Kutsal Zeytin Ağacı Romantizmi

Edremit Körfezi lafa gelince ‘zeytin ağacının başkenti’ olarak lansa edilir. Ancak körfeze son yirmi yıldır zeytin ağacından çok beton bina dikilmiştir.

Yazar: Oğuzhan Mecit Uslu
 
Millet olarak pek bir romantiğiz! Önce dramatize eder, sonra romantik romantik ekmeğini yeriz. Hemen hemen ülkenin taşından toprağına her şeyini severiz, taparız ve kutsallaştırırız. Şair ne demiş: ...Irmağının akışına ölürüm Türkiyem. Ne yazık ki doğusundan batısına, ülkenin her yerinde ırmaklar için ölmek bir yana öldürüyoruz durmadan doğayı, hayvanları, kültürü, tarihi, insanları. Irmakları için ölen bir avuç insanı sözlerimin dışında tutarak (Metin Lokumcu, Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu gibi nice insanlarımız), onlara en derin saygılarımla sözlerime devam etmek isterim.
 
Hemen her gün bir felakete uyandığımız ülkede, bir gün bir şeylerin değişeceği umuduyla yaşıyoruz bir çoğumuz. Yaşama sevincimizin elimizden kayıp gitmemesi için mücadele ediyoruz, direniyoruz. Bir yerlerde sessiz sedasız bir hayatı kurtarmaya çalışan insanlar var. Kimi zaman yardıma muhtaç insanları, kimi zaman eğitime ulaşamayan çocukları, bazen sokak hayvanlarını, göçmen kuşları ,ağaçları kurtaran onların hayata tutunması için çaba harcayan insanlar var. Selam olsun…

Artun Ünsal’ın sözleriyle: ‘Tarih öncesinden günümüze, gün görmüş gövdesi, dört mevsim güneşte parlayan yeşil gümüş yaprakları, esen rüzgarda mağrur salınması, tane yüklü dalları ve eşsiz yağıyla; yerleşik, huzur, bereket, uzun ömür ve barışın simgesi Zeytin ağacı, ölmez ağaç…’

Elbette ki böylesi güzel cümlelere dökülmüş romantizmi eleştiremem. Benim sözüm, her fırsatta zeytin ağacı güzellemesi yapıp yok edilen, betona kurban edilen zeytin ağaçlarına seslerini çıkarmayanlara. Bu ülkede her ağaç tehdit altında; en çok tehdit altında olan zeytin ağacı. Yeşilin maviyle buluştuğu Akdeniz ve Ege kıyılarını oldukça sevmesi, zeytin ağacının belki de suçu. Asırlardır deniz manzaralı dağlara kök salmış olmasını kıskanıyor insan. Zeytin ağacının gölgesinde yaşamaktansa ,onu yerinden edip kendi yuvasını kurma hırsında.

Şehirlerde yaşayan insanların en büyük hayali, bir sahil kasabasına taşınıp orada yaşlanmak. Hakları da var aslında; şehrin stresiyle sekiz altı çalıştıkları yoğun bunaltıcı işlerine bir de trafik tuz biber ekince, huzuru istiyor insanlar doğal olarak. Doğayla iç içe huzurla yaşamak her insanın hakkı. Ancak insanların kötü bir huyu var; yaşayacakları yere adapte olmaktansa, yaşadığı yerin kendine uyum sağlamasını istiyor. Gittiği her yeri geldiği yere benzetiyor. Sahil kasabası heyecanıyla şehirlerden kopup gelenler olanla yetinmiyor, gittikleri yerleri betona boğuyor; doğasını, silüetini, kültürünü değiştirmeye çabalıyorlar. İstediklerini bulamayınca da tekrar şehirlere dönüyorlar, ardlarında bir enkaz bırakarak.

Çoğu zaman gittikleri yerleri geldikleri şehirlere benzetmeyi başarıyorlar. Küçücük kasabalar avm’ler, lüks villa ve rezidanslarla doluyor. Nufusları hızla artıyor ve kalabalıklaşıyorlar. Talep çok arttığından, müteahhitler için cazibe merkezi haline geliyor. Belediyeler ve yerel halkta bu pastadan payını almak istiyor tabi. Kendilerince değersiz olan zeytinlikler, tarlalar için inanılmaz rakamlar telaffuz ediliyor artık. Sonuçta kasabalar kalabalıklaşıyor ve tahammül edilemez hale geliyor. Artık minik bir şehir olduğu için hedef başka şirin bir sahil kasabası oluyor. Bu kısır döngü huzur içinde yaşayacak bir yer kalmayasıca devam ediyor.

Bu hikayenin gerçekleşmiş hali Edremit.

Edremit Körfezi lafa gelince ‘zeytin ağacının başkenti’ olarak lansa edilir. Ancak körfeze son yirmi yıldır zeytin ağacından çok beton bina dikilmiştir. A’sından B’sine tüm siyasiler de bu pastadan pay almak için sıraya girmişlerdir. 2 milyon zeytin ağacını barındırdığı söylenir körfezin. Şu an bir sayım yapılsa 1.5 milyon ağaç anca kalmıştır. Edremit Körfezi'ne yapılan binaların çoğu, senede bir ay kalınan yazlıklardan ibarettir. Artık körfezin, olmayan alt yapısı bu durumu kaldıramaz hale gelmiştir. Su çok kıymetli olmuştur.Y apılan sondajlar neticesinde yer altı suları çekilmiştir. Adını zeytinle duyuran Edremit, zeytin tarımı yapılamaz hale gelmektedir. Var olan zeytinlikler, bir gün imar gelir sevdasıyla fahiş fiyatlara tereddütsüz alınmakta, köylü zeytinden kazandığının kat ve kat fazlasını zeytinliğini satarak kazanmaktadır. Zeytin tarımı yapmak isteyenlerin Havran bölgesi hariç (şimdilik), diğer bölgelerden zeytinlik alabilmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. Büyük zeytin üreticileri dahi ellerindeki zeytinlikleri müteahhitlere kurban vermektedir. Yerel belediye ve büyükşehir özel imarlar çıkarıp, zeytinlikleri arsa konumuna getirmekte ve yazlıkçıların  senede bir ay kalacağı, geri kalan zamanda atıl kalacak olan yazlıklara dönüştürülmektedir.

Bundan 4-5 yıl önce iktidar  zeytinliklerle ilgili bir düzenleme yapmak istedi. Zeytincilikle ilgili kanunun 20. Maddesi (zeytinlik alanların ve bu alana 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç tesis yapılamaz) 6 kez değiştirilmek istendi. Onları bir kez daha geri püskürtmek için vatandaşlar, sivil toplum örgütleri ve tüm muhalefet mücadele etti. Bu kanunu değiştirmekten 7. kez vazgeçirdik iktidarı. Ancak bugün CHP’li belediye, AKP’li büyükşehir belediyesiyle birlikte o gün iktidarın yapmak istediğini yapıyor bugün Edremit'te. Zeytinlikler arsaya dönüştürülüp betona kurban ediliyor, imara açıyor. Her fırsatta zeytin ağacı romantizmi yapanlar, zeytin ağaçlarını yok ediyor. İktidarı, doğayı talan ediyor diye suçlayanlar; Edremit Körfezi'ni betona gömüyorlar.

Edremit Körfezi için de, ülke için de beton bir gelişme aracı değil. Beton yapılarla geliştim diyemezsiniz. Körfez turizm ve zeytinciliği harmanlayarak çok daha fazla gelişme kaydeder. Zeytin ve zeytinyağı üretimini arttırmak bu ülkenin ekonomisine, insanının sağlığına betondan daha çok katkı sağlar. Bunu zeytini imar olarak daha atıl yerlerde tesis ederek de yapabilirsiniz ancak bize has olan yerel olanı da korumak zorundayız. Edremit tipi zeytin ağacını kendi topraklarında da yaşatmak zorundayız. Turizm ve zeytincilik, Edremit bölgesinde daha da gelişmeli, bölge insanının istihdamı buna bağlı aksi bir durum düşünülmemeli. Kaz Dağları'nın etekleri zeytin ve çam ağaçlarıyla süslenmeli, betonla değil. Kantarın topuzunu kaçırırsak yaşayamayız.Yaptığımız her işte samimi olmak zorundayız. En çok samimi olması gerekenler siyasiler. Bizler ise her fırsatta bu samimiyeti sorgulamalıyız. Partizanlık yaparak görmezden gelmek, bu topraklara yapılacak en büyük ihanettir.

Kutsal zeytin ağacı romantizminden vazgeçelim, samimi olalım…
 
Görseller:
  1. Edremit ÇEvre Platformu