihlerinde İstanbul CNR Expo yanında yer alan WOW Kongre Merkezi’nde Türkiye’de ilk defa ‘Robot Yatırımları Zirvesi ve Sergisi’ gerçekleştirildi. Amacı sektörün lider markaları ile potansiyel yatırımcıyı bir araya getirmek olan zirveyi dünyanın en büyük robot fuarı Automatica işbirliğinde ST Alternatif Fuarcılık düzenledi. İmalat sanayinin robotlu üretimde geldiği noktayı değerlendirmek, gelişen teknolojileri ve uygulamaları yerinde görmek için farklı firma temsilcileri tarafından yapılan konferanslara ve fuar alanına ilgi oldukça yüksekti. 

 

Tabiki hem mesleki anlamda hem de katılımcı ve ziyaretçilerin çoğunu tanıyan biri olarak benim de bu zirvede bulunmam şarttı. Gerçi gelişmeleri üretici firmalardan birebir de takip etme fırsatım olmasına rağmen tüm üreticileri bir arada yakalama fırsatı her zaman ele geçmezdi. Ben de ilki gerçekleştirilen bu tür bir organizasyonu ziyaret ederek görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

 

Fuar alanı küçük olmasına rağmen iyi dizayn edilmiş ve sanki çok büyük bir fuarın özel bir bölümü gibiydi. Robotik Otomasyon alanında faaliyet gösteren belli başlı entegratör firmalar ve robot üreticisi firmaların hemen hemen tamamı zirvede katılımcı idiler. Robot üreticisi Yaskawa, Staubli,

Nachi, Kuka zirveye direkt kendi standları ile gelmişlerdi. Yine robot üreticisi ABB ve Fanuc entegratörleri ile Comau ise ziyaretçi olarak zirveye katılmışlardı. Ayrıca sektörün yine temel firmalarından Festo, Schneider, Schunk, Sick, Euchner, Beckhoff ve Omron ile lineer hareket otomasyonu konusunda faaliyet gösteren büyük makine imalatçısı Türk firmalar da zirvede yer aldılar.

 

Bana göre Zirvenin en önemli ve göze çarpan noktası ise; robot üreticisi firmaların tamamının direkt Türkiye ofislerinin olması idi. Yani bildiğiniz üzere yabancı firmalar Türkiye operasyonlarını ya bir distribütör üzerinden yürütürler ya da pazarda belli bir paya sahip olunca kendi ofislerini açarak yürütürler. Robot üreticilerinin ise hemen hemen tamamı bir aracı kullanmadan direkt Türkiye Ofisleri ile Türkiye Pazarına hizmet vermekte. Bu durum esasen çok dikkat çekici. Çünkü böyle olması dünya otomasyon pazarına yön veren robot firmalarının Türkiye Pazarına ne kadar önem verdiklerinin bir göstergesi olmakla beraber pazarımızın büyüklüğü açısından da üreticileri tatmin edebildiğinin bir göstergesidir. Her ne kadar Türkiye pazarının büyüklüğünü rakamlarla ifade etmek zor olsa da “tüm lineer hareket otomasyonunu ve robotik otomasyonu bir çatı altında kabul edince hesaplanması güç hale gelmekte”. IFR kurumunun (International Federation of Robotics) çalışmaları, önümüzdeki yıllarda Türkiye Pazarında 12-15%‘lik yıllık bir büyümeyi işaret ediyor. İşte bu sebeple de tüm üreticiler daha şimdiden Türkiye Ofislerini açıp direkt hizmet vermeye başlamış durumdalar.

 

Yaklaşık 3-4 yıl öncesine kadar işletmelerde bizzat tespit ettiğim üzere çoğu proses manuel yapılmakta idi. Otomasyon fikri bile yavaş yavaş konuşuluyordu. Tabii bunu söylerken Türkiye’de yatırım yapmış sektörel dev firmaları hariç tutuyorum. Oysa şimdiki duruma baktığımızda otomasyon fikri en büyük kurumsallaşmış grup şirketlerinden en küçük işletmelere hatta ve hatta merdiven altı üretimci olarak tabir ettiğimiz firmalara kadar nüfuz etmiş durumda. Bu durum istikrarlı bir büyüme amacında olan KOBİ olarak nitelendirdiğimiz küçük ve orta ölçekli şirketler açısından tekrar mercek altına alınması gereken konulardan. Çünkü üretimde eğer otomasyona geçilmesi planlanmaktaysa muhakkak surette şirket içinde herşeyden önce belli bir otomasyon bilinci oluşturulmalı ve akabinde gerekli fizibilite çalışmaları paralelinde yapılacak yatırıma doğru bir yön verilmesi gerekmektedir. 

 

Ancak her konuda olduğu gibi yine hesapsızca ve alelacele yapımız nedeni ile otomasyon yatırımlarımız da temelsiz görünmekte. Bir dönem nasıl ki cep telefonları bir imaj unsuru ve sosyal seviye göstergesi idi ise bu durum şimdi de işletmelerde robot ve otomasyon olarak devam etmekte. Firmalar bir birleri ile görüşürken kullandıkları robot marka ve modelleri ile caka satar hale gelmişler. Üstüne üstlük Avrupa’da kapanan işletmelerden gelen 2. Sınıf çok ucuz fiyatlı robotlar da bu duruma tuz biber eker olmuş.  Öyle ki, sıfır fiyatı 40.000-50.000 Euro olan olan robotların 2. Elleri 5.000 Euro ila 6.000 Euro aralığında Türk firmalarca satın alınmış. Tabii doğru robot ve proses seçilip hesaplanmadan yapılan bu yatırım neticesinde prosesin gerekli gereksiz her yerine robotlar ilave edilmiş. 

 

Netice olarak ne yazık ki her yeni sektörde olduğu gibi otomasyonda da Türkiye bir robot çöplüğü olmaya doğru gidiyor.  İşte Robot Yatırımları Zirvesi ve Sergisi bu anlamda yatırımcıları ve üreticileri böylesine butik bir platformda bir araya getirerek bu çöplüğün oluşmasına bir anlamda dur demek istedi.