1900 lü yıllar…

Ardı ardına gelen savaşlarla 4 cephede savaştan yeni çıkmış, yorgun ve yeni kurulmuş bir ülke. Halk sefalet içinde. Nüfusun önemli bir kısmı okuma yazma bilmiyor. Cehalet hat safhada. Korku ve güvensizlik zekanın önüne geçmiş durumda. Savaşlarla geçen yılların ardında, beden gücüne ihtiyaç olan işlerde çalışabilecek erkek nüfusunda önemli eksiklikler var. Ülke topraklarındaki nüfusun önemli kesimi kırsalda yaşıyor. Kırsaldaki bu çoğunluğun ülke siyasetinde adı bile dillendirilmiyor. Kalkınmayı başlatacak eğitimli kesim yok. Çok fazla iç sorun var. Sermayesi olmayan, girişimcilik bilmeyen yoksul bir toplum var. Sanayi diye bir kavram şehir efsanesi durumunda. Kan, acı, korku ve ümitsizlik halkın boş bakışlarında görülebiliyor. Tek üretim batı ülkelerine hammadde üreten bağımlı bir yapı. 

Bir de üstüne 1929-1930 yıllarında dünyadaki ekonomik buhranın etkisi ile,  zaten zar zor yürüyen üretimin durması, çiftçilikten kaçış, işsizlik, sermaye ve kredi yokluğu, tefecilik, çiftçinin alım gücünün ve ödeme gücünün çok düşmesi eklenince;

 

Sanayisi, silahı, yolu, işi ve yiyeceği olmayan bir halk.

 

İşte böyle bir dönemde yıllardır okuduğu kitaplar, incelediği ülkeler ve bunları birleştirip aklının ve edindiği deneyimlerinin ışığı altında yorumlayarak tüm olumsuzluklar, iç ve dış düşmanlara karşı bir milletin geleceğini çizmeye çalışan bir ATATÜRK…

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA :