Kuş Beyinli…

Kuş beyinli der geçeriz, pek te iyi anlamda kullanmayız.

Kuş beyinli der geçeriz, pek te iyi anlamda kullanmayız.  Nedeni de kuş işte zaten minnacık, beyni ne kadar olacak ki. Küçücük bir şey, tek bildiği de uçmak, yemek, içmek, yumurtlamak ve neslini devam ettirmek. Eh her canlı da bunu yapıyor zaten demek ki bir farkları yok, kuş beyinliler işte. Benzetme yaparken birbirimize karşı olmaması gereken ama bazen de dayanamadan ettiğimiz laflar arasında yer alan karşımızdakini küçümsememiz için yeterli olan bir laf. “Kuş beyinli” iyi de acaba öyle mi? 

 

Kuşlar deyince de binlerce türü var ben bu yazımda leyleklere odaklanacağım ve hemen bu sene yaptıkları göçün uydu teknolojisi kullanılarak yapılan izleme sonucunu sizlerle paylaşacağım.

 

İnanılmaz değil mi? O minnacık narin bedenler binlerce kilometre uçuyor ve hedefi şaşmadan buluyor. İzlenenlerde uydu vericisi var her birinin adı da var. Gelin daha yakından bakalım takip ettikleri rotaya, Akdeniz’e doğru yaklaşalım.

 

Öyle ya yolda diğerleri yorulacak olsa süzül in aşağıya dinlen ye iç sonra yola devam.  Peki ya Akdeniz üzerinden geçenler? Onların dinlenme şansları hiç yok. İlla da mutlaka da uçacaklar. Yüzlerce kilometre dur durak olmadan yere inme şansı olmadan. Kuş beyinliler işte neden kara üzerindeki rotayı seçmezler ki? Daha yakından bakalım şu rotalara diğerlerini göstermeden sadece denizden geçerek göç edenlerin rotasına.

 

En solda olan Ayşe’miz. Ayşe göç ederken Sina yarımadasını 27 Mart 2015’te terk ediyor 28 Mart’ta Kıbrıs’a ulaşıyor 29 Mart’ta da Ankara’ya geliyor ve bir gün mola veriyor. Kıbrıs olunca da hep Ayşe seyahate çıkabilir sözü geliyor insanın aklına ama bu Ayşe başka Ayşe minnacık bir kuş. Peki, ne oluyor da nasıl oluyor da Ayşe bu kadar mesafeyi yemeden içmeden durmadan kat edebiliyor. Dile kolay iki günde tam bin kilometre. Dur durak vermeden. Zaten Sina’ya gelene kadar kat ettiği yol en az 6000 km birde bunun üzerine hem de denizden geçerek Kıbrıs’ta bile mola vermeden 1000 km daha. Resmine bakın Ayşe’nin ne kadar narin, orasında burasında enerji depolayacak bir yeri de yok garibin. İnce narin bir leylek. Hadi beslenmedi peki su da mı içmez bu garibanlar, aç susuz nereye kadar. Allahtan üzerlerinde uydu ile takip edilen sistemler var da bu kat edilen mesafelerin gerçek olduğunu anlayabiliyoruz yoksa insanın inanası gelmiyor, hadi canım sende diyesi geliyor.

 

Ayşe Sina Yarımadasının kuzeyine 26 Mart’ta ulaşıyor ama bir gün duraklıyor. Sonra 27 ve 28’de 1000 km kat ediyor.

 

Gelin 26-27-28 Mart 2015’te bölgeye hakim olan hava koşullarına bir bakalım. Kuşlarımızı 1500 metreden uçurduğumuzu farz ederek bu seviyedeki hava koşullarına bakalım.

26 Mart 2015

 

26 Mart’ta Sina’ya gelen rüzgârlar kuzeyden gelmekte ama hemen Libya Mısır sınırından da kuzeye doğru sert rüzgârlar esmekte. Ayşe biraz yanlış yerde, buradan kalkıp rüzgâra karşı gitmeyi tercih etmiyor ve bekliyor. Ama neden bekliyor ki? Bir şeyler mi hissetti acaba? Gelen sistem kendisinden 1000 km uzakta, bildiğimiz kadarı ile bunu uzaktan algılaması imkânsız. 

 

26 mart tarihine birde başka uydudan bakalım o neler göstermekte.

 

Bizim coğrafyamızda Anadolu’dan değil ama Sahra’dan kalkan tozlar bulut ile buluşunca birde bunun üzerine güneş enerjisi eklenince ortaya bol amino asitler, kullanıma hazır demir eser elementler çıkmakta. Bunların birleşimi ne oluyor derseniz ben de bunu size söyle açıklayabilirim. Bulut içerisinde helva yapıyorsunuz bol amino asitli yani bol proteinli. Bu bol proteinli veya bir başka anlatımla bonfile dolu hava kütlesi 26 Mart’ta batıda Ayşe doğuda ve Ayşe bunu hissedip bekliyor. İşte bu bir doğa mucizesi aslında.

 

27 Mart Ayşe’nin ve sürüdeki diğer kuşların göç hazırlıkları başlıyor. Başka tarihlerde gelen diğer gruplar İsrail Lübnan Suriye kıyılarını takiben göç ederken Ayşe’nin grubu havalanıyor ama hedef kara değil deniz. 

 

27 Mart’taki hava durumuna bakalım birde Ayşe’nin havalanmasının sebebi neymiş acaba?

 

27 Mart’ta hava akımları Sina’dan Kıbrıs’a oradan da Anadolu içlerine kadar hızla akmakta. Sadece hava mı beraberinde bonfile de var. Ayşe’nin yapması gereken kanatlarını açmak. Hepsi bu. Sadece havada kalmak için değil beslenmek için de. Yok artık dediğinizi duyar gibiyim. Havada uçmayı biliyoruz ama ya havada beslenmek ne ola ki? Evet, havada beslene beslene geliyor bizim leylekler. Kanat açıyor dedik ya o aslında hem havada asılı kalmak hem de beslenmek için yapılan bir hareket. Belki leylek tüyü yazmak için kullanılmamış kaz tüyü kullanılmış ama geçmişte epeyce kaz sırf yazı yazmamız nedeni ile epeyce çıplak dolaşmış etrafta. Utanmıştır garipler ama kaderleri bu ya yolunacaklar ya da kursaklarına yağlı besin dolduracaklar her halükarda olmaması gereken şeyler ama yazı da o zamanlar başka şekilde yazılmıyormuş. Peki sistem nasıl çalışıyor. Kaz tüyü bir emme basma tulumba gibi. Mürekkebe daldırınca içine doluyor kağıda temas ettirince de yavaş yavaş mürekkebi bırakıyor ve yazı ortaya çıkıyor. Yani tüyün yapısında bağlı olduğu bünyeye veya bünyeden bir şeyler alıp verme kapasitesi var. İşte bizim leylek te aynen bunu yapıyor ve toz bulut güneş enerjisi ile besin dolu hale gelen bulutun içerinde veya altında kanat açıyor. Kanatlar havadan bonfileleri topluyor ve bünyesine aktarıyor. Hava akımı da zaten Sina’dan Anadolu’ya doğru. Oh keyif 6000 km yolda kaybettiklerin üzerine bir de kilo almazsa iyi. Leyleklerin kanatlarındaki tüyleri binlerce defa büyütünce karşınıza havaya açılan elek gibi bir şeyler çıkıyor.

Ayşe’yi anladık peki ya Sevim. O batı Akdeniz’den karşı tarafa deniz üzerinden 21 Mart 2015 günü geçmişti. Sevim daha temkinli idi, geçiş yapacağı yere 11 Mart’ta ulaşmış ama nedense 21 Mart’a kadar beklemişti. 21 Mart’ta ise yine o beklenen tozlu hava akımı oluşmuş ve Sevim’de göçe hazırlanmıştı. Tek yapacağı kanat açmaktı ve onu yaptı. Ertesi gün nereye ulaştı dersiniz? Macaristan’a.

İşte Sevim’in bir günde kat ettiği yol ve o güne ait uydu görüntüsü.

Sevimli bir kuş değil mi? Bekle bekle sonra gelen havanın içine otur ye iş gez dolaş hedefe doğru git. Yapacağın iş kanat açmak, hareket ettirmene bile belki gerek yok.

Biz acaba karşımızdakini küçümsemek amacı ile şimdiye kadar kullandığımız bu kelimeler ile karşımızdakine karşı hayranlık hislerimizi mi belirtiyoruz. Beklide bilmeden yaptığımız bu benzetme ile kuşlar bile bizi biraz daha kibar olmaya mı davet ediyorlardır.

Kuş beyinli deyip geçmeyin, keşke onlar kadar hissedebilsek. Sina’daki Ayşe’de bekledi Cezayir’deki Sevim’de. Nereden bildi gelecek havayı. Acaba onların teknolojisi ne olsa gerek, uyduları yok modelleri yok ama bin kilometre ötedeki hava akımını biliyorlar, bilinçli bir şekilde bekliyorlar ve tam da o hava gelince uçuşa başlıyorlar ve denizi geçiyorlar. 

Keşke kuş beyinli olabilsek?

One may think that birds having small brains cannot manage to handle complicated matters though the migratory ones manage to traverse thousands of kilometers and find their home grounds without a mistake. Their migration routes may cross over marine environments. So how can they manage to survive without feeding? What is the resın behind this fact? Would you like to learn? Then please continue reading.