Prag

Eşyaları bırakıp akşam vakti Prag sokaklarında dolanmaya çıktığımızda durağan olmayan ve bu durağandışılıkta turistlerin haricinde şehir sakinlerinin de payının olduğu bir manzara ile karşılaştık. Baştan söyleyeyim; kısa zamanlı gezimizde şehirlerin genel havasını solumak, bira içmek ve yerel tatları deneyimlemek umdesi ile hareket ettik. Bu doğrultuda ilk durağımız Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta ziyaret edip bayıldığım Snekutis’i bana çağrıştıran Klovy Blesk adlı restoran-kafe oldu. Akşam yemeği saatinden biraz önce gittiğimizden mekan bomboştu ama tüm masalar rezerve idi. Yüzlerimiz tam asılırken girişte yer alan ye-kalk masalarından birine oturabileceğimiz önerisini alınca bunu hemen restoranın seçkin bira seçenekleri ile kutladık. Çek Mutfağı’nın et konusunda tam bana göre olduğunu tahmin ediyordum ve öyle de oldu ancak atıştırmalık lezzetler konusunda cesur olsalar da sınırlı kitleye hitap edeceklerini söylemeliyim. Çekler, Almanlar ile hep dipdibelikten fayda da görmüş zarar da ancak birayı alıp kendilerine has öyle bir kültür yaratmışlar ki bunun kılcal damarlarına inmeye bir ömür yetmez. Karnımızı doyurduktan sonra, önce Astronomik Saat Kulesi’ne doğru şehrin ana noktalarından yürüyüp ardından Charles Köprüsü’nü geçip yine kendimizi biranın kollarına bıraktık. Bu kez adresimiz Stare Mesto’daki Prague Beer Museum. En kült pilsenden nefis bir çalışmanın ürünü olan ahududulu kriek’e uzanan 10’lu bir tadım yaparak damağımızı mest ediyoruz. Baktık doyum olmayacak ve programımızda askeri disiplin var; hemen Old Town’a yol alıp kendine has ambiansı ve temel 3 bira çeşidi ile göz koyduğumuz U Medvidku’ya varıyoruz. Kapanmasına 1 saat kala yetişip mekanın tam ortasındaki devasa bakır kazanın yanında 3’lüyü yudumluyoruz. Ve sonunda gece tam bir hipster dekordaki BeerGeek’te stout ve porter seçmecelerinden oluşan draft biralarla nihayetleniyor.