Sabun Hakkında Bilinen Yanlışlar, Şehir Efsaneleri ve Uygulanan Küçük Hileler

Yazar : Anıl ÖZTÜRK
Konu : Sağlık

Şimdiye kadar sabunun tarihçesinden, üretim ve kullanım şekillerinden, kısacası genel olarak sabunun ne olduğundan bahsettik.

Şimdiye kadar sabunun tarihçesinden, üretim ve kullanım şekillerinden, kısacası genel olarak sabunun ne olduğundan bahsettik. Dilerseniz bu sefer daha ilginç bir konuya değinelim ve sabun hakkında bilinen yanlışlar, şehir efsaneleri ve uygulanan küçük hilelerden bahsedelim.

 

Daha önce de bahsettiğimiz gibi; esas olarak sabun, aklınıza gelebilecek, her türlü “bitkisel ve hayvani” yağdan elde edilebilir. Evet yanlış duymadınız; hayvansal yağlardan, hatta ve hatta “doğal” yağların kullanılıp, geridönüşüme tabi tutulması icap eden yanık ve atık yağlardan dahi sabun üretilebilir.

 

Haddi zatında; Ege köylerinde ev hanımları, bir sene boyunca biriktirdikleri bu yağları, bir araya gelip topluca ve sıra ile kara kazanlarda kaynatarak, yıllık sabun gereksinimlerini karşılayacak üretimi, kendi bağlarında bahçelerinde, güle oynaya, türkü söyleyerek kaynatırlar.

Sonuç; içinde ne kızartıldıysa onun kokusunu almış yağdan üretilen, balık kokulu, patates kokulu sabunlar. Diyebilirsiniz ki, e madem köylerde bu şekilde üretiliyor, demek ki bir sakıncası yok, neden atık yağdan sabun üretmeyelim ki? Burada şöyle bir sıkıntı ortaya çıkıyor; her ne kadar zeytinyağı, yanma derecesi en yüksek yağ olma özelliğini taşısa da, bu yağlar kızartma yağı olarak tek bir sefer kullanılmadıkları gibi, sabun yapılırken de aynı zamanda yine yüksek ısıya maruz bırakılmakta ve halihazırda “kanserojen madde” statüsüne geçmiş olan yağ, bir de üstüne ısı ve kostik uygulanarak, iyice yağın sınırları zorlanmaktadır. Unutmayın ki; bizler bu sabunları, doğrudan kendimizin ve çocuğumuzun cildine tatbik ediyoruz.

 

Sırf ekonomik açıdan uygun olsun diye; gerek hijyen ve sağlık açısından zararlı, gerekse nahoş kokusu ve görünümü ile itici olan bu tip sabunları kullanmak, ne kadar doğru olur varın siz düşünün. Aklınıza geldiğinden emin olduğum için; hemen o can alıcı soruyor ve akabinde cevaplıyorum. Peki bu sabunların kötü kokmaması, yahut düzgün görünmesi için bir önlem alınabilir mi?

 

Üretimde hiçbir zaman çareler tükenmez; şayet ürettiğiniz sabun, kötü kokuyor ve renk olarak da size yeterince akça pakça görünmüyorsa, hemen altından “kara suyunu” alırsınız, üzerine tekrardan taze su ekleyip, sabununuzu güzelce bir yıkarsınız, sabundan çok bir çorbayı andıran bu malzemeye, bast ve son derece doğal bir kimyasal madde ekleyip, anında tekrardan sabuna çevirir, sabununuzun durumuna göre bu süreci tekrarlayabilirsiniz.   

 

Kara suyu alınıp yıkanmış sabun; bu işlem her gerçekleştirildiğinde, kötü kokusundan arındığı gibi, rengi de beyazlayacaktır ama unutulmaması gereken çok da önemli bir husus vardır, doğala yaptığınız her müdahalenin bir de sonucu vardır. O sonuçta sabununuzun, çok çabuk donmasına ve hatta donduğunda da aşırı sert ve kırılgan olmasına neden olacaktır. Ama biz mottomuzu yine unutmayalım ve diyelim ki, üretimde hiçbir zaman çareler tükenmez.

 

Bu bahsettiğimiz süreçlerin; sabun üreticileri tarafından kullanılıp kullanılmadığında emin olamayız, fakat burada anlaşılması gereken başka bir husus daha var, o da şu ki, bu tip uygulamalar hile olarak algılanmamalı, aksine her alım gücüne hitap edecek ürünün piyasada bulunması gerekliliği söz konusu olduğu için, bu yöntem de bir arındırma süreci olduğu için aslında bir yerden sonra zorunluluk arz eden bir uygulamadır.

 

Gelelim geleneksek zeytinyağı sabununun durumuna; zeytinyağının doğası ve yapısı gereği, içinde bulundurduğu yağ asitlerinden kaynaklı olarak, zeytinyağı sabunu yüzey gerilimi en yüksek sabundur, bu da onu hem çok sert, hem de kullanım esnasında köpük oluşturma konusunda yetersiz kılar. Tüketicisi algısı ve deneyimini de hesaba kattığımız vakit, bol bol köpüren sabunların cildi en iyi şekilde temizlediği beklentisi neredeyse her tüketici sabit olduğundan, sabunu yumuşatmak ve daha çok köpürmesini sağlamak adeta bir sorunluluk arz etmektedir.

Tamamı zeytinyağından üretilmiş bir kalıp sabunun bitmiş halinde; zeytinyağı muhteviyatı maksimum %72'dir, bunun geri kalanı, su, bir miktar kostik ve eser miktarda parfümdür (%1-3) oranında. Sabunu yumuşatmak için kullanılan diğer yağlar ise, çeşitlilik arz eder ve içindekiler bölümünü okuduğunuz vakit, açıkça görebileceğiniz ve kesinlikle bir sır olmayan, yönetmelik gereği ambalaj üstünde belirtilen gerçek bilgilerdir.

 

Yalnızca kullanılan diğer yağların, zeytinyağına oranı, etiket ve ambalaj üstünde bulunmaz, bu da firmaların endüstriyel sırlarına girdiği için, saklı tutmaları en doğal haklarıdır. Yağlar ve yağların kullanımı ile ilgili şimdilik bu kadar bilgiyle yetinip, bir de yazımızın girişinde bahsettiğimiz sabun hakkındaki şehir efsanelerine birazcık değinelim.

Bunu sabunun tarihçesinden bahsederek anlatmaya başlarsak; bazı iddiaların neden şehir efsanesi olarak görülmesi gerektiğini, çok açık ve net bir şekilde, ister istemez idrak etmiş oluruz. Sabunun temel üç hammaddesi vardır; bunlar yoğunluklarına göre sıralamak gerekirse yağ, su ve kostiktir. Daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi; aslında sabun dediğimiz şey, ortaokul 3 kimya bilgisi ile anlaşılabilecek şekilde, izah etmek gerekirse, asit (burada yağ asitleri) ve bazın (günümüzde sodyum hidroksit kullanılır) bir araya gelmesi ile, orta tuz ki bu bizim sabunumuzdur ve sudur, ki o da sabun içinde hapsolur.

 

19.yüzyılın sonlarına kadar sabun; doğada taş olarak nitelendirilen şekilde bulunan ve bizlerin su limonla karıştırıp, hazmı kolaylaştırsın diye içtiğimiz “sodyum bikarbonatın” kuru bir şekilde kavrulup, içindeki bir karbonu buharlaştıktan sonra ortaya çıkan “soydum karbonatla üretilmekteydi.

 

Sodyum bikarbonatın ph değeri 8-9, sodyum karbonatın ise 10-11'ler seviyesindedir; tuzlu suyun elektrolize edilmesi üretilmeye başlanan ve günümüzde sabun yapımında kullanılan sodyum hidroksitin ph derecesi ise 12'dir. Tüm bu karmaşık detaylardan neden bahsetme gereği duyduk? Çünkü sabunlaşmanın daha yoğun ve çabuk ve etkin bir şekilde gerçekleşebilmesi için, ph değerinin yüksek olması icap eder. Yüzyılla boyunca sodyum karbonatla sabun üretimi yapan atölyeler ve fabrikalar, sodyum hidroksitin üretilmesi ve yaygınlaşması ile, sabun üretiminde bu bazı (kostik) tercih etmeye başladı.

 

Bilinen odun küllerinin sahip olduğu en yüksek ph değeri meşe külünde bulunmaktadır, ki bu da 9-10 ph seviyelerindedir, bu da yukarıda verdiğimiz bilgiler ışığında, kostik (baz) kullanmadan sabun üretmenin kimyasal ve matematiksel olarak imkansız olduğunu gösterir. Şayet külden sabun üretimi gerçekleşebiliyor bile olsa; bu üretim için kullanmanız gereken külü elde etmek için ne kadar çok ağaç kesip yakmanız gerektiğiniz düşünecek olursanız, hem ekonomik, hem de yaptığınız iş ekolojik değildir.

 

Siz her zaman; kimya ile, matematik ile ve bilimle kalın, mantığınızın ve sağduyunuzun sesini dinleyin, mümkün oranda da, erişebileceğiniz en doğal ve dahası sürdürülebilir yöntemler kullanılarak üretilmiş, sağlıklı ürünler tüketmeye bakın.