1. TOKSİK MADDELER

1.1. Alkaloitler: Alkaloitler hayvanlarda sinir sistemi ve karaciğer üzerine direkt etkide bulunurlar. Alkaloit alımıyla birlikte hayvanlarda beyin, omurilik, sinir sistemi bozuklukları meydana gelir ve ani ölümler görülebilir (Ergün vd, 2002; Balabanlı vd., 2006).  Alkaloitlerin çoğu acı lezzette ve renksiz olsa da bazıları renklidir. Alkaloit içeren bitkiler zehirli olduğundan, hayvanlar tarafından yenmemektedir. Bu nedenle alkaloitler, bitkiyi koruyucu özelliğe sahiptir. Alkaloit dozunun ayarlanması halinde bu bitkiler, tıp alanında tedavide kullanılabilmektedir (Koç 2002).

 

Hezaren türleri (Delphinium spp.), tohum, sap ve yapraklarında bulunan Delphinin ve Delphonin alkoloidleri nedeni ile rasyonlarda % 3 ve daha fazla oranda bulunduklarında büyük ve küçükbaş hayvanların ölümüne sebep olurlar. Benekli baldıran(Conium maculatum)’ın, bünyesinde bulunan alkaloitlerin en güçlü olanı Conin’dir. En çok sığır ve atlar üzerinde etkili olur, gebe hayvanlarda düşük doğuma ve sakatlığa yol açarlar. Güzel avratotu (Atropa bellâdonna), kök, yaprak ve meyvelerinde bulunan Atropin nedeni ile hayvanlara zarar verir. Atropin, emzikli hayvanlarda anne sütü aracılığı ile yavrulara geçer ve yavruların da zehirlenmesine neden olur. Çiğdem türleri (Colchicum spp.), tohumlarında bulunan Colchicin nedeni ile küçük ve büyükbaş hayvanlarda zehirlenmelere yol açar, at ve sığırlar üzerine olan etkisi, koyun ve keçilere oranla daha fazladır (Balabanlı vd., 2006). 

 

Günümüzde ise Kolşisin kanserojen etkisini canlılar üzerinde sürdürmekle beraber, biyoteknolojik yöntemlerle bitki ıslah çalışmalarında yeni çeşitler elde etmek amacıyla başlıca kullanılan kimyasal ajan olmaktadır.

 

1.2. Glikozitler: Bitkilerde bulunan glikozitler bitkilerin gelişme çağı, iklim ve gübreleme koşullarına göre değişebilmektedir (Baydar, 2005; Balabanlı vd., 2006). Bazı glikozitlerin etkisi, hayvanların sindirim sistemindeki enzimlerin bu maddeleri hidrolize etmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Glikozitler hidrolize olunca toksik siyonidli bileşiklere dönüşmektedirler (Çelik ve Bulur, 1996; Balabanlı vd., 2006). 

 

Danakıran (Helleborus spp.), erken ilkbaharda merada otun bol olmadığı devrede genç hayvanlar tarafından yanlışlıkla tüketilir ve küçük ve büyükbaş hayvanlarda oldukça ağır zehirlenmelere yol açar (Balabanlı vd., 2006).

 

Zakkum, Nerium oleander, Apocynaceae familyasından Haziran-Eylül ayları arasında beyaz, pembe, kırmızı, sarı ve krem renklerde çiçekler açan 2-5 m yüksekliğinde zehirli bir bitki türüdür. Dere yataklarında ve su kenarlarında yetişir. Susuzluğa en dayanıklı bitkilerdendir ve kışın yapraklarını dökmez. Ayrıca bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir (Hepoğlu vd., 2018). Zakkumun bütün organları Kardiotonik glikozitleri (Oleandrin vd.) içerir. Bu nedenle zakkumu tanımadan yiyen bilhassa genç hayvanlarda ani ölümler görülür. Bu şekilde ölen hayvanların etleri de zehirlidir (Balabanlı vd., 2006).

 

Yüksük otu (Digitalis sp.), kırmızı çiçekli yüksük otu, mayasıl otu ve parmakçı otu olarak da bilinir. Türkiye’de dokuz tür yüksük otu türü mevcuttur ve çiçekleri farklı renklere sahiptir. Boyama için dokuz çeşidi kullanılmaktadır. Kullanılan en önemli türlerinden birisi Digitalis purpurea 50 ile 150 santimetre boyunda, tüylü yapraklı, kırmızı çiçekli iki yıllık otsu bir bitkidir. Diğer önemli türleri Digitalis ferruginea L. ve Digitalis lanata L.’dir. Geçmişte boyarmadde olarak Anadolu’nun bazı bölgelerinde kullanılmıştır. Boyarmaddenin yanında bitkinin içerdiği alkoloit bileşikleri zehirli olduğundan zaman zaman zehirlenmelere de yol açmaktadır. Bu bitkinin çeşitli haslıkların yüksek olmasına karşın zehri olmasından dolayı boyarmadde bitkisi olarak kullanılması tehlikelidir. Zehirli bitkiler sınıfına girmesi nedeniyle boyama reçetesi verilmemiştir (Karadağ, 2007). Yüksükotu türleri (Digitalis spp.) tohum, sap ve yapraklarında bulunan alkaloidler nedeni ile öldürücü etkiye sahiptir. Özellikle bitkinin taze sürgünlerini yiyen genç hayvanlarda zehirlenme vakaları daha çok görülmektedir (Balabanlı vd., 2006).

 

1.3. Oksalatlar: Oksalatlar, toksik etkilerini kalsiyumu bağlayarak kanın dengesini bozmak suretiyle gösterirler. Aşırı oksalat alımları ruminantlarda böbrek tahribatına, tek midelilerde kemik bozulmalarına neden olmaktadır (Çelik ve Bulur, 1996; Balabanlı vd., 2006). Otlayan hayvanlara kalsiyumca zengin mineral maddelerin verilmesi oksalatların olumsuz etkilerini ortadan kaldırır (Ergün vd., 2002; Balabanlı vd., 2006).

 

1.4. Resinler – Resinoidler: En iyi bilineni andromedotoksin (asetotoksin)’dir. Bu madde Orman gülü (Rhododendron spp.) türlerinde bulunmaktadır. Rhododendron cinsinde ayrıca erikolin ve rhododendrin bileşikleri de bulunmaktadır. Resin ve resinoidler yönünde zengin diğer bir bitki grubu sütleğen türleri (Euphorbia spp.)’dir. Sütleğen yiyen hayvanların sütü pembe olur, içerdiği polihidrik diterpen esterleri nedeni ile yakıcı, kızartıcı, müshil yapıcı, kusturucu ve ishal yapıcı özelliklere sahiptir. Sütleğen yiyen hayvanın sütünü içen yavrularda da bir süre sonra ölüm hadisesi görülmektedir (Balabanlı vd., 2006). 

 

Sütleğen (Euphorbia sp.), farklı büyüklüklerde olan, yumrulu beyaz sütlü, otsu ve zehirli bir bitkidir. Kök, gövde, dal ve yapraklarında süt depo eder. Türkiye’nin hemen her yerinde yetişebilmektedir. Türkiye’de 90 çeşit sütleğen vardır. Boyama için bitkinin toprak üstünde kalan bütün kısımları kullanılır. Bitkide bulunan sütün mordan etkisi yaparak boyamanın haslığını yükseltmesinden dolayı taze olarak boyamada kullanılması ışık haslığını artırmaktadır. Bitkinin içerdiği boyarmaddenin ışık haslığının düşük olduğundan saray tekstillerinde kullanılmamıştır. Bu bitki ile boyanmış olan tarihi tekstillerin renklerini koruyamadığından günümüze ulaşamamıştır. Boyama işlemi, bitkinin kurutularak öğütülmüş çiçek, yaprak ve sapları ile mordanlı boyama yöntemiyle yapılır (Karadağ, 2007).

 

1.5. Fenolik Bileşikler: Bitkilerde bulunan fenolik asitler; flouonoidler, isoflouonoidler, tokofereoller ve tanen fenolik bileşiklerdendir. Bitkilerde bulunan fenolik bileşikler okside olur ve aminoasitlerle birleşerek çinko gibi bazı mineral maddelerin ve besin maddelerinin yararlanılabilirliğini azaltırlar. Bu bileşikler bitkilerde fazla miktarda bulunur, böcek ve hayvan zararlarına karşı bitkiyi korurlar. Ayrıca oluşan ürünler, yemlerde arzu edilmeyen koyu rengin oluşumuna da yol açarlar (Itokura vd., 1988; Açıkgöz, 2001; Balabanlı vd., 2006).

 

1.6. Işığa Karşı Duyarlılık Yapan Maddeler: Bitkilerde bulunan en önemli fotodinamik madde klorofilin parçalanması ile oluşan Phylloerythrin’dir. Bu maddeler foto dinamik yani ışığa karşı toksik reaksiyonlar yaratma özelliğine sahip pigmentlerdir. Karaciğer bozuklukları Phylloerythrin’in toksik etkilerini daha da artırır (Çelik ve Bulur, 1996; Balabanlı vd., 2006). 

 

Hypericum türlerinde bulunan Hypericine denen kırmızı çiçek pigmenti nedeniyle, bu bitkileri yiyen hayvanlarda güneşe maruz kalan pigmentsiz deri kısımlarında 1-2 hafta içerisinde yaralar ortaya çıkar (Cooper ve Johnson, 1984; Balabanlı vd., 2006). En büyük reaksiyon bitkiler taze iken tüketildiğinde yaşanır. Merada kantaron türlerini yiyen özellikle koyunlarda ve bazen diğer hayvanlarda bu durum çok sık görülür. Bitkinin yaprak, sap ve çiçeğinde bulunan Hypericine nedeni ile hayvanlarda ışığa karşı duyarlılık oluşmakta, hayvanların ışık gören bölümlerinde deri deformasyonları ve deri iltihaplanmaları oluşmaktadır (Balabanlı vd., 2006).

 

1.7. Nitrat ve Nitritler: Nitratlar gerçekte ruminantlar için zehirli olmayıp, rumende nitrite dönüşerek zehirli etki gösterirler. Nitrit hemoglobindeki demiri ferro halinden ferri duruma okside ederek methemoglobine çevirir. Bu durumda oksijen dokulara taşınamaz ve sonuçta titreme, solunum sayısının artması, sallanma ve neticede ölüm yaşanabilir. Bu olaya nitrat zehirlenmesi denir. Bitkilerin yetiştikleri yerlerin sık gübrelenmesi ve vejetasyonun seyrek olması bitkilerde nitrat birikimini artırmaktadır. Amonyum nitratla yapılan uygulamalarda bitkilerde biriken nitrat, amonyum sülfat ve üre ile gübrelemeye oranla daha fazla olmakta, ayrıca bitki bünyesinde nitrat birikimi türlere göre de değişmektedir (Balabanlı vd., 2006).

 

Bitkiler bu bakımdan nitrat biriktirenler (tahıllar ve yabani otlar) ve biriktirmeyenler (çim türleri, baklagil türleri) olarak sınıflandırılmaktadırlar (Demir ve İptaş, 1996; Balabanlı vd., 2006). Adi ısırgan otunu çok fazla yiyen hayvanlarda yoğun nitrat birikimine bağlı olarak nitrogenez denilen zehirlenmeler meydana gelir (Balabanlı vd., 2006).