Tarımın Temeli Toprak

Toprak gerek bitkisel, gerek hayvansal üretimin temelidir. Bitkinin ayakta durmasını, köklerinin rahat gelişmesini sağlayan topraktır. Toprak bitkinin besin ve su ihtiyacını karşıladığı ana kaynaktır. Hayvansal üretimde de hayvanların bitkilerle beslenmesi esastır. Ancak hayvanların toprak zeminde doğal davranışlarını sergilemesinin hem hayvan refahı açısından, hem de sağlıklı üretim açısından önemli olduğu da bir unutulmamalıdır. 

Teknolojik gelişmeler sonucu topraksız tarım uygulamaları gibi, kafes tavukçuluğu gibi toprakla bağı kesilmiş üretim modelleri ortaya çıkmıştır. Bu gün için toprak üzerinde yapılan tarım ürünleri ile topraksız tarım sonucu elde edilen ürünler arasındaki kalite değerlerini inceleyen bir araştırmaya rastlanmamaktadır. Kafes tavukçuluğu ve “Free Range” (Gezen Tavuk) üretim karşılaştırmalarından bahsedebiliriz. Ancak konvansiyonel ve organik tarım ürünleri arasındaki karşılaştırmalar olsun, topraksız tarımda organik kökenli gübre, suni gübre ile elde edilen ürünler arasındaki karşılaştırmalar olsun bu konuda yapılacak çalışmaların sonuçları konusunda bazı fikirler edinmemizi sağlayabilir.

Topraksız tarım modelinin gelişmesinin ana nedeni tarım topraklarının kirlenmesi ve hastalık zararlıların kontrol altına alınmamasıdır. Oysa bu topraktan değil, toprakta yapılan tarımsal faaliyetlerde yapılan hatalardan kaynaklanmaktadır. 

Tarımın temeli olan toprak, bir ekosistem olarak değerlendirilmelidir.  Ve yine tarım toprağındaki eko sistemin çökmesi sorunundan bahsedilmelidir. Tarım topraklarında ana beslenme unsuru üretimi yapılan bitkidir. Ekosistem çöktüğünde ana besin unsuru ile beslenen canlıların varlığını sürdürme şansı artacaktır. Yani tarım ürünleri ile beslenen canlıların başarılı olacağı bir ortam hazırlanmış olur.

Konu hakkında bilgi sahibi olanların tahmin edebileceği gibi aslında ekosistem içerisinde varlığı sorun yaratmayan toprak canlıları ekosistemin bozulması sonucu fazla üreyerek hastalık ve zararlı etmeni haline gelir. Kullanılan kimyasal ilaçlar ancak sorunu büyütür. Bunu çoğu kişi yalnızca “doğal düşmanlar”la açıklar ki bu olanı anlatmak açısından yeterli değildir. Doğal dengede yalnız beslenme zinciri etkin değildir. Rekabet, dayanıklılık, uyum sağlama ve gizlenme gibi unsurlar da vardır. 

Doğal düşmanlar, yani hastalık ve zararlıları kontrol eden avcı ve parazit böcekler ile hastalık etmenlerinin kimyasal ilaçlardan daha fazla etkilenmesinin nedeni sayısal olarak az olmaları ve yaşam döngülerinin doğrudan avladıkları canlılara bağlı olmasıdır. Kimyasal ilaç kullanımı sonucu üreme düzenleri bozulmakla kalmaz, aynı zamanda avladıkları canlılar da ortadan kalkar. Ve yeni nesiller de büyüyemez. Oysa pek çok tarımsal zararlının yıl içerisinde birden fazla kez döl verdiği ve elverişsiz koşullarda çok uzun süre toprak altında uyanmadan kalabildiği bilinir.

Bunun temel nedeni bitkisel ürünlerle beslenen canlıların genel özellikleri değildir. Aslında onların rekabet ettiği canlıların anormal olan kimyasal mücadeleye ve insan müdahalesine karşı uyum sağlayamamalarıdır. Başka şekilde anlatırsak doğal uyum sağlama becerileri yüksek olan canlılar insan müdahalesi gibi olağanüstü durumlara adapte olamadığından ekosistemden silinirler. Bu durumda adaptasyon, gizlenme ve üreme açısından en başarılı olan canlılar ekosistemde hâkim hale gelmektedir. Bu canlılarla baş etmek mümkün olamamaktadır. Zira insan faaliyetleri karşısındaki adaptasyon yetenekleri ile en güçlü zehirlere karşı doğada varlıklarını korumaları mümkündür.  

Aslında bitkisel üretim açısından zararlı canlılar arasında bir rekabet bulunsaydı, biz bu canlıların karşısında ortama daha az uyan, kimyasallara daha az dayanıklı ama ekosistemin doğal işleyişi açısında daha başarılı canlıların bu gün sorun haline gelen zararlılarla rekabete girdiğini ve onların üremesinin kontrolüne katkı da bulunduğunu da görebilecektik belki de.

 

 

 Ernst von ASTER; Prof.Dr., İlkçağ ve Ortaçağ  Felsefe Tarihi, 3 Baskı, Syf. 110;İm Yayım Tasarım, İstanbul, 2005

 Lucy, 1974 yılında Fransız Maurice Taieb ile Amerikalı paleontolog Donald Johanson’un ekibinin Doğu Afrika’da Etyopya’nın Hadar bölgesinde bulunan yaklaşık dört milyon yıl yaşındaki 105 cm boyundaki Australopithecus afarensis fosili. (Isaac ASİMOV, Bilim ve Buluşlar Tarihi, İmge kitabevi, sayfa-676, 2006, İstanbul)

 Metin ÖZBEK; 50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 1. Baskı, İstanbul, 2010

Nazmiye GÜNEŞ ve ark.; Alternatif Barındırma Sistemlerinde Yetiştirilen Tavukların Biyokimyasal Kan Parametrelerindeki Değişikliklerin İncelenmesi, Uludag Universitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 21, 39-42, Bursa, 2002

 Necmettin ÇEPEL,. Ekosistem Kavramı ve Ekosistem Amenajmanı. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Sayı 61,  Sayfa 139-152

 Ahmet ŞEKEROĞLU; Musa SARICA, Serbest Yetiştirme (Free-Range) Sisteminin Beyaz ve Kahverengi Yumurtacı Genotiplerin Yumurta Verim ve Kalitesine Etkisi, Tavukçuluk Araştırma Dergisi 6 (1), Sayfa 10-16, 2005