Zıtlıklar Şehri: Bangkok

Yazar : Onno PALUYAN

2016 yılının en fazla turist ağırlayan şehirlerinden biri olan, Uzakdoğu’nun yükselen yıldızı Bangkok’u tüm zıtlıklarıyla benimseyip kısa bir geziye çıkmaya hazır olun.

2016 yılının en fazla turist ağırlayan şehirlerinden biri olan, Uzakdoğu’nun yükselen yıldızı Bangkok’u tüm zıtlıklarıyla benimseyip kısa bir geziye çıkmaya hazır olun. Çünkü Bangkok sizlere görünen yüzünden çok daha fazlasını vadediyor.

Yurtdışına yaptığım seyahatlerimde genelde tercih ettiğim destinasyon Avrupa oldu. Avrupa’nın o şatafatlı binaları, şirin kasabaları, devasa şatoları ve muntazam başkentleri ilgimi çeken nedenler arasındaydı. Ama geçen yaz durum biraz farklı gelişti. İlk defa Asya ülkelerinden birine yapacağımız geziyi planlarken, aklımın bir köşesinde asılı duran Tayland gün yüzüne çıktı. Uçak biletlerini araştırırken Tayland hakkında da blogları karıştırıp bilgi toplamaya başlamıştım. Avrupa’nın tam tersine farklı kültürü, farklı dini ritüelleri ve farklı yemekleri olan bu ülke Asya seyahatine başlangıç için idealdi. Tayland tropikal bir iklime sahip olduğu için gitmek için en uygun zamanın Ocak-Mart arası olduğunu öğrendiğimde uçak biletlerimizi de bu tarih aralığına denk gelen Şubat ayına aldık. Seyahatimizi yedi ay öncesinden planladığımız için gideceğimiz ülke hakkında da yoğun bir bilgi araştırması yapma fırsatı bulmuştum. Tayland hakkında okudukça ön plana çıkan Bangkok, Pattaya ve Phuket üçlüsü arasında bir seçim yapıp seyahatimizi dört gece Bangkok altı gece Phuket olarak oluşturduk. Tüm araştırmayı tamamlayıp programımızı oluşturunca kışın ortasında yazı yaşayacağımız o muhteşem 10 günü beklemeye koyulduk.

Her ne kadar önceden araştırma yapmış olsam bile, tamamen farklı bir ülkede ne kadar harcayacağınızı, ne yiyip ne içebileceğinizi önceden kestirmek oldukça zor oluyor. Bu yüzden Avrupa seyahatlerimden biraz daha farklı olarak kendimi güvenceye almak açısından yanıma daha fazla para alma ihtiyacı hissettim. 

Arap havayollarından biri olan Gulf Air ile yapmış olduğumuz seyahatimiz Bahreyn aktarması ile birlikte yaklaşık 10 saat sürdü. Bangkok’a vardığımızda herkesin dilinden düşürmediği “iner inmez şehir kokuyor” durumunu deneyimlemek için derin bir nefes aldım. Hemen söyleyeyim: bu durum külliyen yalan! Evet, bizden çok farklı yemek kültürü olan ve sokakta yemek yapma & yeme alışkanlığı olan bu ülke eğer sokak satıcılarının yanından geçiyorsanız kokuyor, ama onun dışında sizi rahatsız edecek bir koku söz konusu değil. 

Gittiğimiz mevsim itibariyle ortalama sıcaklığın 30-35 derece olduğu Bangkok sizi terletmiyor ancak kendinizi tropik bir ormanda sauna etkisi altında hissettiriyor. Havalimanından şehir içi ulaşımı havaray ile manzaralı bir şekilde tamamlayıp otelimize ulaşıyoruz ve macera başlıyor.

Dünya’nın en uzun şehir ismine sahip olan Bangkok (toplam 163 harf), Tayland’ın başkenti ve en büyük şehri. İsim anlamı “Melekler Şehri” olan Bangkok bana göre zıtlıklar başkenti. Bir şehri oluşturan etmenlerin hem en iyisini hem de en kötüsünü Bangkok’ta görmek mümkün oluyor. Öyle ki; dünya markası beş yıldızlı otellerin gökdelenlerden şehri izlediği Bangkok’ta, gökdelenlerin hemen yanında derme çatma baraka evleri görmek mümkün olabiliyor. Devasa alışveriş merkezlerinde birbirinden lüks markaların kocaman mağazalarının hemen önünde aynı markaların sahte kıyafetlerini yok pahasına satan sokak satıcılarını bulabiliyorsunuz. Michelin yıldızlı şeflerin çalıştığı restoranlarda akşam yemeğinizi yiyebileceğiniz gibi restoran etrafında kurulan sokak tezgâhlarında tavuktan balığa, meyveden böceğe her şeyi tadabiliyorsunuz. 

Yeni şehrin merkezi kabul edilen Siam Meydanı (Siam Center) bizim Mecidiyeköy köprü altından pek bir farkı yok. Meydan ortasından geçen ve her zaman trafik olan bir yol, yolun hemen üstünde yayaların yürümesi için tasarlanmış bir yaya yolu, yaya yolunun hemen üstünde ise şehrin hızlı ulaşım yöntemi olan havaray bulunuyor. Tabi bu bahsettiğimiz yolun her iki tarafında da gökdelenler ve devasa alışveriş merkezleri sıralanıyor. Eğer trafikteyseniz gökyüzünü görmenizi imkânsız kılan bu şehirleşme her ne kadar bunaltıcı ve “tüm şehir üzerinize kurulmuş” hissi verse de hala Bangkok’un farklı bir ruhu bizi canlı tutmaya devam ediyor.

Bangkok trafiğinin İstanbul’dan artakalır bir yanı yok. Hatta İstanbul’dan farklı olarak trafiğin yoğunluğunu motorlar ve tuk-tuklar (motor taksi) oluşturuyor. Eğer trafikte kırmızı ışığa denk gelirseniz en az altı dakika boyunca beklemeniz gerekebiliyor. Dünya’nın en uzun süre kırmızı yanan trafik lambaları Bangkok’ta bulunuyor. O yüzden serin ve hızlı ulaşım yöntemi olarak havaray tercih ediliyor. 

Bangkok’un tarihi kısmına (eski şehir) gidip müzeleri gezmek istiyorsanız maalesef havarayla ulaşamıyorsunuz. Ya tuk-tuk dedikleri motor taksilere ya da nehir üzerinde sefer yapan teknelere binmeniz gerekiyor. Tuk-tuk ile yolculuk yapmak oldukça keyifli ve bol müzikli. Taksiye bindiğinizde şoför size tabletini uzatıyor ve yolculuk boyunca dinlemek istediğiniz müziğin seçimini size bırakıyor. Dikkat etmeniz gereken en önemli husus; tuk-tuka binmeden önce gideceğiniz yeri söyleyip fiyat almanız ve aldığınız fiyatın üçte birini teklif etmeniz. Emin olun sizin teklif ettiğiniz fiyata inecekler, o yüzden pazarlık becerilerinizi en iyi şekilde sergilemeniz gerekiyor. 

Eğer ulaşım aracı olarak nehir teknelerini seçerseniz çok daha ucuza yolculuk yapma fırsatı bulabilirsiniz, ancak burada da dikkat etmeniz gereken durum; teknelerin iskeleye yanaşmaları, yolcu indirmeleri ve yolcu almaları saniyeler içinde gerçekleşiyor. Hızlı ve atik olmazsanız, bir ayağınız teknede diğeri iskeledeyken teknenin hareket etme ihtimali çok yüksek olabilir. Yolculuk esnasında teknenin kenarlarında bulunan brandalar kapatılıyor, böylece nehrin çamurlu suyunun içeri girmesi engelleniyor. Gözünüz korkmasın, deneyimlemek oldukça eğlenceli oluyor 

Bangkok’un eski şehir kısmında görebileceğiniz en önemli yerlerin başında Grand Palace (Büyük Saray) bulunuyor. 1782 yılında yapımına başlanan 218.400 metrekare alan içerisinde 100’den fazla bina barındıran Grand Palace hiç kuşkusuz Bangkok’ta sizi en fazla etkileyecek ilk yer olacak. Şort, terlik veya atletle girmenizin yasak olduğu Saray’ın hemen kapısında örtünebilmeniz için kıyafet satan veya kiralayan satıcılar bulunuyor. Bangkok’ta hava çok sıcak olduğu için benim size tavsiyem; sabah erken saatlerde gidip Büyük Saray’ı ziyaret etmeniz, böylece sıcağa ve kalabalığa kalmadan daha rahat gezme imkânı bulabilirsiniz. 

Nüfusunun %95’ini Budistlerin oluşturduğu Bangkok’ta, Saray’ın dışında; Zümrüt Buda Tapınağı (Wat Phra Kaew), Yatan Buda Heykeli (Wat Pho), Altın Buda Heykeli (Wat Tramit), Şafak Tapınağı (Wat Arun) ve Kraliyet Kayıkları’nı (Royal Barges) görebilirsiniz. Hepsi birbirine çok yakın, nehrin iki kenarına sıralanmış bir şekilde konumlanıyorlar.

Bangkok’un bir diğer önemli turist çeken noktası ise pazarlar. Kıyafetten hediyelik eşyaya, canlı hayvandan yiyeceğe, çiçekten tohuma her şeyi bu pazarlarda uygun fiyatlara bulmanız mümkün olabiliyor. Bu pazarlar arasında en büyüğü sadece hafta sonları açılan Chatuchak Pazarı. Yaklaşık 6000 dükkânı bünyesinde barındıran bu pazarda gezerken kaybolmanız kuvvetle muhtemel olduğu için pazarın haritasını gitmeden önce internetten temin etmenizi tavsiye ederim. Tüm gününüzü harcayabileceğiniz bu pazarda; planlı gezebilir, görmek istediğiniz yerlere yönelebilir,  yorulduğunuzda oturup bir şeyler yiyebilir ya da pazar içinde bulunan barlarda bir şeyler içebilirsiniz. 

Eğer Bangkok’a üç veya dört gün ayırdıysanız bir gününüzü Yüzen Pazar’a (Floating Market) ayırmanızı öneririm. Khaosan Caddesi üzerinde bulunan seyahat acentalarından yarım günlük turu satın alabilir ya da otelinizin resepsiyonundan bilgi alabilirsiniz. Sabah altı ile on saatleri arasında açık olan Yüzen Pazar’a gitmek için erken saatte otelinizin önünden alınmanız ile başlayan tur yaklaşık 100 km yolculuk sonrası Damnoen Saduak Yüzen Market’ine varışınız ile devam ediyor, tekneyle kanallarda tur yapmanız, alışveriş yapmanız ve öğle saatlerinde otelinize geri dönmeniz ile son buluyor. Turunuz boyunca yerel halkın sattığı meyveleri yiyebilir, yemekleri tadabilir, komodo ejderlerini görebilir, yolda mango, muz ve ananas ağaçlarını fotoğraflayabilir ve unutulmaz anılarla otelinize geri dönebilirsiniz. 

Bunca yorgunluğun üstüne Bangkok’ta yapılacak en güzel aktivite ülke geleneklerinden biri olan dünyaca ünlü Tay Masajı olmalıdır. Hemen her yerde sokak masajcılarını görebileceğiniz gibi bu işi profesyonel olarak yapan Spa & Masaj dükkânlarına da uğrayabilirsiniz. Bizim tercih ettiğimiz dükkânda bir saatlik Tay masajını 40 TL, yarım saatlik ayak masajını ise 15 TL’ye yapıyorlardı. Siz de uç aşağı beş yukarı bu fiyatlara masaj yaptırıp günün yorgunluğunu atabilir, pamuk gibi olabilirsiniz. 

Tayland, etrafında bulunan Çin ve Hindistan mutfaklarını kendi kültürü ile harmanlayıp dünyaca üne kavuşan Tay mutfağını yaratabilmiş ülkelerden biridir. Yemeklerinin temel tatları acı, ekşi, tatlı ve baharatlı olan Tayland’da deniz mahsullerini ve egzotik meyveleri yemeklerde görmek mümkün olabiliyor. Hindistan cevizi sütü, mango, acı kırmızıbiber ve misket limonu gibi egzotik tatlar Tay mutfağını oldukça zengin kılıyor. Diğer Uzakdoğu ülkelerinin aksine Tayland’da böcek satan tezgâhları görmek daha düşük bir ihtimal oluyor. Halkın çoğunluğunun evinden mutfak bulunmadığı için sokakta yemek yemek çok normal karşılanıyor. 

Benim size tavsiyem farklı damak tadına ve pişirme şekillerine sahip Tay mutfağının yemeklerini sokak satıcılarından denememeniz yönünde olacak. Çünkü 40 derece sıcağın altında duran haşlanmış yumurtalar, palm yağı ile kızartılmış soslu tavuklar ve üzerinde sineklerin gezebildiği deniz mahsulleri midenize zarar verebilir. Sokak satıcılarından alabileceğiniz en masum yiyecek olarak meyveleri tercih edebilirsiniz. Mango, papaya, mangosteen, rambutan, ejderha meyvesi, lychee, longon ve daha nice meyveyi çok ucuz fiyatlara tadabilirsiniz. Benim en büyük hayal kırıklığım Hindistan cevizi ile ilgili oldu. Tropik iklime sahip Tayland’da bolca Hindistan cevizi yiyebileceğimi düşünürken sadece olgunlaşmamış Hindistan cevizlerinin içindeki suyu soğuk olarak servis ettiklerini gördüm. Tadı güzel, denemenizi tavsiye ederim 

Eğer illa ki Tayland mutfağının yemeklerini tatmak isterseniz büyük alışveriş merkezlerinin içinde bulunan restoranları ziyaret etmenizi öneririm. Böylece dış etkenlere maruz kalmayan ve sizin siparişiniz üzerine pişirilen yemekleri yiyebilirsiniz. “Tay mutfağı benim ilgimi çekmiyor, aç kalacağım” diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hemen her köşe başında bulunan SevenEleven, McDonald’s, Burger King ya da İtalyan pizzacılarında kendi damak tadınıza uygun yiyecekler bulmanız mümkün oluyor. 

Uzak olduğu için gitmeyi ertelediğiniz veya kültür farkının gözünüzü korkuttuğu Tayland’ın başkenti Bangkok sizleri çağırıyor. Sokaklarında tropik kuşların, sincapların ve Siam kedilerinin dolaştığı, yüksek sesle konuşmanın veya trafikte korna çalmanın ayıp sayıldığı, zengininden fakirine sokaktaki tüm halkın devamlı gülümsediği, markette, restoranda veya alışveriş merkezinde göz göze geldiğinizde saygıdan selam verenlerin ülkesi Tayland; tüm dünyadan ziyaretçi ağırlamaya devam ediyor, bir sonraki neden siz olmayasınız!