Küresel Isınmanın Bitki Hastalıkları Üzerindeki Abiyotik ve Biyotik Etkileri

Yazar : Murat YILDIZ
Konu : Tarım

Çeşitli yollarla atmosfere salınan gazların sera etkisi oluşturması sonucunda, dünya yüzeyindeki sıcaklığın artmasına küresel ısınma denir.

GİRİŞ

Çeşitli yollarla atmosfere salınan gazların sera etkisi oluşturması sonucunda, dünya yüzeyindeki sıcaklığın artmasına küresel ısınma denir. Küresel ısınmaya yönelik çalışmalar 1800’lü yıllarda başlamış olup, son yıllarda giderek artmaktadır. Sanayi devrimiyle birlikte artan çevre kirliliğine bağlı olarak küresel ısınmanın etkileri hızlı bir artış eğilimine girmiştir. Küresel ısınmaya sebep olan faktörler sera gazlarıdır. Bunlar karbondioksit (CO2), su buharı, metan gazı (CH4), azot protoksit (N2O), ozon (O3) ve sentetik endüstri molekülleridir. Aslında iklim sisteminde vazgeçilmez bir yere sahip olan sera gazları, güneş ve yer radyasyonunu tutarak, atmosferin ısınmasında başlıca etkendirler. Sera gazlarının bulunmaması durumunda yeryüzünün sıcaklığının bugüne göre 30 °C daha soğuk olacağı hesaplanmıştır. Son yıllarda atmosferde sera gazlarının ve bunlar arasında da özellikle CO2 ‘nin miktar ve atmosferde kalma süresinin çok yüksek olması nedeniyle, yeryüzü sıcaklığında belirgin artışlar olduğu, bu artışların da küresel ısınmaya neden olduğu bildirilmiştir (Le Treut ve ark., 2007). Dünyada iklim değişikliklerinin başında artan hava sıcaklıkları dikkat çekmektedir. Dünyamızın ısısı düzenli olarak artmaktadır ve son 100 yıl içerisinde yeryüzünde sıcaklığın 0,7-0,8 °C civarında arttığı ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda ise sıcaklık artışının devam edeceği tahmin edilmektedir (Sağlam ve ark., 2008). Küresel ısınmanın, dünya iklim sisteminde köklü değişimlere ve aşırılıklara yol açacağı belirtilerek, bunun sonucu beklenen değişimler; kutuplardaki buzulların erimesiyle deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı kesimlerde toprak kayıplarının artması ve pek çok Avrupa ülkesinin sular altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalması, dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınlar gibi hava olaylarının şiddetinin ve sıklığının artması, aynı zamanda yağışlarda önemli değişikliklerin olması, bazı bölgelerde kuraklıklar ve çölleşme olaylarının etkili olması, bitki ve hayvan türlerinin azalması ya da yok olması, orman yangınlarının artması, topraktaki verimliliğin azalması, tarımsal ürün potansiyelinin değişmesi, içme suyu sıkıntısının ortaya çıkması, açlık ve yetersiz beslenme sonucu hastalıkların ve ölümlerin olması, göçlerin başlaması şeklinde listelenmektedir (IPCC, 2014). Türkiye’miz, küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından, riskli ülkeler arasında yer almaktadır. Türkiye’nin özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde tarım, ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açabileceği uyarıları yapılmaktadır. Araştırmacılara göre, iklim kuşakları ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek, bunun sonucunda Türkiye, bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hâkim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girebilecektir. İklim değişikliğinin özellikle Akdeniz Bölgesi’nde tarımı çok fazla etkileyeceği ve bazı bitkilerde, (örneğin buğdayda %20, çeltikte %30 ve mısırda %47 seviyesinde) verim kaybı yaşanması beklenmektedir. Ülkemizdeki sıcaklık artışına bağlı olarak tarım ürünlerinde önemli değişimler yaşanacak. Şu anda Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaygın olarak yetiştirilen ürünler meydana gelecek sıcaklık artışıyla muhtemelen Karadeniz ve Marmara bölgelerimize doğru hareket edecek (örneğin pamuk daha kuzeye geçiş yapacak). Bu belirtilen sonuçlarının yanı sıra bitki korumacıları yakından ilgilendiren bir başka etkisi de tarımsal ürünlerdeki zararlıların ve hastalıkların bazılarında artış görüleceği, bazılarının da önemini yitireceği konusudur (Kahn,1991). Bitki korumada hastalığın oluşumu hastalık üçgeni üzerinden açıklanmakta, üçgeni oluşturan üç ana faktörün yani çevre, konukçu ve patojenin uyum içinde olması gerektiği, bu faktörlerdeki değişikliklerin hastalık düzeylerinde de değişikliklere neden olabileceği vurgulanmaktadır (Agrios, 2005; Moore ve ark., 2011).

Yazının devamı