Şimdi İstanbul’da olmak vardı…
Uzaklardan bu yazıyı okuyanlar belki yemekleri düşünerek belki tüm şehri, derin bir iç çekiyorlar şimdi ya da İstanbul’da olup yazının bitmesini bekleyenler vardır bir an evvel aklına ilk gelen lezzete koşmak için. Bundan sebep çok da uzatmanın manası yok, bu içten ve hissederek dökülen yazıyı “tatlı” bir şiir ile noktalama vakti:
İSTANBUL IŞIK IŞIK
İstanbul rüzgar rüzgar sevdiğim
Kah bir lodos, denizlerden esen
Ilık mı ılık
Kah ustura gibi deli bir poyraz
Bırak saçlarını rüzgarlarına İstanbulun
Bu şehirde aşksız ve rüzgarsız yaşanmaz
İstanbul bulut bulut sevdiğim
Kimi beyaz mı beyaz
İnce, tül gibi
Kimi katran misali kara
Bulutları da insanlarına benzer İstanbulun
İnanma sevdiğim, inanma bulutlara
İstanbul yağmur yağmur sevdiğim
Kah ince ince
Kah bardaktan boşanırcasına
Hele bir yağmur yağmaya görsün
Ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim
Ve yaşanırcasına ölünür
İstanbul deniz deniz sevdiğim
Bir çakır mavi
Bir camgöbeği tuzlu su
Üstünde irili ufaklı tekneler
Kayıklar, yelkenliler, mavnalar
Kalleştir denizleri istanbulun sevdiğm
İstanbul kadar
İstanbul kadeh kadeh sevdiğim
İçtikçe içesi gelir insanın
Sarhoşluğu tutuşup yanmaya benzer
Ve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerinde
Seninle dolaşır, seninle gezer
Ümit Yaşar Oğuzcan
İstanbul lezzetinde bir ağız tadınız, içinden lezzet fışkıran anlarınız bol olsun.