Bitki ve Hayvan Genetik Kaynaklarının Korunması: Dünyayı Birlikte Koruyalım

Yazar : Salih GÖKKÜR

Korumak, herhangi bir şeyi tehlikelerden uzak tutmak, muhafaza etmek anlamındadır.

Korumak, herhangi bir şeyi tehlikelerden uzak tutmak, muhafaza etmek anlamındadır. Dünyayı korumak için önce kaynakların korunması, az miktarda tüketilmesi, geliştirilerek çeşitliliğinin arttırılması gerekmektedir. Bitki ve hayvan genetik kaynaklarının korunması, doğadaki dengenin bozulmaması için önemlidir. Bu nedenle tüm canlıların yaşadığı ortamın stabilitesi için, toprak ve su kaynaklarımızın hatta tüm doğal kaynaklarımızın korunması zorunludur. Dünyadaki hızlı nüfus artışı, kentleşme, sanayileşmeyle, iklim değişikliği, çevre kirliliği, doğadan aşırı bitki toplama ve sökümü, kaynakların aşırı tüketimi, teknolojik ilerlemelerin doğayla bütünleşmesinin göz ardı edilmesi, günümüzün en önemli sorunlarındandır.

 

 

Biyolojik çeşitlilik kelime anlamıyla yaşamın çeşitliliğidir. Biyolojik çeşitlilik, insan toplumlarını ekolojik, ekonomik, kültürel ve manevi olarak desteklemektedir (Aykas ve ark., 2016). Doğaya yapılan müdahaleler ve baskılar sonucu doğal faktörler üzerindeki önemli değişiklikler günümüzde insan hayatını tehdit eder duruma gelmiştir. Doğadaki bu olumsuz etkiler ve sonuçları, kısa zamanda doğanın kendi kendini yenilemesi ile eski haline dönüşememektedir. Bütün doğal faktörlerin bir araya gelerek oluşturduğu “doğal denge” yanlış ve aşırı kullanımlar nedeniyle zarar görmekte, dolayısıyla başta insanlar olmak üzere bütün canlıların yaşam ortamlarını, yani ekosistemleri olumsuz yönde etkilemektedir (Yücel ve Babuş, 2005). Toprak ve su kaynaklarının korunması, doğal kaynakların korunması, erozyon ve orman yangınları ile mücadele, biyolojik çeşitliliğin sağlanması, entegre ilaç yönetimi tarımda uygun yetiştirme tekniklerinin kullanılarak tarımsal arazilerimizin verimliliğinin arttırılması ve son yıllarda önemini gittikçe arttıran organik tarım, sürdürülebilir yaşam ve sürdürülebilir bir tarım için önemli bir gerek olarak karşımıza çıkmaktadır (Turhan, 2005). Organik tarım, üretimde tamamen veya olabildiğince yapay üretim girdilerinin kullanımını ortadan kaldıran, bunun yerine ekim nöbeti, ürün artıkları, hayvan gübresi, yeşil gübre ve tarım dışı organik atıklar kullanılan, hastalık, zararlılar ve yabancı ot mücadelesinde biyolojik mücadele yöntemlerinin kullanıldığı toprak verimliliğini artırabilmek amacıyla topraktaki organizma faaliyetinin artırılmasını amaçlayan ve kalıntı içermeyen ürün üretmeyi hedefleyen, üretimde miktar artışını değil, kalite artışını amaçlayan çevreyle dost bir üretim sistemdir (Budak, 2013). Organik tarımın yaygınlaşması, doğal kaynaklarımızın korunmasına önemli katkılar sağlayabilir.

 

 

Dünyada artış gösteren enerji tüketimine cevaben yenilenebilir enerji kaynakları alternatif teşkil etmektedir. Enerji kullanımını, çevresel etkileri ve sürdürülebilir kalkınma açısından değerlendirildiğinde aralarında güçlü bir ilişki olduğu açıktır. Sürdürülebilirliğin oluşabilmesi için yenilenebilir enerji kaynak kullanımının artırılması, çevre kirliliğinin azaltılması, enerji kaynaklarının verimli kullanılması gerekmektedir. Enerjinin üretim ve tüketim esnasında ortaya çıkan çevresel problemleri en aza indirgeyen ve kaynakların ekonomik ve güvenilir bir şekilde optimum planlaması yapılmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları hem sürdürülebilir kalkınma hem de iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önlenmesi açısından var olan tek alternatiftir (Seydioğulları, 2013).

Yazının devamı