Vegan Paris

Yazar : Onno PALUYAN

Birçok Avrupa başkentini görmüş biri olarak her seferinde gitmekten keyif aldığım, bir çok yönden beni cezbetmeye devam eden sadece tek bir başkent bulunuyor: Paris!

Birçok Avrupa başkentini görmüş biri olarak her seferinde gitmekten keyif aldığım, defalarca gitsem de; insanı, mimarisi ve mutfağı gibi bir çok yönden beni cezbetmeye devam eden sadece tek bir başkent bulunuyor: Paris! 

Paris için söylenebilecek o kadar fazla tanım bulunuyor ki. Bir bakıyorsunuz Avrupa’nın simgesi Eyfel Kulesi ile “ışıklar şehri” oluyor, bir bakıyorsunuz dünyaca ünlü markaları ile “modanın başkenti”ne dönüşüyor. Kimisi için romantik kaçamakların “aşıklar şehri” olurken, bir başkası için köşebaşı cafeleri ve butik restoranları ile “gastorominin kalbi” haline geliyor. 

Şubat ayında Paris’e gerçekleştirdiğim beşinci seyahatimde bu çok sevdiğim şehri tamamen farklı bir gözle gezmenin heyecanını yaşadım. 2019 Ocak ayında katıldığım bir vegan pikniğin de etkisiyle vegan olmaya karar verdim. Aslında bu bir karardan çok o güne kadar farkında olmadığım bir bakış açısına erişmemi sağladı. Hayvanların “mal” statüsünde değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda gıda (et, süt, yumurta vb.), deney, kozmetik, ilaç gibi alanlarda insanlar tarafından sömürüye uğramaları her vicdanen düşünebilen insan gibi beni de etkiledi. Bitkisel beslenmenin insan doğası için hiçbir sakıncası olmadığını bildiğimden ve araştırdığımdan vegan olmanın günümüz dünya düzeninde trend olmaktan çok gereklilik olmasına karar verdim. İlk başlarda etrafımdaki herkes tarafından yoğun bir soru bombardımanına tutuldum. Neden, niçin, ben de böyle düşünüyorum ama peynirsiz olmaz ... gibi yüzlerce soruyla karşılaştım. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki; vegan olmak için verdiğiniz karardan sadece siz sorumlusunuz ancak non-vegan (vegan olmayan) beslenmeyi temel alan bir dünyada sağlıklı, organik, doğal gibi sıfatların son zamanlarda ne kadar çoğaldığını, vegan beslenme ile sadece hayvanlar için değil kendiniz için de olumlu atılımlar yaptığınızı ve en önemlisi etrafınızdaki insanlarda bir farkındalık yaratmaya başladığınızı unutmamanız gerekiyor. Birleşik Krallık Diyetisyenler Derneği’nin 2017 yılında yaptığı açıklama ile iyi planlanmış bir vegan beslenmenin her yaştan insan için sağlıklı yaşamı destekleyebileceğini onaylamaktadır. Bu yazımda da sizlere köşebucak gezdiğim Paris’in vegan dünyasını aktarmaya çalışacağım. 

Paris öyle bir başkenti ki size gezip görülebilecek yüzlerce alternatifi birkaç dakikalık mesafeler içinde sunabiliyor. Louvre Müzesi, Eyfel Kulesi gibi olmazsa olmaz klasikler dışında bir alternatif arıyorsanız bu önereceğim programa bir göz atabilirsiniz. Sabah uyandığınızda Bastille bölgesinde kurulan açık hava pazarını ziyaret ederek güne başlayabilirsiniz (sadece Pazar günleri kuruluyor).  Kıyafetten gıdaya herşeyi bulabileceğiniz bu pazarın vintage kısmına da göz atmayı unutmayın. Hemen arkasından kahvenizi alıp Le Centre Pompidou’ya yürüyebilir, bina önünde oturup canlı müzik yapan grupların performanslarını izleyebilirsiniz. Bir başka alternatif olarak Sein Nehri kıyısına oturup nehrin ve güneşin keyfini çıkartabilirsiniz. Öğle yemeğinden hemen önce Notre Dame Katedrali’nin kulelerine çıkıp Paris’i yukarıdan izlemenin keyfini çıkarabilir ve farklı bir Paris fotoğraf karesi yakalayabilirsiniz. Önceden uyarmakta fayda var; kulelere çıkmak istiyorsanız gitmeden önce internetten rezervasyon yapmanızda fayda var.

Öğle yemeği için Notre Dame Katedrali’ne yakın Le Grenier de Notre-Dame restoranına uğrayabilirsiniz. Menüsünün %80’i organik ürünlerden oluşan bu restoranda soya sosu ve şeker kamışı kullanılarak hazırlanan birçok alternatif arasından seçiminizi yapabilirsiniz.

Öğleden sonra Paris’in alternatif rotaları arasında bulunan Les Catacombes de Paris (Paris Yeraltı Mezarları) ziyaret edebilirsiniz. 18. Yüzyılın sonlarına doğru veba salgını hem Paris’i hem de Paris’in mezarlıklarını tehdit etmeye başlayınca, yerel yönetimlerin verdiği karar sonucu mezarlıkların tamamı yer altına taşınır. Böylece şehirde devam eden salgın bir nebze olsun kontrol altına alınabilmiş olur. Yıllar sonra bu mezarlıklar metro kazısı sırasında tekrar gün yüzüne çıkınca turistlerin ziyaretine de açılmış olur. Veba ihtimali nedeniyle dokunmanın yasak olduğu bu mezarlığı gezerken içinizin ürpereceğini garanti edebilirim. 

Paris turunuzun son durağı olarak şehrin en yüksek tepesinde bulunan Sacre Coeur Bazilikası’nın hemen önündeki merdivenlere oturup, Paris manzarası eşliğinde şarabınızı yudumlayıp açıkhavada canlı müzik yapan amatör grupları dinleyebilirsiniz. 

Bir vegan olarak Avrupa’yı gezerken restoranlarda, cafelerde ve marketlerde yiyecek birçok alternatif bulabilirsiniz. Vegan seçeneklerini açık bir şekilde belirten restoran menüleri, yulaf veya soya sütü ile hazırlanan kahve ve tatlı seçeneklerinin bulunduğu cafeleri ve V-Label etiketi ile kolayca bulabileceğiniz market ürünleri Avrupa şehirlerinde işinizi kolaylaştıracaktır. Paris’i gezerken kullandığım bir uygulama sayesinde (HappyCow) benim de bu seçeneklere erişmem, deneyimlemem ve bu deneyimleri sizinle paylaşmaya imkan bulmam kolaylaştı. İşte karşınızda Vegan Paris!

Yazının devamı