Dünyanın Öteki Ucundaki Ülkeler

Pasifik ada ülkeleri, dünyanın en büyük okyanusu üzerinde dağınık bir şekilde bulunan, toplam yüzölçümleri 553.959 km2 olan (Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin toplam yüzölçümlerinden biraz fazla) çok sayıda irili ufaklı kara parçasından oluşmaktadır. En büyük ada ülke olan Papua Yeni Gine, bu alanın %83’üne sahiptir. 

Okyanusun ortasında bulunan, tropikal bitki örtüsü ile kaplı bu ülkeler, kartpostal resimleri gibi muntazam görüntüler oluşturmaktadır. Genellikle büyük ülkeler tarafından yaptırılmış yarı beton, yarı deniz kumu yollarının kenarlarında palmiye ve hindistan cevizi ağaçları ile tek katlı evler bulunmaktadır.  Evler, genellikle camsız ve hatta bazı bölgelerde duvarsız yalnızca çatıdan ibarettir. Dinin günlük hayatta önemli bir yer tuttuğu ülkelerde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kökenli Hıristiyan misyonerlik faaliyetleri oldukça yoğundur ve çok sayıda farklı tarikat, kendi topluluklarını oluşturmuştur. Yine de küçük Müslüman ve hatta Budist topluluklara rastlamak mümkündür. 

Bu ülkelerde nüfusun büyük kısmı kırsal bölgelerde yaşasa da, şehirleşme oranı da hızla artmaktadır. Tropik siklonlar, seller ve kuraklık gibi iklimle bağlantılı felaketler, ada ülkeleri için büyük tehdit oluşturmaktadır. Gıda yetersizliği ve insanların gıdaya erişiminin zorlaşması, bu felaketlerin birincil sonucu olarak belirmektedir. Küresel sıcaklığın artması, deniz seviyesinin yükselmesi ve iklim şartlarında meydana gelen ani değişimlerin sıklığının artması, bu ülkelerde yaşayan insanları iklim değişikliklerinden en olumsuz etkilenen insan topluluğu haline getirmiştir. 

Pasifik Ada ülkelerinde yaşayan insanların kökeni ile ilgili birçok araştırma yapılmış, bu toplulukların, Güney Asya'da Endonezya ve Malezya arasında bulunan Polinezya ve Melanzeya'dan göç ettiği ancak köle ticareti sırasında büyük ülkelerce buraya getirilen Afrikalılar ile karışarak melez bir ırk oluşturdukları sonucuna varılmıştır.Uzun yıllar Fransa ve İngiltere’nin sömürgesi olan ve bağımsızlıklarını diğer sömürgelere göre çok sonra, 1970’li yıllarda elde eden bu ülkeler, bağımsız ve istikrarlı ekonomileri tam anlamıyla tesis edememiştir ve birçoğu, hala dış yardımlar ile ülke dışında yaşayan vatandaşlarının ana karaya gönderdiği yardımlara bağımlı olarak yaşamaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda, Tayvan ve Japonya ile ABD, başlıca bağışçı ülkeler olurken, Canberra ve Wellington Büyükelçilerimizin girişimleriyle, ülkemiz de kanalizasyon sisteminin kurulması (Marşal Adaları), tarımsal araştırmalara destek (ekmek ağacı, Samoa) gibi projelere hibe sağlamıştır. Ada ülkelerinden 5’i, Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler listesinde bulunmaktadır (Tuvalu, Kiribati, Vanuatu, Samoa ve Solomon Adaları) bu statü de ülkelerin uluslararası kaynaklardan daha çok yararlanmasına imkân tanımaktadır.  

Günlük hayatta büyük öneme sahip gıda maddesi, adalar arası ticarette de başlıca ürünlerden biri olan “kava”dır. Buraya özgü bir bitkinin köklerinden yapılan kava içkisi alkol içermemekle birlikte yatıştırıcı etkiye sahiptir. Kava, bir ritüel havasında, hindistan cevizi kabuklarıyla sunulmaktadır. 

Bağımsızlıklarının ilk yıllarından itibaren, bölgedeki birçok hükümet ihracat yapıp, döviz girdisi sağlayabilmek için tarım ürünü ve canlı hayvan yetiştiriciliğini teşvik etse de ve ormanlık alanların bir kısmının tarıma açılmasıyla yetiştirilen tarım ürünlerinde artış sağlansa da, ürünlerin ihraç edilmesi hedeflendiği için pirinç ve un başta olmak üzere, yerli ürünlerin çoğunun fiyatları ithal ürünlerden daha yüksek olmuştur. Bu nedenle, ucuz ithal ürüne bağımlılık, nüfus ile birlikte her geçen yıl artmıştır. 

Bölgede, tarım alanlarının yüzde 70’inde sulama sistemi olmadığı için, su ihtiyacı yağışlar ile giderilmektedir. İklim değişikliklerinin tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkilerinin nedeni de budur. Bu nedenle, bir yıl boyunca tarımsal üretim anlamında net ihracatçı olan bir ülke, sonraki yıl hava koşulları nedeniyle gıda ihtiyacının karşılanması için tamamen dışa bağımlı bir ülke haline gelebilmektedir. Öte yandan, okyanusun sıcaklığı ile nem oranındaki değişimler ve siklonlar, hem tarım, hem de adalar için hayati önem taşıyan balıkçılık üzerinde yıkıcı etki oluşturmaktadır. 

Birleşmiş Milletler Dünya Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), Pasifik Bölgesel Çevre Programı ve Güney Pasifik Üniversitesi’nin 2008 yılında yürüttüğü çalışmaya göre, iklim değişikliklerinin bu etkilerini kontrol altına alacak önlemler veya gerekli adaptasyonlar hayata geçirilemezse, tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörlerindeki ekonomik kayıpların, 2050 yılında sırasıyla Fiji ve Kiribati’nin 2002 yılındaki milli gelirlerinin %2-3’ü ile %17-18’ine yaklaşacağı tahmin edilmektedir.

1990’lı yıllarda, balık ve deniz ürünleri tüketiminin küresel ortalamanın bir hayli üstünde olduğu bölgede, deniz ürünlerinin %70’ten fazlasının ihraç edilmesi ve balıkçılık sektörünün Avustralya ve Yeni Zelandalı firmaların himayesinde olması nedenleriyle, son yıllarda fiyatlar yükselmiş ve yerel tüketim düşmüştür. 

Tüm bu ekonomik, üretim ve iklimsel sorunlar, küreselleşmenin sonuçlarından olan beslenme tarzlarındaki değişiklikler ile birleşince, obezite ve obezitenin doğurduğu bulaşıcı olmayan hastalıklar, iklim değişiklikleri ile birlikte bölgedeki insanlar ve hükümetler için en büyük tehdit olarak öne çıkmaktadır. Gıda tüketiminde dışa bağımlılık, ucuz ithal ürüne yönelmeyi kaçınılmaz kılarken, bu ürünlerin büyük kısmı da sağlıksız gıda olmaktadır. Geleneksel olarak deniz ürünleri ve doğal meyveler ile beslenen bu toplumların beslenme alışkanlıkları değişmekte, pirinç ve un en çok talep edilen besin maddeleri haline gelmektedir. Bu bölge, bazı çevrelerce bu durumu anlatmak için ortaya atılan “Beslenme sömürgeciliği”,  “coca cola kolonyalizmi” gibi kavramlara tam anlamıyla örnek teşkil etmektedir.

Kötü beslenme sebebiyle, bölgede 25 – 64 yaş arası nüfusun %40’ı şeker hastasıdır ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu oranın, 2025 yılında iki katına çıkması beklenmektedir. Kalp hastalıkları ve diğer sağlık sorunlarının, zaten istikrarsız olan ekonomilere getireceği yük ise bu ülkelerin başa çıkamayacağı boyutlara ulaşacaktır.