Endüstri 4.0’a Tekno-Sosyolojik Bir Bakış

Konu : Yaşam

Endüstri 4.0 olgusu geride bıraktığımız üç endüstri devriminden sonra gelişmiş ülkelerin ulaşmak istedikleri bir üst gelişmişlik basamağı olarak karşımıza çıkıyor.

Endüstri 4.0 olgusu geride bıraktığımız üç endüstri devriminden sonra gelişmiş ülkelerin ulaşmak istedikleri bir üst gelişmişlik basamağı olarak karşımıza çıkıyor. Yaklaşık on-oniki bin yıl önce doğada binlerce yıl avcılık ve toplayıcılık yapan insanlar yerleşik düzene geçerek tarımla uğraşmaya başladı. Böylece tüketicilikten üreticiliğe doğru bir dikey geçiş yaptı. Bu süreç uygarlık tarihinde ‘Tarım Devrimi’ olarak kabul edildi.

1700’lere gelindiğinde ise üretim sürecine makineleri ilave etti ve ürettiği ürünleri demiryolu aracılığı ile daha uzaktaki merkezlere gönderdi. Buhar gücü bu ilk sanayi döneminin ana enerji kaynağı oldu. Ortalama bir asır sonra ise üretimde enerji olarak elektriğin kullanıldığı bir zaman dilimi başladı ki bu devrim fabrikalarda makineleşmiş seri üretimin yapılması ve yaygınlaşması olarak öne çıktı. Ayrıca bu dönemde demiryollarına ek olarak karayolları da toplumun hizmetine sunuldu.

3. Endüstri devrimi olarak kabul edeceğimiz süreç kimi kaynaklara göre 1960’lar kimilerine göre 1970’ler olarak takvimlendirilir. Bu dönemin dikkat çekici özelliği bilgisayar kullanımı ve üretim hatlarındaki otomasyondur. Günümüze kadar gelen bu dilimde evlerdeki sabit telefonların cebe girmesi ve daha sonra da bu iletişim aracının akıllı hale getirilerek dünya ile entegre olmuş mini bir bilgisayara dönüştürülmesi belki de en önemli gelişmedir. Öte yandan çocuk, genç, yaşlı, şehirli, köylü her yaştan ve her konumdan insanlarında kullanabildiği bir teknoloji ürünü olması cep telefonlarını bu dönemin halka inmiş en parlak buluşuna dönüştürmüştür. Kuşkusuz yaşadığımız günlerin en önemli ikonu internet denilen herkesi birbirine bağlayan iletişim, bilgi ve ticaret ağıdır.

Ortalama doksan yıllık periyotlarla karşımıza çıkan sanayi devrimlerinin en dikkat çekici özelliği insanın el emeğinin giderek azalırken, bilim ve tekniğin önlenemez yükselişidir.

Bugün dünya gündeminde Endüstri 4.0 olarak tabir edilen 4. Sanayi dönemi konuşuluyor. Konuşuluyor diyorum ama kim konuşuyor? Kuşkusuz en az 15-20 yıl sonrası için hayata geçirilebilecek bu teknolojik çağ atlama projesini onu kurup, kullanabilecek olanlar konuşuyor.

Yaşamı ve iş dünyasını büyük bir dönüşüme götürecek olan bu sürecin herhalde bizlerin gittiği hızda başarılabilecek bir hedef olması hayallerin bile çok çok ötesinde gözüküyor. Ülkemizin ihraç ettiği endüstriyel ürünlerin yalnızca %3 ’ünün ileri teknoloji içerdiği gerçeğinden yola çıkarak Türkiye’nin şu anki gelişmişlik seviyesinin Endüstri 2.0 ila 3.0 arasında gösterilmesi olağandır.  Yani gelişmiş ülkelere göre biz teknik anlamda henüz 1990’ların başındayız. Sosyal gelişmişlik ise başka parametrelerle değerlendirildiği için oradaki seviyemiz açısından muhtemelen daha çok çalışmamız gerektiği ayrı bir tartışma konusudur.

Dünyada lider ülkeler yeni nesil üretim için bilgiye, toplam kaliteye, AR-GE’ye, inovasyona öncelik tanırken bizim artık inşaatçılığı bir kenara bırakıp, aklın ve bilimin peşine düşmemiz gerekiyor. Uygulamalı bilimlerin yapı taşı olan temel bilimleri önemsemek ve de okullarımızda deneye, gözleme dayalı bir sistemle çocuklarımızın yeteneklerini de önceliyerek geleceğe hazırlanmamız gerekiyor. Bu arada yeri gelmişken sorgulayıcı eğitimin içinde felsefeninde mutlaka yer alma zorunluluğunu vurgulamadan geçemeyeceğim.

Türkiye’de sözünü ettiğimiz teknolojik gelişmelere yönelik hali hazırda bir proje veya bir programdan söz edilmiyor. Bu konuda birtakım sözler edilecekse bile insana yatırım gereken eğitim alt yapısı kurulmadıktan sonra 4. Sanayi dönemine hazırlanan dünya ile nasıl bir ilişki içinde olacağız? Teknoloji transferi yapılsa dahi çıtası çok yüksek teknolojiyi kullanacak nitelikli teknik elemanı nereden bulacağız? Bunları görmezden gelmek mümkün değildir.

Endüstri 4.0’dan söz ederken akla gelen ilk başlıklar nesnelerin interneti, yapay zeka, bulut bilişim, artırılmış sanal gerçeklik, siber güvenlik, yatay ve dikey yazılım bütünleşmesi, akıllı robotlar, akıllı büyük veri analitiği, simülasyon ve sürücüsüz otomobil teknolojileri gibi konulardır. Bunların bir ülkede hayata geçirilebilmesi için bilimsel düşünce ve çağdaş eğitim ön koşuldur. Konu aslında her yönüyle sadece maddi değerlerin yer aldığı iş dünyasına değil, toplumun her parçasına eninde sonunda yansıması olacak bir realitedir.

Küreselleşen dünya ekonomisinde sermaye akımlarının serbestleşmesi ve üretimin ucuz iş gücü olan yerlere geçmesi ile başlayan değişim rüzgarları günümüzde endüstri 4.0 ile yeni bir döneme doğru yol almaktadır. Bu arada Çin ve diğer gelişmiş uzak doğu ülkelerinde artık başkaları için değil, kendi yarattıkları markalar için çalışma süreci başlamıştır. Dolayısıyla batının gelişmişleri de bundan sonra küresel rekabette başının çaresine bakmak ve işçi maliyetlerinden kurtulmak için Endüstri 4.0’a sarılmak zorundadır.

Sosyal ağları ve cep telefonunu paylaşım ve iletişim için kullanmada ön sıralarda olan Türk toplumu interneti kişisel veya mesleki gelişim açısından kullanmada çok gerilerde kalmaktadır. Çalışmayan ve eğitim görmeyen genç insanların ekonomik anlamda bir avantaj yaratması mümkün olmamakta, tam tersine bu bireyler kendi toplumunun uyumsuz parçaları olarak ülkesi için çeşitli sosyolojik ve ekonomik riskler barındırmaktadır.

Sonuç olarak teknolojik temelleri siber-fiziksel ve internet ağı olan yeni High –Tech dönem Endüstri 4.0’ da makineden önce insana yatırım şarttır. Dolayısıyla eğitim- öğretim mantalitemizi dünyanın gittiği yön ve bilimsel gerçekler temelinde değiştirmez isek uygar dünyanın gelişmişlik tabelasındaki yerimiz futbol maçı skoru gibi kaçınılmaz bir hüsran olacaktır (Akıllı Yeni Dünya 4 - Türkiye:0).