Sürdürülemezlik hali

Toplumsal koşullar ve ekonomik gelişme sonucu başarı giderek ‘sentetik’ bir hale geliyor. Başkalarının çabaları ile başarılı olmak ta pekâlâ mümkün. Ebeveynin başarısı, sermaye sahipliği, özel ilişkiler vb. başarının oluşmasında bireysel özelliklerin önüne geçmiş durumdadır. Bu durum seleksiyonu önlediğinden belki de insanlığın sonu insanın kendini bu derece güvence altına alma çabasından kaynaklanacaktır.  

İnsan ne kadar kabul etmek istemese de doğanın bir parçasıdır. Doğal dengede ortaya çıkan sorunlar insan yaşamını da doğrudan etkilemektedir. Doğada oluşan her boşluk mutlaka dolar. Doğal dengeyi değiştiren durumun sağladığı olanaklar çerçevesinde oluşan boşluğu dolduran canlılar genelde insan sağlığı ve yaşamı açısından zararlı canlılar olacaktır. 

Doğayı tahrip eden ekonomik faaliyetler toplumsal sorunlara dahi çözüm olmaktan uzaktır. Çevresel sorunlara çözüm olması ise beklenemez. İnsanoğlu sürdürülebilirlik konusunda ciddi adımlar atmakta belki de gecikmektedir. Modern insan yaşam biçimi, üretim ve tüketim konularında fedakârlık göstermekten uzak görünmektedir. Nüfus planlaması da unutulan konular arasına girmiş durumdadır. 

Talep olduğu sürece işletmelerin sadece ekonomi ve büyüme üzerinden hareket etmesi kaçınılmaz görünmektedir. Hiçbir şirketin rekabet ortamında çevre duyarlılığını umursanması beklenmemelidir. Hatta pek çok şirketin sebep olabilecekleri felaketleri bilerek yağmur ormanları, kuzey kutbu bölgesi gibi alanlarda faaliyetler yürüttükleri ve ancak tüketici tepkisi gelirlerine yansıdığında geri adım attıkları unutulmamalıdır.

Bu karamsar tabloyu ‘sürüdürülemezlik’ hali olarak ifade etmek, sorunun çözümüne katkı sağlamayacaktır.  En azından olan biteni açıklamak açısından yararlı olacaktır diye düşünüyorum. Radikal Gazetesinin ekinde yayınlanan bir makalemin son paragrafıyla bitireyim yazımı;  

‘Artık ülkesiz şirketlerin bizim için yarattığı ideolojik bir matrix'teyiz belki de. Yaşamımızın ne kadarı gerçeklere dayanıyor ki? Tenden sıyrılmış maskelerden geriye ne kalıyor bedenlerimize ait?’