Üreme ve Mitolojik Sembolizma

Konu : Felsefe

Semboller, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsan taşı yontmaya başlarken sembollerle düşünmeye de başlamıştır.

Semboller, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsan taşı yontmaya başlarken sembollerle düşünmeye de başlamıştır. İmgeler, simgeler, semboller ve efsaneler insan beyninin gereksiz ürünleri değildir. Bunlar bir gerekliliğe cevap verir ve bir işlevi yerine getirir.

Kadın bilincinin en derin tepkisi üreme yeteneğidir. Kadının üretkenliği hemen hemen her uygarlıkta doğanın ve toprağın üretkenliği ile eşdeğer tutulmuştur. Kadın ve toprak üretkenliğinin en eski sembolü ana tanrıçadır. 

Ana tanrıça; Sibirya’dan, Malta, Fransa, İtalya, İspanya ve Güney Amerika’ya kadar dünyanın her bir bölgesinde tapınım görmüştür. Ana tanrıça Asya’da Umay, Avusturya’da Willendorf, Anadolu’da Artemis ve Kibele olarak anılmıştır. 

Ana Tanrıça’nın doğurgan gücü simgeleyen heykelcikleri, kutsal törenlerde kullanılmaktaydı. Heykelciklerdeki büyüsel gücün bu törenlerle kadınlara geçtiğine inanılırdı. 

Toprağın ana, ölümün ve gömülmenin de ana rahmine dönüş olduğu fikri insanoğlunun kaderiyle ilgili mitolojik ve dinsel bakış açısını yansıtır. Heykelciklerin ölülerle birlikte gömülmesi, ölümsüzlük arayışının ve yeniden doğma beklentisinin bir sonucudur. 

Doğum, hayat, ölüm, yeniden doğuş, tohum ekme, ürünün büyümesi, hasat ve kış boyunca ölüm biçiminde bir döngü izlemekteydi. Bu heykelcikler, bereketi arttırması için tahılların içine konurdu. Ana rahmini simgeleyen mağaranın en gizli noktalarında bu heykellere tapınılırdı. 

Ana tanrıçaların biçimleri farklı da olsa hepsinde üreme organları abartılı görünürdü. 

Bu tanrıça simgelerinin hepsinin belli hikâyeleri vardı ve ayinler sırasında bu hikayelerle anılırlardı. 

Eski çağlarda yaşayanlar, her doğum ve ölümün bir kozmogoninin bir yansıması olduğuna inanırlardı. Buna göre her doğum, dünya ve hayatın ilahi yaratılışının bir tekrarıdır. Bitkilerin ve ürünlerin her ilkbaharda yeniden yaratılışı, hayatın yeniden başlayacağını gösterdiğinden, zamanın yeniden doğuşunu simgeler. Bir çocuğun doğuşu da kuşkusuz aynı düşüncenin ifadesidir.

Bebeği besleyen sütün esas kaynağı olan göğüsler, tanrıça heykellerinde abartılı gösterilmiştir. Oysa yüz hatlarına ait ayrıntılar ya belirtilmemiştir ya da çok silik olarak gösterilmiştir. M.Ö 25.000. yılına ait Wilendorf Venüsü bu tanrıçaların en tanınmış örneğidir. Bu heykel, insan yaşamının çok kısa olduğu bu dönemlerde doğumun önemine dikkat çeker. 

Doğurgan kadın teması, göğüslerin yanı sıra rahmi de ön plana çıkarır. 

Hayat ağacı, yüzyıllar boyunca karşımıza kadının ve yaşam vermenin bir sembolü olarak çıkmıştır. Hayat ağacı bir anlamda plasentadır. Bitki dalları kadın figürünün içerisinde resmedilir. Anadolu, Sümer, Hint, Eski İran, Altay, Eski Çin mitolojilerinde de bitki dalları ve ağaç sembolizmi doğurganlığın bir göstergesidir. Eski Çin inanışında her kadın içinde bir ağaç taşır ve annelerin karınlarında bulunan bu ağaçlardan çocuklar doğardı. 

Çatalhöyük, ana tanrıça inancının yoğun yaşandığı bir insan topluluğudur. Abartılı vücut hatları ile olan tanrıçalara, boğa ve inek kültünün bir sembolü olan boynuz eklenmiştir. Boynuzun anlamı esas olarak doğumun gerçekleştiği rahme benzemesindendir. 

İlkçağ insanlarının inançlarında bazı hayvanlar çok önemliydi. Boynuz, tanrıçanın elinde ya da başının üzerinde bulunurken, boynuzları arasına çocuk bulunan inek ve boğa başları bu hayvanların tanrıçanın kutsal hayvanları olduğunu gösterir. 

Mitolojilerde kadın ile inek sembolüne Yunan mitolojisinde rastlarız. Zeus’un karısı Hera’nın ineğe dönüşmesi veya inek kılığına girmesi, rahim şekline dönüştüğünü gösterir. 

Tanrıça’nın kutsal hayvanlarından bir diğeri leopardır. Leopar, sembolik anlamını esas olarak üzerindeki beneklerden alır. Benekler, kanı ifade eder. Leopar, Çatalhöyük’te tanrıça ile birlikte sanki onun bir parçasıymış gibi biçimlendirilmiştir. 

Kadın cinselliği, kadının cinsel temas olmaksızın kendi kendine üremesi, kadının adet döngüsünün ayın ritmi ile ilişkilendirilmesi, ana tanrıça kültünde yer bulmuştur. 

Ana tanrıça, ay ile sembolize edilir. Lunar döngü, kadının adet dönemi ile sıkı ilişkilidir. Diğer yandan ayın evreleri, kadın hayatının dönemlerini simgeler. Hilal bakire, yarımay olgunluğa erişmiş kadın ve dolunay menopoz evresindeki bilge kadındır. Ay, aynı zamanda yumurtayı temsil etmektedir. Tanrıça İnanna, Umay, İsis, İştar, Artemis, Diana, Selene Ay ile özdeşleştirilmişlerdir. 

Dolunay, doğurganlığın en uygun zamanı olarak algılanmıştır. Ay, tanrıça Hekate ile eşdeğer idi. Eski Yunan’da Hekate, ayın değişen evrelerini simgelerken, yumurtanın oluşumu, bozulması ve yok oluşunun sembolik bir anlatımıdır. Hekate ile ilgili ritüeller, bu evrelerle kurgulanırdı. 

Ana rahmi, bebeği hayatının ilk evrelerinde kuşatan daire ile simgelenir. Yunan’da inci evliliğin sembolü idi. İnsanların yarattıkları ilk anıtlarda kullandıkları sarmal da ana rahminin diğer ifadeleridir. Yine rahim küplerle özdeşleştirilmiştir. Küp, kazan, çanak, çömlek ana tanrıçanın sembolleridir. Ölülerin küp içinde defnedilmesi, yeniden doğumu sağlamak için ana rahmine yerleştirilmesidir. 

Yılan, genellikle cinsel organı sembolize eder ve yumurtalarla birlikte gösterilir. Bu, yılan ile sperm arasında kurulan eşleştirmenin bir belirtisidir. Spermin yumurta etrafında dönerek yumurtayı döllediği düşünülerek bu şekillere spiral eklenir.

Athena ve Girit tanrıçaları yılanlarla birlikte gösterilir. Doğurganlık ile ilgili ritüellerde yılan sıkça kullanılırdı. 

Yumurta, üremenin bir anlatımı olarak ifade edilir.