Edinburgh

Edinburgh denilince akla herhalde ilk olarak bu adın telaffuzu gelir. Edınbra medinbra boşverin “Edinburk” deyin geçin ve anlattıklarıma odaklanın  Şunu söyleyeyim uçak şehre yaklaşırken daha havadan ağız açtıracak mistisizmde bir şehir burası. Hatta ve hatta o mistisizm taş, kaya, toprak ve kalıntı olarak denize taşıyor. Havalimanından otobüse binip şehre doğru yol alırken; önce yeşilin sonra da hunharca güzellikte özgün yapının kollarına bırakıyorsunuz kendinizi. 

Ana cadde Princes’te indiğinizde sizi St.John Kilisesi’nin heybetli kolları, geleneksel kıyafetli görevliden gelen gayda sesi (vallahi billahi) ve bira fabrikasından yayılan mısırımsı malt kokusu karşılıyor. Ve elbette ki yükseklerde karizmatik İskoç Bayrağı ve bir köşede Edinburgh Kalesi ! Ayazı yiye yiye bir 10 dakika etrafınıza bakıyorsunuz, şehir tanıtım ofisine gitmek bu şaşkınlık sonrası kafanıza dank ediyor.

Apelasyon’da Liverpool ayağından bahsettiğim Britanya turunun bir diğer aşaması olan İskoçya’da bira ve ambiyans için belirlediğimiz pub’lardan ilki Bow Bar. Bow’un en dikkat çeken yanı içeride işletme prensibi gereği mutlaka bir ya da birkaç köpek dostumuzun olması. Biz gittiğimizde de adını anımsamadığım dev bir patili ahbabımız bize eşlik etmişti. Ve gelelim Bow Bar’ı unutulmaz kılan yanına; bira konusunda adeta Britanya eksenli bir mahzen burası. Cask Ale ve Keg tipleri ile yaklaşık 50 farklı İskoç, Galli ve İngiliz bira evinin onlarca çeşidini Bow Bar’da tadabiliyorsunuz. Bu yetmiyormuş gibi birçok ülkeden seçerek listeledikleri şişe seçeneği de mevcut. Viski konusunda da buna benzer derinlikte bir yer Bow, aynı zamanda çalışanları ile direkt arkadaş oluyorsunuz. 

Kalenin olduğu tepe etrafında şehrin enfes ortaçağ müzesi bağrına bırakıyoruz kendimizi. Sokaklarda belki de başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz dükkanlar var; şövalye malzemelerinden tutun da salt geleneksel şekerlemeleri “fudge”ü satan müthiş otantik yerlere kadar. Yapılardan önceden not aldıklarınız ve haritadan seçebildikleriniz hariç kalanlar da o kadar görkemli ve tarihi ki sanki tüm bir şehri metrekare metrekare adımlama zorunluluğunuz var gibi hissediyorsunuz.

Fudge ve shortbread bisküvi gibi yerel lezzetleri yolda tada tada, dünyada bira ve biracılık kavramlarını değiştiren bir markanın mabedine; Brewdog Bar Edinburgh’a geliyoruz ! Şaka değil 3 kişilik gezgin ekibimizin tamamı bara girmeden amblemi görünce eğilerek selam verdi. Yurtdışı gezilerde sıcakkanlılık aradığınız bir şey ise Bow Bar’ı da Edinburgh Brewdog’u da ne yapın edin görün. Tattığımız biraların ve üzerine konuştuğumuz dakikaların tadı bir yana sanki günlük rutinimizdeki bir yere gelmişiz de dostlarımıza kavuşmuşuz hissi veren “ahali”ye doyamadık. Ve bunu yaşadığımız yer mantalite ve lezzet bakımından bira dünyasında devrim yapan Brewdog’un kalbi idi. Mutlu saatlerin ardından viski müzesine ve Edinburgh Kalesi’ne imkanlar nedeniyle şöyle bir göz atıp bir başka ana cadde olan George’a geçiyoruz.

Sırf adımlarla şehri arşınlarken çektiğiniz fotoğraflardan yüzlerce sayfalık albümler çıkar Edinburgh’ta. George Caddesi baştan sona ona eşlik eden bir gri bir güneşli havası ile baştan sona bizi büyüledi. Ve vakit geldi karnımızı doyurmaya ! Tamamen hislerime güvenerek Rose Caddesi’ndeki Dirty Dicks’e adım atıyorum. İçeride ortalama İskoç toplumunun bir model popülasyonu var. Enfes Scottish Ale biralarıyla geleneksel Haggis ve Meat Pie ben gibi gastromaceraseverler için ideal ve denemeye kesinlikle değer.

Glasgow’a otobüsle geçmeden önce şehrin sokaklarında son bir tur atarak sonuncu hedefimiz olan Hanging Bat’e geliyoruz. Karşılaştığımız manzara bana kalırsa bir rönesans ressamınca tuvale dökülebilir; günlük draftları kara tahtaya listeleyen güzel bir kız, ahşapla dekor edilmiş sarı ışıklarla kısık aydınlatılan bir mekan ve akla hayale gelmeyecek kadar çok stout ve porter tipi bira ! İçeride küçük bir kısıma bira üretim mekanizması camekan olarak yerleştirilmiş, tuvaletlerdeki musluk başlıkları fıçı bira başlıklarından ve pisuarlar işi biten bira tanklarından … Tahminimce 10-12 kadar “kara bira” içtikten sonra Glasgow’a gitmek için yola koyuluyoruz.