Kıskançlık

Yazar : Berk YÜKSEL
Konu : Felsefe

Kıskançlık birçok insanın yaşamını etkileyen rahatsız edici duygulardan birisidir.

Ertuğrul Özkök: "Kıskançlık, ölümle şehvet, cehennemle cennet arasındaki en tehlikeli sınırdır."

 

“Kıskançlık birçok insanın yaşamını etkileyen rahatsız edici duygulardan birisidir. Kıskançlıkla birlikte çoğu zaman öfke, değersizlik, mutsuzluk, yalnızlık ve çaresizlik gibi duygular da yaşanır. Bu duygulara değersizlik ve özgüvensizlik ile ilgili düşünceler eşlik eder.”Kıskançlık hem sahip olduğunu yitirebileceği, hem de başkalarının sahip olduğuna kendisinin de sahip olması gerektiği düşünüldüğünde hissedilebilen bir duygudur.” Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum, hasetçiliktir.

 

Konumuz karı kocanın, sevenlerin birbirini kıskanma şovları değildir. Yarışma hastalığıdır. "Sende var, bende niye yok" olarak düşünen zihniyetin kapıldığı illettir esas mevzu. Kopya yaşamlardır. Görüp isteme, başkasının hayatına sarkma, kendi zevkini ve kendi hayatını değil başkalarının hayatını ve zevklerini kopyalamaktır. Kıskanarak delice istemek hem maddi hem de manevi açlıktan ileri gelir. Madde açlığı para, makam, şan, şöhret, eşya, mülk yarışı şeklindeyken, manevi sarkıntılık ise huzur, sevgi, mutluluğu kıskanmak gibi olabilir. Bu lanete kendini kaptıran sürü insanı içten içe bir kurt gibi gerek kendini gerekse yakın çevresini kemirir durur. Sürekli istekleri ile ilgili boş boş konuşur. Akıl mevcut olmadığı için görür ve ister, maymun iştahlıdır ve inanılmaz açtır. “Kendisini yetersiz ve değersiz gören ya da değerlilik duyguları dış etkilerden çok kolay etkilenen kişilerin çoğunlukla kıskanç oldukları görülmektedir.”

 

“Kıskançlık yaşayan kişiler özgüvenlerini ve özsaygılarını korumakta zorlanırlar. Kıskançlık yaşayan kişiler yaşandığını düşündükleri rekabette yarışı kaybedeceklerini düşünerek kendilerini değersiz, önemsenmeyen, sayılmayan ve sevilmeyen bir insan gibi hissederler.” Descartes: "Kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur." diyor. Kimilerine göre ise “özgüven eksikliği duyan eksik insanların gösterdiği davranışlardır ve aşağılık kompleksinden ibarettir”.

 

“Kıskançlık kişinin kendisine ve çevresine zarar verme aşamasına geldiğinde bir problem haline dönüşmektedir.” diyor psikolog Müge Emeksiz.“Psikiyatr Dr. Kemal Sayar'a göre kıskançlık, daha çok özgüven eksikliğinden kaynaklanan bir duygu durumudur.  İnsanlar, özgüvenlerinde düşme olduğu zaman, kendisini yetersiz hissetmeye başlar ve bunun sonucunda elinde olanı kaybetme korkusuna düşer.” 

 

Kendinden emin olmayan, kendi olumlu ve olumsuz yanlarını göremeyen veya görmek istemeyen, kendine sorduğu yüzleşme sorularını yanıtlayamayan, olgunluğa ulaşmamış kişi,  herkesi kıskanmakla ve herkesle delicesine yarışmakla yaşamını heba eder. “Kıskançlık; incinmiş ruhların sadizmidir.” Sonun başlangıcıdır.

 

“Kıskançlık sadece eylemde değil, konuşmalarda bile hissedilen, farkına varılabilen bir duygudur. İnsanın sahip olduğu şeylere karşı, az veya çok zaafının olduğu bir gerçektir. Şayet bu durum onu boğuyorsa, bu hal beşeriyet çukuruna düşmedir. Akıllı insanın yapacağı şey, ilk hamlede kendisini tarumar eden bu duygudan kendini kurtararak, aklın ışığında insanca yaşamaktır.”

 

Kıskançlık ve ileri düzeyi olan haset bu duygulara can veren kemirgeni yer bitirir. Sevgi, paylaşma kıskanılır, "Sende var, bende niçin yok", “Ben de, ben de…”, “Benim neyim eksik” söylemleri herkesi ve her şeyi kıskanan, ne görürse isteyen, kopya yaşamlar süren maymun iştahlı güruhun temel söylemidir. Evrensel, bilinçli, gerçek insana beyhude yaşayan sayısal yığıntı kümesinin göze sokarak yaptığı değersizlikler maalesef rahatsızlık verir.

 

“Dozunda kıskançlık normaldir, sevginin ve bağlılığın bir göstergesidir.” avam yaklaşımı veya “seven insan kıskanır” klişesi hatta ekolü bu ömür törpüsü rezalete uydurulan kılıflardır. Kem gözlerle asla dolmayacak içindeki derin karanlık boşluğu gördüğünü istemekle dolduracağını umar. Sevgiyi bir ortamda görünce gözü seğirir, onu kazanmak için yeni bir başlangıç yapmaz sadece ister. Hiçbir şey için çabalamaz, duruma göre tutum takınmaz, gelişmez, değişmez, yenilenemez ama ister ve durmadan ister. Lanetlenmiş gibi durmaksızın her şeyi ama her şeyi ister. Sevgiyi görür kıskanır, mal-mülk onun cebinden çalınıp alınmış gibi kıskanır, bir hayırlı olsun diyemez, boğazı düğümlenir. Açlık, doymak bilmezlik, yarışma hastalığı, tamahkârlık, sürekli daha fazlası için yanıp tutuşma kem gözlerden dışarıya yansır. Sevgi kumkuması, masum görünüşlü insanımsıların ortaya koyduğu davranış biçimleri o denli çirkin olur ki; bundan iğrenir ve o var olmayan ancak mekânda yer kaplayan kütle sahipleri görülmeye bile tahammül edilmez.

 

Bu ruhunu yaşarken teslim etmiş şahsiyetler yaşamı sadece kendilerine değil yakınlarına da zehir ederler. Onların içlerindeki kurt onları yiyip bitirirken yakın çevre de bu acınasılardan ciddi manada etkilenir. Ortak özellikleri sürekli, hiç durmaksızın dedikodu yapmaları ve ortamda olmayan kıskandıkları kişileri iğrenç sohbetlerinde anmalarıdır. Bu şahsiyetlerin ruhları kanserdir. 

 

Kızılderili kabilelerinin dilinde karşılığı olmadığı söylenegelir. Mesele bir açıdan da tatmin meselesidir. Doymak bilmez açlık ve tamahkârlık kıskançlığı da beraberinde getirir. Eşi annesinden kıskanmak, arkadaşın arkadaşı kıskanması, aldığını, yaşam stilini kıskanmak kendine hâkim olamayan insan görünümlü insanımsının yaşam biçimidir. Onlar enseye yapışan kenedirler ve çevrelerinin, ailelerinin ve yakınlarının mutluluklarını emerek beslenirler.

 

Çok güçlü ve yıkıcı bir duygudur, ilk cinayetin sebebi olarak da gösterilir. Konfüçyüs tarafından bir yenilgi olarak tasvir edilen duygudur. Prof. Dr. M. Kerem Doksat: “Aşırıya kaçan ve kişinin işlevselliğini, ilişkilerini bozan her türlü kıskançlık marazidir, yani hastalıklıdır.” diyor.

 

Kıskançlığın bir adım ötesi hasettir ki bu kıskanılanın sahip olduğunu yitirmesini istemek ve hatta bunun için harekete bile geçmektir. Haris, zekâ özürlü, yakıp yıkıcının hedefi mutluluğu yıkmaktır. Dedikodu, yalan kıskançlıkta zirve yapan insanımsının yapısıdır. O, kendi karanlık dünyasında hep diğerine göre daha şahsızdır. Duygusal yoksunlukları ve eksiklikleri onu eziklik söyleminin öncüsü yapar.

 

Kıskançlık ve haset damarlarında dolaşan yitik varlık kendi hakkında sitayişle konuşmaya da bayılır. Ezik yığın yani kafasız sürü abartır, yarışır, sohbetlerde işine gelmeyen konularda şişer ve kızarır. Bu toksik duygu onun söylemini, düşüncesini ve eylemini yönlendirir. Bir fare gibi kendini ve çevresini kemirir. Hasede gark edip yerleştiği bünyeyi yer bitirir. Kendini kontrol etmek, sorgulamak ve kendine hâkim olmak onların sözlüklerinde yer almaz.

 

Bir görüşe göre: “Ebeveyn tarafından çocukluğunda yeterince ilgi ve sevgi görmeyen, aşağılanan, insan yerine konmayan, fikri sorulmayan çocuk, kendine güvensiz bir kişilik yapısına sahip olmaktadır. Kıskançlığın en büyük nedenlerinden biri bu aşağılık duygusudur.”

 

“Bu doğal bir duygudur, koyuver gitsin, kasma, kendini tutma, yaşa içinden geldiği gibi” tipinde birkaç tahtası eksik ekolden gelenler burada da sazı mutlaka ele alacaktır. “Koyuver gitsin” ekolü her konuda disiplinsizliğin, laçkalığın, rezilliğin ve karaktersizliğin savunucu bir neferidir.

 

Kıskançlıktan çatlayan kem gözün yaşamı ile ilgili hayatına çekmek istediği ne varsa gerçekleşmez ve tam olarak neden korkuluyorsa o mutlaka ama mutlaka gerçekleşir. Kıskançlığın yakıp kül ettiği ruhlar, “ben de ben de, benim neyim eksik” diye inleyerek yaşamlarını heba ederken maddenin sahibi olmadığını sadece yanında olduğunu bilen insan gibi insan bu güruhu yakın menziline sokmaz ve bu kemirgen duygunun da kendine hâkim olmaması için ömür boyu bilinçli bir şekilde savaş verir. İnsan ve insanımsının yani havass ve avamın yolları ve seçimleri öyle farklıdır ki güruh bundan da rahatsız olur. “Yaa boş ver abartma ya, rahat ol, idealist olma, her şeyi kontrol edemezsin, hissettiğin gibi yaşa, sal gitsin”cinin kepaze yaşam yolculuğunun hiçbir durağında insan gibi insana rastlamak mümkün değildir. 

 

Yolcu, kendi özgün yolunda özgür iradesi ile kendisi yürür; o kalıplara sığmaz onları yıkar. O, engel koymaz, engelleri kaldırır. Yolculuk bireyseldir. O düşünür, kendini yine kendinden daha iyi kimsenin bilemeyeceğini bilir. Yolcu bir başkasınca ya da bir toplulukça yetiştirilmez; o, kendi kendisini yetiştirir. Sürü insanı ise yetiştirilir, tornadan çıkmış gibidir. Sürünün birbirinden farkı yoktur. Kıskançlık gibi erdemsizlikleri dahi normal görüp çevreye pazarlayan amaçsız silik yaşamların ahmakça mutlu kahramanıdır. Kalıplara girer, sorgulamaz, duygu ve düşüncelerinin hâkimi değil, onlara koşulsuz şartsız teslim olmuş bunu bile değer diye pazarlayan topluluktur. İnsan gibi insan, kendi yolunda yürürken ezkaza yaşamına bir mecburiyetten girmiş insanımsının sirayet etme çabası karşında mesafesini koruyarak sürü insanını belli bir çapın içine asla sokmayacaktır. Sürü insanının en temel özelliği sürüsel yaşamına bir koyun daha katmak iken, insan gibi insanın amacı ise koyunları uzaktan gözlemleyerek özgürce kendi kişisel menkıbesini gerçekleştirir. Yaşam macerasında bir konu mankeni değil, kahramanın kendisidir…

 

Hz. Muhammed: “Kendinizi kıskançlıktan uzak tutunuz; çünkü ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, iyi davranışları yer bitirir.”

 

Kaynakça:

http://www.sufizmveinsan.com/cuma/kiskanclik.html

http://www.hurriyet.com.tr/saglik/8381764.asp

http://www.tdk.gov.tr 

http://www.hurriyet.com.tr/saglik/6558383.asp?gid=161

http://www.psikologunuz.com/kiskancliktv.htm

http://psikoloji-psikiyatri.com/kiskanclik.html ; Prof. Dr. Erol Özmen