Mevcut risklere karşın tarım sektörünü bankalar için cazip kılan faktörler nelerdir?

Tarım sektörünün ulusal ekonominin seyrini belirleyen dinamiklerden belirgin bir biçimde ayrılan kendi dinamikleri ve kendine özgü bir konjonktürü vardır. Bu durum tarım sektörüne neredeyse başka hiçbir alanda görülemeyecek bir özellik kazandırmaktadır.  Bu özellik, sektörün kendi krizlerinin ve başarılı dönemlerinin genel ekonomik konjonktürden bağımız olarak gerçekleşmesidir. Bu durum, yukarıda değindiğimiz riskler nedeni ile ekonominin diğer alanlarında her şey yolunda iken, tarım sektörünün kriz yaşaması şeklinde olabileceği gibi, bunun tam tersi de olabilir. Örneğin ekonomik kriz ya da durgunluk dönemlerinin etkisi sanayiden turizme, inşaattan lojistiğe kadar ekonominin genelinde hissedilir. Nitekim tüm ekonomik birimler bu sektörlerce üretilen mal ve hizmetlere olan taleplerini düşürürler. Ancak tarımsal mallar çoğunlukla zorunlu gıda mallarıdır ve tarım sektörünün ürettiği bu mallara olan birim talep, bir ekonomi prensibi olarak katı (yani sabit ya da sabite yakın) kabul edilmektedir. Sırf bu açıdan baktığımızda dahi riski dağıtarak yukarıda belirttiğimiz kredi riskini nispeten azaltma anlamında en efektif alanlardan birinin tarım sektörü olduğu söylenebilir. Ancak sektörün bankalar açısından asıl cazibesi yukarıda ifade ettiğimiz gibi taşıdığı yüksek risktir. Bu şekilde söyleyince garip karşılanabilir. Ancak riskin bir ödünleşme gerektirdiği finansal bir prensip olarak kabul görmektedir. Bu durum her alanda vardır. Örneğin herhangi bir riske karşın sigorta yaptırdığımızda riskin gerçekleşme olasılığı daha yüksekse bizden de daha yüksek bir sigorta primi keserler, tahvilini satın aldığımız kurum ya da devletin temerrüt olasılığı daha yüksekse kazanacağımız faiz oranı da aynı ölçüde yüksektir. Tarım sektörünün finansmanında da üstlenilen riskin yüksekliği bu riski göze alan kurumlar olarak bankaların “riskin ödünleşme gerekliliği prensibi” doğrultusunda daha yüksek bir getiri, diğer bir ifade ile risk primi dahil edilmiş bir faiz geliri elde etmeleri ile sonuçlanmaktadır. Ancak yüksek risk, gelirin elde edilememe olasılığının bir karşılığıdır ve yüksek gelir beklentisi temerrütle, yani borcun ödenememesi ile de sonuçlanabilir. Zira ödünleşilen de budur. 

Tarım sektörünün finanse edilmesinde karşılaşılan zorluklar nelerdir?

Yukarıda değinilen riskler, aslında sektöre finansman sağlama noktasında, kendi içinde başlı başına önemli bir güçlüktür.  Ancak bankalar açısından herhalde en büyük zorluk kayıt dışılık ya da kayıt alına alınan üretim bilgisinin güvenilirliği sorunudur. 

Tarım sektörüne kullandırılan kredilerde öne çıkan alanları nelerdir? Bu konuda geleceğe dair öngörüleriniz nelerdir?

Tarım sektörüne açılan kredilerin alt sektörlere göre dağılımını belli bir mantığa oturtarak açıklayabilmek, diğer bir ifadeyle dağılımın sebeplerine de değinebilmek adına soruyu işletme ve yatırım kredileri için ayrı ayrı ele almak yararlı olacaktır.  

Öncelikle işletme kredileri açısından, yani üretim giderlerinin finansmanı anlamında dağılıma baktığımızda, doğal olarak tarımsal ürünlerin GSYH'den aldıkları payla uyumlu bir plasman dağılımı söz konusudur. Bu bağlamda Büyükbaş hayvancılık ve Türkiye’de yaklaşık 8 milyon ha üretim alanı ile üretim deseninden alınan paya göre ilk sırada bulunan buğday üretimine açılan işletme kredileri hacim olarak öndedir. 

Geleceğe yönelik olaraksa tarımsal modernizasyon ve sulama olanakları belirleyici olacaktır. Örneğin sulanabilir olmayan tarım arazileri altyapı yatırımlarının gelişimine paralel olarak sulanabilir hale geldikçe bu tür bir değişim söz gelimi buğday yetiştiren bir çiftçinin artık nohut, mısır, pamuk vb. daha yüksek getirili ürünlerin üretimine yönelmesine sebep olacaktır. Diğer taraftan yine tamamen karlılık temelinde yapılan yatırımlara paralel olarak tarla tarımının pay olarak azalması, bunun yerine bu alanlara meyve bahçelerinin, ekolojik ve coğrafi koşulların izin verdiği ölçüde hayvan çiftlikleri ve modern seraların kurulması söz konusu olacaktır. Böyle bir durumda bankaların da bu yolu izlemesi kaçınılmazdır. Kısa vadede değil ama biraz fütüristik bir bakış açısıyla yakın gelecekte tarla bitkileri tarımının finansmanına açılan kredi plasmanının mutlak olarak artmakla birlikte, toplam içindeki payının azalacağı, biraz daha kurumsal niteliğiyle öne çıkan teknoloji yoğun ve birim karı daha yüksek olan alanların öne çıkacağını söylemek mümkündür.

Diğer taraftan, yatırım kredilerinin odak noktası işletme kredilerinden farklı olarak mevcut durumun gelenekselliğinin bir sonucu değil bilakis bu durumu kırmaya yönelik kar marjı yüksek ve teknoloji kullanımının yoğun olduğu alanlarda toplanmaktadır. Bu anlamda proje finansmanı olarak baktığımızda ise süt sığırcılığı, broiler tavukçuluk, modern sera yatırımları yatırım cazibesi yüksek alanlar olmaları nedeni ile yatırım sermayesi temininde kullandıkları kredilerin toplam hacmiyle öne çıkan alanlardır. Bunları kapama meyve bahçesi tesisi, küçükbaş hayvancılık yatırımları, balıkçılık ve diğer yatırımlar takip etmektedir. Bu alanların doyum noktasına ulaşması ise ancak uzun vadede mümkün olacağından herhangi bir mevzuat değişikliği vb. bir müdahale söz konusu olmayacağı düşünülerek mevcut plasman bileşiminin yakın gelecekte de geçerliliğini koruyacağı düşünülmektedir. Bunlar içinde kısa vade de tavukçuluk yatırımlarının artması uzun vadede ise denizlerdeki balık stokunun azalmasına paralel olarak, halihazırda dahi büyüme ve ihracat verileriyle göz dolduran kültür balıkçılığının diğerlerinden olumlu yönde ayrışabileceğine dair bir öngörüde bulunmak mümkündür. 

Genel olarak, insanların yaşamsal ihtiyaçlarının merkezinde yer alan hububatlar gibi en temel ürünlerin üretimini gerçekleştiren tarla bitkileri üretimi ve bu alana plase edilen kredi hacmi ancak nüfusa paralel olarak artabilecekken, daha çok ticari boyutuyla ön plana çıkan ve endüstriyelleşme eğilimindeki alanlara, yani yüksek yatırım sermayesi ve buna karşın yüksek birim kar marjı sağlayan otomasyonlu sera, bodur anaçlı kapama meyve bahçeleri ve modern hayvancılık tesislerine kullandırılan kredilerin çok daha yüksek oranlarda bir artış göstereceği yönünde bir öngörüde bulunmak herhalde yanlış olmayacaktır.