Ege'de Feminist Bir Gelenek: Mor Cepken

Akademik algıdan bağımsız olarak Ege’de Feminist bir gelenek olarak Yörüklerde Mor Cepken kültürü vardır. Göçebe kadınlarına tanınmış, yazısız bir kadın hakları sözleşmesi niteliğindedir mor cepken. Karacaoğlan türkülerinde geçen Mor cepkenin, erkekler üzerinde bir yaptırım gücü vardır ve günümüzde Ege, Muğla, Antalya ve Toros yörüklüğünde yaşlı kadınlar tarafından anlatılmakta olan bir gelenektir. Yörük kızlarının çeyiz bohçasına önce “Mor Cepken” konur. “Mor Cepken” aile içi şiddete maruz kalan kadınının kullandığı bir boşanma özgürlüğünün mührü gibidir. Burada, çocuk gelinlere adanan bir öykü kitabından bahsetmek istiyorum: Kibar Feyzo,  Züğürt Ağa’ya, Fıratın Cinleri, Kan, İpekçe, Kurbağalar gibi pek çok öyküsü sinemaya uyarlanmış olan Osman Şahin’in 2016’da Can Yayınlarından çıkan “ Mor Cepken” adlı kitabı, okunmaya değer bir eserdir. Mor Cepken öyküsünde Osman Şahin Demirci Civan’ın engellenmiş büyük aşkını kaleme almıştır.  Toros Yörüklerinin kadınları için “mor cepken” erkek baskısı ve zulmüne karşı geleneksel bir feminist harekettir. Bulca, ölüm döşeğindeki Civan’a son konuşmasında, şöyle der:  “Mor cepkeni bilirsin, biz Yörük kadınlarının erkeğe karşı kullandığı tek silahı, özgürlüğüydü. Bir genç kızın çeyizine ilkin mor cepken yerleştirilir. “Maviye yakın mor renkli, yumuşak kumaştan yelek gibi kesilmiş, dikilmiş, kenarları simlerle işlenmiş bir yelekti.”

Bu makalede 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününden başlayarak Dünyada ve Türkiye’de Feminizm tarihine değinirken Atatürk’ün dediği gibi, akademik eğitimden önce en önemli eğitimin ailede başladığına değinilmiştir. Ancak ailenin nasıl oluştuğu, kadın haklarını merkeze alıp almadığı da en az ailedeki eğitim olgusu kadar önemlidir. İşte bu yüzden, ailenin temeli, aile içi şiddet veya toplumsal algı, bireyin ve özellikle kız çocuklarının nasıl bir ortamdan çıkıp topluma karıştıkları, ülkenizde hem eğitimli ve demokrat, hem de bilinçsiz ve ataerkil baskıcı ailelerin varlığı, kültürel farklılık, güncel olayları oldukça etkilemektedir. 

İşte bu sebeple Aksu Bora’nın Feminizm Kendi Arasında adlı kitapta yer alan Diyarbakır Kadın Konferansı bölümünde dile getirdiği satırlara yer vermekte fayda vardır: “Günümüzde kimlikler, siyaset sahnesinin en önemli oyuncuları gibi görünüyor. Dedelerimizin zamanında kaldığını sandığımız “kimlerdensin” sorusu, belki onların zamanından bile daha önemli hale geldi.”

İzmir’de yaşayan şanslı kadınlardan ve toprağın kadınlarla birlikte güçleneceğinin farkında olan bir kadın olarak, burada kısaca yer vermeyi gerekli gördüğüm ve doktora tezimin de kadınlarla ilgili olması sebebiyle yaşadığım şehirdek, ekoloji ile feminizmi birleştiren bir hareket olan, ekofeminizm uygulamaları, İtalya başta olmak üzere yurt dışındaki feminist basınla gerek eşzamanlı çeviri gerekse makale seminer ve konferanslar aracılığıyla gururla temsil etmek amacıyla,  ilerleyen süreçte oldukça özel ve de özgün verilerle sunacağım çalışmada ele almayı uygun gördüğüm konu  ‘İzmir’de Kadın Olmak’tır. İzmir’de Kadın-Erkek eşitliği alanında pek çok çalışmalar yapılmakta, seminerler düzenlenmekte ve oldukça başarılı projeler gerçekleştirilmektedir. Bu konuya ilişkin çalışmaların sonuçlarını da siz değerli okurlarla paylaşacağım. 

Ayrıca, başta Zübeyde Hanım olmak üzere, ülkemizin değerli kadınları hakkında yeniden ele alınması, araştırılması ve yeni nesle aktarılması gereken Cumhuriyet Tarihinde büyük başarıları olan o kadar çok kadın vardır ki, kanımca, 8 Mart’tan önce o kadınlarla ilgili anma günlerimiz olmalıdır. Bu kadınlarla ilgili temel bilgiler, fotoğraflar ve belgesel, Karşıyaka Sahilinde “Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı”nın altındaki yer alan Kadına Saygı Müzesinde gezilerek elde edilebilir.  110 metrekarelik müzede Cumhuriyet tarihine yön veren ve o dönemden günümüze kadar tarihte iz bırakan yaklaşık 100 kadına ve onları ölümsüzleştiren hikâyelerine yer verilmiştir. 

Bu makalemin son satırlarında, eğitim, bilim, kültür ve sanat alanlarında Türkiye ve tüm dünyadaki kadınlar adına son nefesime kadar çalışmaya ant içmiş bir Türk Kadını olarak, yine Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerine yer vermek istiyorum:

“İnsan Topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, diğer yarısı göklere ulaşabilsin?” 

 

KAYNAKÇA

  1. 1. Josephine Danovan, Amerikan Feminizminin Entelektüel Gelenekleri, 2014.
  2. 2. Güneş Zeytinoğlu, “Türkiye’de Bilim ve Kadın” Çalıştay Bildirileri,  Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir, 2008.
  3. 3. Zehra Yaşın Dökmen, Toplumsal Cinsiyet - Sosyal Psikolojik Açıklamalar, Remzi Kitabevi, 2018.
  4. 4. Aksu Bora, Feminizm Kendi Arasında, Ayizi Kitap, 2011.
  5. 5. Osman Şahin, Mor Cepken, Can Yayınları, 2016.
  6. 6. Nedime Köşgeroğlu, Kayıtlara Geçilsin Kadın Var, Anfora Yayıncılık, İstanbul, 2008.