Hormonsuz, Antibiyotiksiz ve Pestisitsiz Kırmızı Et: Organik Et Sığırcılığı

Organik kırmızı ete ihtiyaç, 1950’li yıllarda konvansiyonel et sığırı üreticilerin hem doğal hem de sentetik hormonları et üretiminde kullanmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır.

Giriş 

Organik kırmızı ete ihtiyaç, 1950’li yıllarda konvansiyonel et sığırı üreticilerin hem doğal hem de sentetik hormonları et üretiminde kullanmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır. Konvansiyonel üreticiler bu uygulamaları et sığırlarının daha kısa sürede hedeflenen canlı ağırlığa ulaşarak, pazara daha hızlı gönderebilmeleri nedeniyle tercih ettiklerini bildirmişlerdir. Diğer yandan 1955’li yıllarda “fast food” sektörünün talebini karşılamak için de konvansiyonel üreticiler, sığırlarını sağlıklı tutmak, hastalıklardan korumak ve yemden yararlanmayı iyileştirmek içinde yemleme de antibiyotik kullanmaya başlamışlardır.  1960’lı yıllarda, mekanik olarak ayrılmış kırmızı etin popüler olmasıyla da, ette veteriner ilacı ve pestisit kalıntıları ile birlikte tükettiğimiz işlenmiş kırmızı et ürünlerinde suni renklendirici ve tatlandırıcılar yine tüketicileri endişelendiren gündem konuları olmuştur.  1990’lı yılların başlarında da, genetiği değiştirilmiş yemlerin (GDO) hayvan beslemede kullanılması da kamuoyunda yine tepkilere neden olmuştur. 

Belirtilen bu nedenlerle, hayvansal ürün miktarı yanında ürün kalitesinde sağlık kriterlerinin ön plana çıkması, et sığırı üreticilerinin organik kırmızı et üretimine geçmesine önemli bir gerekçe oluşturmuştur. Bunun yanında başta Avrupa Birliği (AB) gibi ülkelerde organik tarımsal alanlara yapılan daha fazla desteklemelerde yine üreticileri organik et sığırı üretimine yöneltmiştir. Ayrıca günümüzde hayvan refahı ve çevre koruma da organik hayvansal üretimin başlayıp, yaygınlaşmasında önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Yazının devamı