Trakya Bağ Rotam

4 dediğime bakmayın siz; aslında hala 3. gündeyiz, günlerden çarşamba. Vino Dessera'dan güneye doğru inme vakti geldi de geçiyor.

4 dediğime bakmayın siz; aslında hala 3. gündeyiz, günlerden çarşamba. Vino Dessera'dan güneye doğru inme vakti geldi de geçiyor. Sırada Arcadia var. Trakya'da mesafeler neyse ki çok da uzun değil. Sevgili google maps beni Arcadia'ya iyi kötü çıkartıyor (bir önceki köyde durup sormuş da olabilirim tabii). Arcadia girişiyle özendiriyor kendine; demir kapı açıldığında bağların içinden ilerleyip şaraphaneye varıyorsunuz. Ben çok şanslıyım ki Zeynep (Arca Sallıel) Hanım bağdaydı ve onunla da tanışma fırsatım oldu (ve tabii minik Ela Hanımla da).

Arcadia bağları ve şaraphanesi Hamitabat ve Çeşmekolu Köyleri arasında yüzlerce dönüm üzerine kurulu. Bu toprakların ne kadar uzun uğraşlar, deneyler ve araştırmalar sonucu seçildiğini anlatıyor Zeynep Hanım. Zaten tombala çeker gibi yapılacak iş değil bağın lokasyonunun seçimi; Arcadia için de yıllar sürmüş bu süreç. Sonuçta da meyvelerini topluyor firma. Özellikle beyaz şaraplar söz konusu olduğunda ülkenin akla gelen firmalarının başında geliyorlar. Sanılmasın ki kırmızıları da aynı başarıyı takip etmiyor ve etmeyecek.

Bu topraklar da Trakya Şarap Yolu üzerinde; yani asırların geleneğini üzerine kurulu Arcadia bağları da. Bu bölge de dağlık olmaktan ziyade nispeten az biraz inişli çıkışlı bir yapı gösteriyor. Çok yüksek olunmamasına rağmen karasal iklim şartları burada da geçerli… Özellikle gece gündüz sıcaklık farkı burada da kendini gösteriyormuş. Bir özel nokta da çok yakın mesafelerde dahi toprağın yapısında olan büyük değişimler. Birbirinden yüz metre mesafedeki iki parselin toprak yapısı arasında bile dünyalar kadar fark olabiliyormuş. Bu, doğru kullanıldığında büyük bir avantaja dönüşebiliyor tabii.

Zeynep Hanım ile bağlar arasında dolaşıyoruz. Daha nadir görmeye alışık olduğum Lyre telli terbiye sistemi kullanıyor Arcadia. Bu sistemin hem asmaların daha dengeli olgunlaşmasına olanak tanıdığını, hem de hasat zamanında işleri kolaylaştırdığını öğreniyorum. Şaraphanede de yer çekimi etkisinde hareket ediyor üzümler bir tek. Bunu sağlamak için şaraphane iki yönü kot farklı olarak inşa edilmiş ve dairesel bir yapısı var (daha doğrusu çokgen).

Şaraphanenin tam ortasına açılan bir kapıyla da mahzene giriliyor. Mahzen tahmin edebileceğiniz gibi toprak altına denk geliyor ve kendinden klimalı. Üç kat meşe fıçı sırası içerisinde dinleniyor şaraplar ve tabii ki yüzlercesi de şişelerin içinde. Arcadia üretim stili olarak olabildiğince doğal, işlenmemiş şaraplar üretmenin peşindeymiş. Üretim sırasında üzümlere mümkün olduğunca az zarar vermek için Türkiye'de tek olan bir sap ayırma makinesi bile getirtmişler.

Arcadia sadece şarap yapma konusunda çalışmalarını sürdürmüyor bu arada. O kocaman arazileri içerisine bir de otel ve hatta sınırlı sayıda (tabii ki de yani),kendisine yetecek kadar bağı da olan bağ evi inşa etmeye başlamışlar! Trakya şarap turizmi konusunda harıl harıl çalışmakta yani anlayacağınız; kimse boş durmuyor. Arcadia'nın yaptığı ise gerçekten sonuçta oldukça gösterişli bir proje olarak son bulacak belli ki. Bu inşaatlar bitip, bağlar son şeklini aldığında Arcadia'yı tekrar ziyaret etmek şart oldu bana. Şaka bir yana, bu tür girişimler, sonuçta, sektörün içinde bulunduğu karmaşık durumdan şahlanarak çıkmasına yardım edecek bana kalırsa.

Arcadia'da da müthiş keyifli vakit geçirip gencecik şarap yapım ekibiyle de tanışma imkanı buluyorum. Umarım hepsi ne kadar değerli insanlar olduklarının farkındadırlar ve kendilerini geliştirmekten hiç vazgeçmezler. Yıllar sonra bir gün Türk şarabını, mücadelesinin belki de en karanlık dönemlerinden birinden çıkaran insanlar olarak anılacaklardır (umarım). Bir de tabii Zeynep Hanım'la tanışmak var... Bugüne kadar tanışmamış olmak ne kötü ve sonunda tanışmış olmak ne büyük mutluluk!

Görseller: 

Yazara aittir.

 

*Bu yazı ilk olarak 2011 tarihinde, artık aktif olmayan sarapgunlugu.wordpress.com'da yayınlanmıştır.