Zeytinyağı Okur-Yazarlığı: Rekolte

Konu : Tarım

Bundan böyle bu köşede her ay, zeytinyağı okuryazarlığına değineceğim. Ekim ayında zeytinyağı okuryazarlığına dair seçtiğim kelime: Rekolte. 

Yazar: Dr. Dilşen Oktay Ertem
 
Sevgili dostlar merhaba,
 
Bundan böyle bu köşede her ay, zeytinyağı okuryazarlığına değineceğim ve bu sayede umuyorum ki zeytinyağı ile ilgili değerlendirmelerin sadece fiyat üzerinden değil, farklı yönlerden de yapılacağı gelecek günlere birlikte hazırlanmış olacağız. 
 
Ekim ayında zeytinyağı okuryazarlığına dair seçtiğim kelime: Rekolte. 
 
Tarımsal yazıları veya T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın haberlerini takip ediyorsanız veya bir şarapseverseniz, bu kelimeye mutlaka rastlamışsınızdır. Rekolte aslında Latin kökenli ‘recolligere’ fiilinden türetilmiştir. İtalyanca ve Fransızca’da da ‘ürün toplamak, hasat etmek anlamlarına’ gelir. Türkçe’de ise “tarımda bir yılda elde edilen herhangi bir ürünün toplamı” demektir.
 
Zeytin üreticileri ve sektörü takip edenler için Ekim ayı önemlidir çünkü Tarım ve Orman Bakanlığı, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi yetkilileri ile birlikte rekolte tahminlerini açıklarlar. Bir başka deyişle üretimin gerçekleştiği bölgelere giden veya oradaki yetkililerle görüşen araştırmacılar rapor sunarlar ve önümüzdeki sezon yaklaşık ne kadar ürün elde edileceğine dair tahminlerde bulunurlar. Bu açıklamalar o sezonun ürün fiyatlarını, yıllık alım-satım planlarını, hatta ihracat ve ihracatı etkiler. Dolayısıyla Ekim ayı zeytin sektörü oyuncuları için gözlerin ve kulakların dört açıldığı bir aydır. 
Bir paragrafta açıklayınca kelime çok sade duruyor ama aslında rekolte zeytin üreticisi için cidden büyük önem taşıyor. Şöyle ki, rekolte çok ise ürün bol olacak ve üretici de çok satış yapıp kazanç elde edecek diye seviniyor. Ancak madalyonun diğer yüzünde, ürünün bolluğu rekabeti kızıştırıyor ve büyük alıcıların fiyatı düşük seviyelerde tutmasına yol açıyor. O zaman üretici, eğer acil para ihtiyacı yoksa, ürününü stokluyor. Bu sefer de elde kalan ürünler bir sonraki sezona kalıyor. Kimisi yeni sezon ürünüyle karıştırıyor kimisi daha çok bekletip sonunda ucuza elden çıkarıyor. Ya ürünün kalitesinden ödün veriliyor ya da kardan. Her iki koşulda da ürün de üretici de zarar görüyor.
 
Peki diğer olasılığa bakalım. Rekolte az ise bu sefer üretici elindeki ürünü daha da sıkı tutmanın derdine düşüyor. Ürününe en yüksek fiyatı verecek alıcıyı bulmayı bekliyor. Eğer şanslıysa gönlünden geçen rakama satışı yapıp kazancını elde ediyor. Ama elinde olmayan mücbir sebepler söz konusuysa ya da bazı spekülasyonlarla sektör yönlendiriliyorsa o zaman mecburen ürününü mevcut fiyatlardan satıyor. Elbette zarar etmiyor ancak bir sonraki sezon için umutlu olmakta zorlanıyor.
  
Bu iki senaryo da yalnız Türk çiftçisinin durumunu ortaya koyuyor. Neden derseniz, Türk çiftçisi ürettiği zeytinyağına kilo başına 80 Kuruş prim desteği alırken Avrupa’daki çiftçi 1 Euro’dan fazla destekleniyor. 1 Euro an itibariyle 10 TL’yi geçmiş durumda. Avrupa’daki üretici piyasada fiyat oluşumu konusunda bizim çiftçimizden daha rahat çünkü Avrupa Birliği’nin kendisini destekleyeceğini biliyor. Avrupa Birliği tarım sektörünün “stratejik” olduğunun fazlasıyla farkında olduğu için her zaman üreticisinin sorunlarına kulak verip, onu rahatlatmak ve halkın güvenilir, sürdürülebilir miktar ve kalitede gıdaya ulaşmasını sağlamak üzere çiftçisine her yönden destek sunuyor.
 
Uzun lafın kısası, Türk zeytincilerinin varlıklarını sürdürebilmeleri için tarım politikalarının gözden geçirilmesi ve yöneticilerin daha yapıcı davranması, çiftçilerin birlikte hareket etmesi, sivil toplum örgütleri aracılığıyla ortak kararlar alması, hayat memat meselesi.