Özel kişi X Tüzel kişi

Özel kişilik olarak bahsedilen vatandaşlardır. Yani birey olarak ta tanımlanan devlet adlı örgütün-tüzel kişiliğin üyesi olan insanlara özel kişiler adı verilir. Bazı ülkeler orangutan gibi akıllı hayvanları, insan olmayan kişi olarak tanımlasa da bunun konumuzla bir alakası yok. Ama ben yazarken sıkıldım siz bari okurken arada bir gülümseyin…

Tüzel kişiler ise belli bir amaç veya amaç grubu için bir araya gelen kişi ve olanakların (Bina, araç gereç, makine, taşıt gibi sermaye olanakları ile parasal değerler) oluşturduğu kurumsal yapıdır. Devlet bir tüzel kişiliktir. Devlete bağlı kurum-kuruluş olarak adlandırılan tüm örgütler tüzel kişilik sahibidir. Aynı zamanda Devlet adlı üst yapının organlarıdır. Yani devlet adlı örgütün alt organları ve hatta bu örgütlerin de alt organları vardır. Mesela Bakanlıkların Genel Müdürlükleri İl ve İlçelerde taşra teşkilatları hem Bakanlığın organı olmalarını yanında kendi amaçları doğrultusunda kurulmuş tüzel kişiliklerdir.

Toplumsal örgütlü yapılar yani siyasi parti, sendika, vakıf, dernek ve kooperatif gibi yapılar da devlet dışı toplumsal nitelikli tüzel kişiliklerdir. Sosyal nitelikli, devlete bağımlı olmayan örgütlenmelere sivil toplum örgütü de denmektedir. Bu tür yapıların akıntıya kürek çekenler olduğu çokça söylenir. Ya da bazılarının görünen amacın dışında gizli ajandası olduğu, kamuoyunu etkileyerek ekonomik/siyasi çıkar elde etmeye çalıştıkları da gözlemlenebilir. Son olarak asli konumuz olan sürdürülebilirlik kavramı açısından önemsediğimiz tüzel kişilik şekli şirketlerdir. Şirketler, ekonomik faaliyet yürütmek amacıyla birden fazla kişi tarafından (özel veya tüzel olabilir) sahip oldukları sermaye, kapital ve emek gibi unsurları bir araya getirmeleri sonucu ortaya çıkan tüzel kişiliklerdir. 

Şirketlerin iki temel hedefi vardır. İlki gelir sağlamaktır. İkincisi de var olan sermayenin büyütülmesidir. Büyüme, gelirin arttırılması ve sonsuza kadar garanti altına alınması için şarttır. Büyüyen şirket ürünlerini geliştirebilir. Sektördeki yeniliklere ayak uydurabilir. Ürünlerini çeşitlendirebilir. Maliyetleri düşürebilir. Karlılığını arttırabilir. (Özsunay, E. 1982).

Şirketler büyüme ve kârlılık olarak adlandırabileceğimiz bu hedeflere varmak için dört temel faaliyet alanından en az birinde en az bir faaliyet yürütür. 1- Üretim (hammade, ara mal, mamul mal), 2- Mamul malların değerlendirilmesi (ambalajlama, etiketleme, nakliye, depolama vb.) 3- Ticaret (pazarlama, ithalat, ihracat) 4- Mala bağlı olmayan hizmet üretimi (lojistik, danışmanlık, taahhüt, tanıtım, denetim ve belgelendirme vb.) 

Günümüzde şirketler aşırı büyüyebilir. Bunu çok sayıda şirketle karmaşık ilişkiler ve ortaklıklar kurarak sağlarlar. Bu ortaklıklar devlet sınırlarını da çoktan aşmış durumda. Bu tip birden fazla ülkede ortağı ve yatırımı bulunan şirketlere ‘Çok Uluslu Şirketler’ deniyor.  Şirketlerin farklı şirketlerle ortaklık kurması ucuz ve sürekli girdi sağlama, verimlilik, farklı piyasa ihtiyaçlarına cevap vermek, ürün çeşitlendirmek, pazara hakim olmak (Tekelleşme), ve dünya piyasalarına yayılmak gibi amaçlara dayanır. (ÇELEBİ, H., & ÖZDEMİR, A. M., 2010)

Özel kişiler ile tüzel kişiler arasındaki en büyük fark karar alma süreçleridir. Özel kişiler kararlarını yaşadıkları ana ilişkin süreçlerin etkisi altında alırlar. Kararlarında psikolojik, kültürel, sosyal pek çok etken rol oynar. Küçük tepkiler karşısında önemli bir karardan geri adım atma potansiyelleri her zaman vardır. Ayı anda inatlaşmalarla zarar göreceğini bilerek önemsiz ve olumsuz sonuçları aşikar bir kararı ısrarla uygulayabilirler.

Tüzel kişilerin yönetimi ise ortak akıl ile gerçekleşir. Ortak akıl aslında toplam akıl değil ortalama akıldır. Çoğu zaman bir kişi tek başına düşünülebildiği bir şeyi toplantı halindeyken düşünemez. Toplantıya katılan kişilerden baskın olanlar çokça konuşurken, fikir sahibi olanlara sıra pek düşmez. Bir fikir yanlış ta olsa ‘üstün’ olarak görülen baskın karakterlerin onayı fikirleri değiştirebilir. Eleştirel ve öz eleştirel bakışın yerini ‘üstünlük’ ve/veya biat üzerinden ikna etme/olma süreçleri alır. 

Tüzel kişilikler toplantı süreçlerinde kuruluş amaçlarına uygun kararlar alacaktır. Kitle örgütlerinde bu süreç farklı da işleyebilir. Kitle örgütlerinde idarecilerin baskın olan kısmı farklı ekonomik veya politik çıkarlarla yönetimde yer alma potansiyeline sahiptir. Bu da demokratik toplumsal örgütleri boğan, yok eden bir olgudur. 

Öte yandan şirketler farklıdır. Onların yaşamaları çalışanlarının da talebidir. Yönetiminin ve yetkililerinin karar alma sürecindeki tavrı, şirketin varlık amacı yönünde ‘rasyonel’ ve ‘rantabl’ olarak şekillenir. Şirketin zarar ve hatta kârdan zarar görme gibi bir lüksü yoktur. Tüketicilerinin tepkisi ile satışları yavaşlamazsa yıllarca kendilerine hizmet vermiş, şirketin açıklarını kapamak için risk almış yöneticilerinin bile gözünün yaşına bakmaz. ABD’de kurucularını dışlayan şirketler vardır. Sıradan bir işçi artık ‘yeterince’ verimli değilse şirket onu yük olarak görür; kapının önüne koymak için bahane arar.

Tüzel kişilerin organlarını oluşturan kişiler karar alma süreçlerine katılırken şirketin ihtiyaçlarına uygun karar alma noktasında güdülenir… Aksi takdirde kendilerinin zarar görebileceğini düşünürler. Alınan kararların şirketin hedefleri doğrultusunda şekillenmesi kaçınılmazdır. Bütün sorumluluğu şirkete mal eden idareciler şirketin ihtiyaçları doğrultusunda dünyanın sonunu getirecek projelere imza atmakta tereddüt etmezler. Baskın olabilmek risk alma konusunda cesaretli olmayı gerektirir. Yöneticiler önce risk alıp, sora o risklerin gerçekleşmesini engellemek için başkalarını riske atmaktan çekinmez.

Devletler ise bu oyunun kurucu varlıklarıdır. Devlet çok amaçlıdır. Bu amaçlara uygun organlar oluşturur. Organlar birbiri ile çelişen kararlar alabilir. İş uygulama sürecine geldiğinde yalnızca güçlü olan kazanabilir. Ve güç bu gün para birimi ile ölçülebilir hale gelmiştir. Devletlerin organlarının aldığı kararları uygularken mali gücün etkisi kaçınılmaz bir şekilde toplumsal baskıların önüne geçer. 

Oyun kurucu devlet şirketlerle aynı takımın dışında duramaz. Demokratik olması beklenen mekanizmaların işlemesi baskın tüzel kişiliklerin (şirketler ve devleti oluşturan tüzel kişiliğin ekonomi alanındaki kolları) demokratik mekanizmaları etkilemeyeceğini düşünmek safdillik olur. (Bayramoğlu-Özuğurlu, S., 2009)