Şarap Şişeye Girmeden Önce

Yazar : Ahmet UHRİ

Antik dönemin Dionysos kültlerinde önemli bir yeri olan şarap, Mezopotamya ve Hitit uygarlıklarında da dinsel uygulamalar açısından önemlidir.

Günümüzde şarap denilince, bu içecek ile özdeşleşmiş, ince uzun, kahverengi ya da yeşil şişeler içinde yer alan, ağzı, kaliteli olanlarında mantarlı, çabuk tüketilmesi gereken sofra şaraplarında ise plastik kapaklı bir çeşit kap içinde satılan beyaz, kırmızı, roze gibi çeşitleri olan ve içindeki şeker oranına göre sek ya da dömisek olarak adlandırılan o tanrısal içki akla gelir. Tanrısal bir içki olarak tanımlanmasında bir sakınca görmediğim şarap için Victor Hugo’nun söylediği şu sözleri de unutmayalım. Tanrı yalnız suyu yaratmıştı; insanlar ise şarabı yarattı!.. Konumuz şarap değil onun şişeye girmeden önceki dönemlerde içine konulduğu kaplar olduğuna göre şarabın dinle olan ilgisine çok kısa değinerek bu konuyu bir başka yazıya bırakmak daha iyi olur. Antik dönemin Dionysos kültlerinde önemli bir yeri olan şarap, Mezopotamya ve Hitit uygarlıklarında da dinsel uygulamalar açısından önemlidir. Bunun yanı sıra Hıristiyanlık’ta da şaraba verilen önem onun neredeyse kutsal bir nitelik kazanmasına kadar varır. İsa, son akşam yemeğinde ekmekle şarabı; “Bu benim etim, bu da kanım” diyerek havarilerine dağıtmış, dolayısıyla şaraba banılmış ekmek yemek Hıristiyan cemaatine kabul edilmenin yolu olmuştur.

 

Şarabın bundan sonraki öyküsü ise biraz da olsa kiliselerin, manastırların ve burada yaşayan din adamlarının öyküsü ile bağlantılıdır. Şarabı saklamanın zor olması ve bir süre sonra bozularak sirkeleşmesi, onun saklanması için yeni yöntemlerin bulunması zorunluluğunu doğurmuştur. 17. yüzyılda, Benedikten bir keşiş olan, 1638-1715 yılları arasında yaşayan ve kilisede şarap üretiminden sorumlu Dom Pierre Perignon; bugün şarap için kullanılan mantarlı şişeyi icat etmiştir. Aynı zamanda şampanyanın da mucidi olan bu keşişin adıyla anılan bir şampanya markası da konuya yabancı olmayanların da bildiği gibi günümüzde dünyaca ünlüdür. Mantarlı şişe sayesinde havayla teması kesilen şarabın çok daha uzun süreler bekletilebilmesi ya da saklanabilmesi olası hale gelmiştir. Peki madem şarap 17. yüzyıldan sonra şişelenmeye başlandı, bu durumda daha öncesinde şarabı saklamak, taşımak ve bekletmek için nasıl bir yöntem uygulanıyordu? Bu sorunun yanıtı hem kolay hem de çok zordur. Kolaydır, çünkü en azından Orta Çağ’da bugün de uygulandığı gibi ahşap fıçılar içinde bekletiliyor ve bu şekilde taşındığı biliniyor. Zordur, çünkü daha eski dönemde, örneğin Helenistik ve Roma döneminde hatta daha eski dönemlerde ne gibi uygulamaların olduğu konusunda arkeolojik veriler dışında fazlaca bir bilgi yoktur. Bu arkeolojik verilerin en önemlisini ise Amphoralar oluşturur.

 

Şarabın ticari bir ürün haline gelmesinin tarihi ile taşınması için gereken kapların tarihini birbirinden ayırmak olanaksız olduğu için bilinen en eski amphoraların MÖ II. binyılda kullanıldığı bilgisi ile konuya açıklık getirmek olasıdır. Bundan öncesinde de şarap elbette vardı ve elbette bir yerden bir başka yere taşınıyordu ve bunun için yine pişmiş topraktan ya da ahşaptan yapılan kaplar kullanılıyordu. Ancak iki kulplu, genellikle sivri dipli, boyunlu kapların yani amphoraların ortaya çıkışı görece daha yenidir. Örneğin, Batı Anadolu Erken Tunç Çağı için vazgeçilmez bir öneme sahip Troia’da MÖ 3000-2000 yılları arasında içinde ne taşındığı tam olarak bilinmeyen, ancak iki kulplu ve uzun boyunlu, elips biçimde gövdeye sahip kapların bulunduğu burada yapılan kazılardan bilinmektedir. Bu nedenle, amphora adı verilen kapların tarihini Erken Tunç Çağı kadar eski bir döneme götürmek olası olmakla birlikte, bu kapların o dönemde nasıl adlandırıldığı yazılı belge olmadığı için bilinmemektedir.

 

Amphora sözcüğü ise yazılı belgelerde ilk olarak MÖ II. binyılda, Yunanca’nın belki de ilk biçimi olan Lineer-B yazısında karşımıza çıkmaktadır. Resim yazıyı andıran bu yazıda iki kulplu bir testiyi andıran işaret ‘a-pi-po-re-we’ olarak okunabilmekte. Yunanca’daki ‘amphora’ haline dönüşen bu sözcüğün etimolojisi ise “karşılıklı ya da iki taraflı taşıyıcı anlamına gelmekte. Sözcük amphoreus veya amphiphoreus olarak yazılmakta ve bu sözcükteki, ‘amphi’ kısmı ‘karşılıklı ya da iki taraflı’ anlamına gelmekte, ‘phoreus’ ise ‘taşıyıcı’ olarak Türkçe’ye çevrilirse; amphora sözcüğünün iki kulplu taşıyıcı anlamına geldiği ortaya çıkmaktadır.

 

Kısacası iki kulplu kap anlamına gelen amphora sözcüğü bir süre sonra içinde şarap taşınan kapların genel adı olmaya da başlamıştır. Ancak; unutulmaması gereken nokta, her zaman şarap ile özdeşleştirilen amphoraların sadece şarap için kullanılmadığıdır. Bir başka deyişle Antik Çağ’da hemen hemen bütün akışkanların uzun soluklu ticaretinde amphoralar kullanılmıştır. Örneğin; taneli bir akışkan olarak kabul edilebilecek başta buğday olmak üzere tahıllar, zeytinyağı, susam ya da susam yağı, bira, süt vb. amphoralar ile taşınmaktadır. Mısır firavunu Tuthmosis döneminden kalan belgelerde amphoralarda taşınan mallar arasında bal, et, kümes hayvanları, balık, peynir, baklagiller, meyveler, baharat, fındık, badem, ceviz, şeker, merhem, göz boyası ve arap tutkalı gibi malzemeler de sayılmaktadır.

 

Görüldüğü gibi, üretildiği yerdeki hemen her türlü ürünün taşınmasında, saklanmasında kullanılan ve Antik Çağ’ın ticaretinde önemli bir yeri olan amphoralar için o dönemin konteynırları demek pek yanlış olmasa gerek. Üretildikleri yere, orada yaşayan ve bu amphoraları üreten zanaatkarların beğenilerine göre değişik form ve tipte olan amphoralarla en çok taşınan mal ise yine de şaraptır. Zaman zaman ölçü birimi olarak da kullanılan amphoraların bazılarının üzerinde reklam olarak nitelenebilecek yazılara da rastlanmıştır. Örneğin; Piccatum Vinum Excellens (Picatum’un mükemmel şarabı) ya da Amineum Vinum Vetus (Aminea’nın yıllanmış şarabı) gibi.

 

Üreten ustanın mührünü de kulplarında ya da gövdelerinde taşıyan amphoraların içindeki malzemenin korunmasına gelindiğinde ise değişik uygulamalar karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; dış yüzeyin yalıtımı; kaliteli kil kullanılarak yapılan üretim ve pişirme; sakız, köknar ya da çam reçinesi, katran, ham petrol türevi olan bitümen vb. organik maddeler ile kabın iç yüzeyinin sıvanması amphora ile taşınacak malzemenin cinsine göre tercih edilen uygulamalardır. Bunun yanı sıra tıpa olarak ağız kısmını kapatmak için kemik, taş, kireçtaşı çam kozalağı gibi maddeler kullanılmakta. Ayrıca, çiğ kil, pişmiş toprak tıpa (operculae), Napoli yakınlarında elde edilen bir toprak olan puzzolane de kullanılan tıkaç malzemesi arasındayken, MÖ 6.yüzyıldan itibaren bu materyallerin içine mantar da girmektedir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi mantarın cam şişeye yerleştirilmesi için aradan bin yıl daha geçmesi gerekmiştir.

 

Antik Çağ Akdeniz dünyasına bakıldığında, özellikle Doğu Akdeniz’de değişik amphora üretim merkezleri görmek olasıdır. Ancak en dikkat çekici yön bu amphora üretim merkezlerinin aynı zamanda önemli şarap üretim merkezleri de olmasıdır. Sayacak olursak, Khios (Sakız), Rodos, Knidos, Sinope (Sinop), Thasos, Klazomenai, Amastris (Amasra), Herakleia Pontike (Karadeniz Ereğlisi), Yunanistan ve İtalya kıyıları, Levant (Kenan Ülkesi) gibi yerler önemli şarap, zeytinyağı ve aynı zamanda amphora üretim merkezleridir. Konunun uzmanı ve benim de öğrencilik yıllarında hocam olan Prof. Dr.Ersin Doğer’in bu konuda yaptığı çalışmalar bu yazının yazılmasında bana yol göstermiştir. Bu nedenle bu yazıyı her zaman hocam olarak kalacak olan Prof. Dr.Ersin Doğer’e armağan ediyorum.