Tasarımda Zeytin Kokusu

Yazar : Konuk Yazar

Bir ürün için tasarım yapmak önce o ürünü tanımakla başlar. Hem de bir yeri, bir dostu, bir sevgiliyi, bir hayatı tanımaya çalışırcasına ciddi ve emek harcayarak...

Bir ürün için tasarım yapmak önce o ürünü tanımakla başlar. Hem de bir yeri, bir dostu, bir sevgiliyi, bir hayatı tanımaya çalışırcasına ciddi ve emek harcayarak...


Mesela zeytin ;

“İlk nerede yetişmiş?”, “İlk kimler sıkmış zeytini?” derken, mitolojik hikayelerine kaptırdım kendimi. İlk yaptığım tasarımlar zeytin, dal, ağaç, yapraktan damlayan yağ, vb. iken bu hikayelerden aldığım ilhamla zeytinin görselliğinin arkasında beni hayran bırakan asil bir rolü olduğunu öğrendim tarih sahnesinde. Bir meyveden, bir yağdan, dallı yapraklı bir ağaçtan çok bir kişilik, bir kahraman, ana, baba, dost, kralların tacı, Olimpos’ta bir tanrıçanın ödülü, Sina’da bir tanrının sözü ve Mekke’de yemini, bir kıyametin ardından yeni yaşamın müjdecisi olduğunu ve dahasını öğrendim.

Peki, ne işe yarıyor bu öğrenme?  Ne ilgisi var şimdi tanrının yeminiyle, kişilikle, taçla filan zeytinin?

Bizler tüketici olarak raftaki ürünlerin sessizlik içinde öylece durduğunu sanırız. Cansız, ruhsuz, kağıttan, plastikten ya da tenekeden yapılmış ambalajlar... Oysa ki, profesyonel bir tasarımcının elinden çıkmış her tasarımın bir hikayesi vardır. Ben her tasarım öncesinde ürüne önce kişilik veririm. Geleneklerini, tarihini, dilini, inançlarını, kültürel strüktürü, yaşam biçimi ve alışkanlığını içeren bir kişilik. Sonra, kurguladığım bu kişiliği görselleştirme süreci başlar. Tasarımda kullanacağım yazı tipi, renkler, doku, motif, desen, fotoğraf veya illüstrasyon gibi bütün tasarım elemanları ambalaj yüzeyine yerleşir.  Bazen markanın logosu, bazen de küçük bir gramaj bilgisi saatlerce bir oraya bir buraya sürüklenir durur. Metinler ya da bir motif defalarca renk değiştirir. Ürün, ambalaj ve tasarımı sayesinde kişiliğine olabildiğince hatasız kavuşuncaya kadar yüzlerce defa denerim.

Bizim asıl ilgilendiğimiz şey tasarımın kokması veya bize bir duygu hissettirmesi değil mi? Aslında ne kadar garip, algı sistemimizin bir tadı veya kokuyu hissetmesi için tatmamız ya da koklamamız gerekmiyor! Bazen oturduğumuz yerde bunumuza çok sevdiğimiz bir kurabiye kokusunun gelmesi veya dilimizde tadının oluşması ya çevremizde bizi etkileyen bir görsel (renk ya da desen olabilir) ya da anlık bir özlemdir. 

O an fark edemeyiz ama sadece saniyenin onda biri kadar sürede çevremizde gördüğümüz bir renk, zeytine ya da yaprağına benzer bir cisim bilinçaltı algımızda bu tip bir his uyandırabilir. Bunu hepimiz yaşıyoruzdur herhalde?  Üstünde hiç zeytin, yaprak, dal ya da ağaç olmayan, rengarenk, dikey olarak yan yana sıralanmış şeritlerden oluşan bir tasarım hazırlamıştım. Bir meslektaşım, “pijama” diye takılarak eleştiri yapmış ve “Kim satın alır bunu?” demişti. Birisi aldı! Ona, “Tüm tasarımlar içinde neden bu?” diye sorduğumda dedi ki, “Bir an gözümde bir zeytinlik canlandı ve burnumda keskin bir zeytinyağı kokusu...”

Tasarım zeytin kokar mı hiç? Bana göre zeytin, insanlara hissettirmek istediklerinizi yaşatabileceğiniz sayılı ürünlerden biri, hatta en güzeli... Yaşamış binlerce şair, on binlerce şiirle aşkı anlatmışlar bin yıllardır; hepsi kendince yorumlamış. Nefret, azap, sevgi, hüzün, mutluluk, keder ve dahası... Kimi de memleketini anlatmış ya da kedisini veya bir çınar ağacını... Tasarım da şiir gibi, öykü gibi bir hikayeyi, bir duyguyu ve fikri anlatmaktır bence. 

Binlerce yıl kandillerde gecemizi aydınlatan, meyvesinden yaprağına kadar insanoğluna sağlık sunan, kralların tacı, kahramanların elbiselerini süsleyen de zeytindi değil mi? Bakmayın birkaç cümleyle geçiştirdiğime, zeytinin sadece mitolojik öyküleri dahi binlerce sayfa yazmakla ancak anlatılabilir. Şu durumda böylesi asil bir meyveyi ve yağını insanlara hak ettiği şekilde sunmak nasıl sıradan olabilir? Sadece yapraktan damlayan bir yağ ile veya klişeleşmiş ağaç figürleriyle anlatmak mümkün mü zeytinin hikayelerini? Bir dostumuzu tanıştırırken veya anlatırken onun adının yanı sıra mesleğini, nerede yaşadığını, ailesini, nelerden hoşlanıp neleri sevmediğini dahi anlatıyorsak eğer, zeytini öylece geçiştirebilir miyiz? Yani binlerce yıllık eşsiz bir yaşamı, “İşte bu da bizim zeytinyağımız” diye bir cümlede ifade edebilir miyiz?

“Tasarım zeytin kokar mı hiç?”

Elimizde binlerce sayfaya sığmayan yüzlerce hikaye, yaşanmış öykü, efsane ve tarih varken bırakın tasarımın zeytin kokmasını, damağında tadını bile hissetmeli insan. Öyle anlatabilmeliyiz zeytini de, yağını da...