Bu filmi bir yerlerden hatırlıyoruz…

Organik tarım, üretiminden pazarlamasına kadar tüm süreçlerde doğa ve insan dostu yöntemleri kullanan, mevzuata dayalı, kontrol ve belgelendirme sistemine tabi bir üretim modeli olarak ortaya çıkmıştır. Endüstriyel tarım ve gıda sistemlerinin olumsuz etkilerini azaltabilmek için uygulanan organik tarım da yaşanan gelişmeler ve dönüşümler, eski bir filmi tekrar izliyormuşuz gibi bir his veriyor.

Organik tarımda sentetik kimyasalların kullanılması yasaktır. Organik gübre (hayvan gübresi) ya da yeşil gübre, kompost kullanılması gerekmekte, ekim nöbeti uygulanmalıdır. En önemli ilkesi “kapalı sistem” olarak ifade edilen, kendine yeterlilik yani girdilerin işletme içinden ya da yakın çevreden elde edilmesidir. Kısacası organik tarım bir yaşam felsefesidir.

Ancak bugün çoğu organik üretici; üretim yaptığı toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını düzeltmek, bitkilerin ihtiyaç duyduğu besin elementlerini temin etmek amacıyla mikroorganizma (bakteri, alg vs.) ve makroorganizma (solucan) lardan oluşan “biyolojik gübre” leri satın alarak kullanmaktadır. Biyolojik gübrelere talep her geçen gün artmaktadır. 2014 yılı küresel biyogübre pazar büyüklüğünün, yaklaşık 536 milyon USD olduğu tahmin edilmektedir. Küresel biyogübre pazarı; Kuzey Amerika, AB, Asya Pasifik, Latin Amerika, Afrika ve Ortadoğu ülkeleri olarak sınıflandırılmaktadır. Hammaddeye erişimin kolaylığı ve ucuzluğu, ucuz işgücü ile çok sayıda son kullanıcının bulunması Hindistan ve Çin gibi Asya Pasifik ülkelerinde biyogübre sektörünün çok hızlı gelişmesine neden olmaktadır. Gelecek 7 yılda ise AB ve ABD’nin biyogübre endüstrisinin büyümesinde ana geliştirici ülkeler olacağı beklenmektedir. Yani bugün birçok organik üretim yapan çiftçi; büyük şirketlerin ürettiği, yüksek fiyatlara sahip, Singapur, Hindistan, Çin ve Brezilya’dan izole edilmiş mikroorganizmaların bulunduğu, ithal biyolojik gübreleri kullanmaktadır.

Aynı durum hastalık ve zararlılarla mücadelede kullanılan, hayvan, bitki, bakteri ve çeşitli mineraller gibi birçok doğal maddeden elde edilen ürünler olan ve “Biyopestisit” olarak adlandırılan mücadele ilaçlarında bulunmaktadır. Organik ruhsatlı mücadele ilaçlarının listesi her geçen gün uzamaktadır. Küresel biyopestisit pazarının 3,5 milyar USD ve 2023 yılında da yaklaşık 5 milyar USD’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Pazar araştırmaları; sentetik kimyasal pestisit pazarında en büyük aktör olan şirketlerin biyopetisit pazarında da en önemli aktörler olduğunu göstermektedir.

Çikolatanın tadını bilmeyen kakao işçilerine rağmen organik çikolata bulabiliyoruz.

Organik ürün çeşitliliği artmaktadır. Diğer birçok ürün gibi artık kahvenin, çikolatanın da organik olanına kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Organik kahve üretim alanlarının yüzde 50’sinden fazlası Latin Amerika; yaklaşık yüzde 30’u da Afrika ülkelerinde bulunmaktadır. Buna rağmen örneğin ABD’nin son 4 yıldır organik kavrulmuş kahve çekirdeği ihracatı yüzde 13 artmıştır. Son yıllarda en hızlı organik üretime geçilen diğer bir ürün de kakaodur. Günümüzde toplam kakao üretim alanlarının yaklaşık yüzde 3’ü organik üretime ayrılmış durumdadır. Organik üretimde çevre ve tüketici sağlığı ön planda tutulmakta, çalışanların daha adil ücret ve çalışma koşullarına sahip olması konuları dikkatlerden kaçmaktadır. Ortalama bir organik çikolatanın fiyatı 5 ila 7 USD arasında değişirken,  kakao üretiminde günlük 1-2 USD’ye çalışan işçilerin olduğu ve çikolatanın tadını bilmedikleri daha önce yapılan araştırmalarda ortaya konmuştur.